Tacim Çiçek
Metinlerarası Kitap etiketiyle (Eylül 2023) yayımlanan Alelade Felaketler Selman Dinler’in ilk kitabı. 10 öyküden oluşan yüz sayfalık bir kitap. Dinler, 1981 doğumlu. Bursa Fen Lisesi ve İTÜ Kimya Mühendisliği’nde okumuş. Pek çok yabancı yazardan çeviriler yapmış. Tarih ve Uygarlık/İstanbul, Tasfiye, Kuyudaki Koro, Oggito, İshak, Parşömen, Kereste, Litera ve Sosyologca dergilerinde edebiyat incelemeleri ve öyküleri yayımlanmış. İsmi, benim de yazılarımın yayımlandığı Sosyologca’dan tanıdık…
Dinler, yaşanmışlıklardan, gözlemlediklerinden, anılarından kotarmış bazı öykülerini. Kurgusal olanlar da var. Öncelikle belirtmeliyim ki dili ve kurguyu önemsiyor yazar. Okuduklarımda gördüğüm bu iki özellik, yani dil ve kurgu öykünün olmazsa olmazlarından hep. Bu yüzden de öyküler ilgiyle, merakla okunacak türden. Devede kulak misali denebilecek kimi pürüzler dışında oldukça temiz ve özenli bir anlatımı var yazarın. Kısa, çarpıcı cümlelerden yana. Kurgusalı gerçeklikle birleştirmek konusunda başarılı buldum. Saçmalık ve yabancılaşma temalarını kendi bütünlüğü içinde verebilmiş öykülerinde. Çünkü öykülerde fantastik öğelerle gerçek yaşantıları iç içe geçirebilmek sanıldığı gibi kolay değil. Bu açıdan bakıldığında öykülerden pek çoğu oldukça ilginç ve tuhaf gelebilir okura. Dedeler, Küçük Yamyam dediğime uygun öyküler. Bu öyküleri ötekilerden ayıran fantastik kurguları ve metafor özelliği taşımalarıdır. İlginçlikleri de benzer yabancılaşma ve değişime göndermelerde bulunmasıdır. İkisini daha çok tuttuğumu belirtmeliyim. Bu öyküler kapalı yani diğerleri gibi açık değil; çıkarılacak sonuçlar okuyandan okuyana değişik olabilir. Biri, dedeleri, TIR sürücülerinin yol arkadaşı olarak düşünür; bir başkası yaşlı köpekler olarak da… Kimi küçük yamyamı vampir olarak, kimi de etçil bir primat ya da olgunlaşmamış biri görebilir.
Selman Dinler, Kaportacı Kaycan Usta, Küçük Yamyam ve Doğum Lekesi adlı öykülerinde benöyküsel, diğerlerinde de elöyküsel anlatım dili kullanmış. İlk öykünün anlatıcı yazarı, hangi kurum veya iş kolu olduğunu bilmediğimiz bir sektörde müdür olan Ali Rıza Bey, Doğum Lekesi’ndeki yazar anlatıcı da Süleyman Hoca’dır. Her iki öyküde anlatıcı yazarlar, bize yazma süreçlerini de anlatır. Elöyküsel ya da benöyküsel anlatımlı olsun Dinler’in tüm anlatıcıları erkek. Bu olabilir elbette ama arada anlatıcıların yazara söz vermesi; yani yazarın anlatıcılardan rol çalıp araya girmesi ve okuru bilgilendirmesi doğru gelmiyor bana. Kurgu ve anlatı bütünlüğü içinde sırıtmasa da eski zaman romancı ve öykücülerinin dönemin ruhuna uygun biçimde araya girme yöntemleri, günümüzde pek bir anlam ifade etmiyor. Bu yöntem bana, ‘pardon’ deyip konuşmacının sözünü keserek ilgili, ilgisiz konuşmacının/anlatıcının konusuna müdahil olan ve sonra da kenara çekilen kişileri anımsatır hep. Hariçten gazel okumanın anlamı yok metinde, yani yazar diyeceğini anlatıcılara söyletmeli… Küçük Yamyam’ın anlatıcısı da Yamyam’ın abisidir.
Gülümse Tarihe Geçiyorsun ile Herkesin Bildiği Şu Kedili Kadın adlı öykülerdeki anlatıcılar da şair, dergi yöneticisidir. Şairlik, şiir ve dergicilik, dergi yöneticiliğinden, neredeyse kanıksadığımız kimi olay, ilişki ve sonuçları hakkında düşüncelerini ironik dille anlatırlar. Mutlu Son’da Kemal Bilbaşar’ın ‘Define’ciliğini değil; günümüzdeki araç-gereçle define arayışını anlatılır, anlatıcı. Ne yazık ki bu yola çıkan dört arkadaşın buldukları kendi sonları olur. Kaportacı Kaycan Usta’yı anlatıcı yazar Ali Rıza Bey’in deyişiyle, halkının irfanına övgü olsun diye aktarır. Anadolu insanı iki tür küfür kullanır. İlki sinirsel katsayısı artınca yakası açılmadık küfürler söyler. Gözü karardı mı ettiği küfürler yenilip yutulacak türden olmaz asla. Öteki de sözcük dağarcığı yetmediğinden, alışkanlıktan konuşurken araya belden aşağı sözcük koyar, sözünü tamamlar. Ama içine argo ve mesleğinden kaynaklı benzetmelerle oluşturduğu özel dili kullanarak yapıyor bunu Kaycan Usta… İki Arkadaş, yer/zaman ve öykü kişilerinin adları değişik olsa da yazarın kendi lise anılarından da yaşanmışlıklar serpiştirilmiş bir öyküye. Zamanı Yavaşlat da ise benim adına ‘çağın umut tacirleri’ dediğim kişilerden, paylaşımlarından ve de kendi yalnızlığından çıkış bulmak isterken bunalan birinin hem kurgusal hem de gerçeklik odaklı hikâyesi. Soluğu da; Gülümse Tarihe Geçiyorsun adlı öyküdeki iki şair arkadaşın şiir üzerine yaptıkları atışmalarında birinin ötekine ‘sen kötü bir taklitçisisin Fethi Bülent Şefikoğlu…’nun hastanesinde alır kahramanımız. Kurguda her şey olabilir, çünkü edebi bir metin sonuçta; ama hastanesi olan bir şairden biraz daha söz edilebilirdi mademki iki öyküde geçen biri. Sonra o soru işaretine dönüşen sağ elin başparmağına ne oldu ki bir daha sözü edilmiyor ve buradan başlayan o kişinin hikâyesi başka yönlere evriliyor…
Devede kulak misali denebilecek kimi pürüzlerden söz etmiştim. Onlar da şu: ‘Dedeler’deki TIR’cının yanındaki için şöyle deniliyor, ‘…ona bir tür güvence veriyordu.’ Eylem sözcükten dolayı güvence değil güven olmalıydı. Güvence veriyordu ile değil (ona bir tür güvence) oluyordu ile olmalıydı. Kaportacı Kaycan Usta’da, ‘O sıcacık duyguyu okura geçirmek istedim,’ diye bir cümle var. Geçirmek sözcüğünün sözlükteki gerçek anlamları da bu cümlede karşılık bulmuyor. Mecaz ya da yan anlam ile kurtaramayız kendimizi, çünkü bunlara ihtiyaç duymadan kullanacağımız sözcükler varken. Okura duyumsatabilir, yansıtabilir, anlatabilir ve hissettirebiliriz ama ‘geçirmek’ doğru olmamış. Ayrıca Gülümse Tarihe Geçiyorsun’un sonundaki ‘dünyanın en iyi babası’ anlamındaki ‘best Father in the World’e de gerek yoktu. Küçük Yamyam için anlatıcı abi her türlü sıfatı kullanıyor: Cılız Çocuk, Yamyam, Velet, Vahşi Oğlan, Yabani Eşek gibi. Olabilir ama Cılız Bebek olmamış. Çünkü her sözcüğün anlamı farklı da olsa birbirini karşılayabilir anlatı içinde de konuşma dilinde de; ama bunlara karşılık gelmeyen bir sözcük de sırıtır. Yazar, anısı da olsa liseli öğrenciye (İki Arkadaş’ta) ‘Berhudar olun gençler’ ve ‘maruz görelim’ dedirtiyor. Özrünü kabul etmek, bağışlamak anlamına gelen bu sözü başka biçimlerde de söyletebilirdi oysa. Kendilerinden bir alt sınıf kaçkınına iyi dileklerini belirtme anlamında berhudar yerine teşekkürü kullanabilirdi. Çünkü her iki sözcük eski olduğundan da sıklıkla kullanılmıyor ve günümüzdeki okur da anlamıyor. Cümlenin akışından anlamını çıkarabilirler diye düşünmek de bana göre bir tür kaçış oluyor.
Çok büyük üzüntüye, sıkıntıya, onarılması güç, büyük zarara yol açan kötü, korkunç olay ya da durumlara karşılık gelen felaket ile her zaman görülen, sıradan, doğal anlamına gelen alelade sözcüğünü birleştirip on öyküye genel ad yapmak yazarın seçimi elbette. Ama Tanrısal Boğanın Kurban Edilişi ile Mutlu Son öyküleri dışında kitabın adını karşılayacak sonuçlar yok maalesef. Bence öykülerden biri ad olsaydı daha yerinde olurdu.
Yazarın dostuna ithaf ettiği Tanrısal Boğanın Kurban Edilişi, Dedeler ve de Küçük Maymun öyküleri bence çıkış noktası olabilecek yetkinlikte. Çünkü sözcüklerle kurduğu atmosferi okurken gözümüzde canlandırmamak olanaksız… Bu yoldan, damardan daha derinlikli ve içtenlikli öyküler oluşturabilir. Baştan sona ilgiyle okunacak öyküler yazacağına inandığım Selman Dinler’e kulak vermeliyiz derim.