TİHV Genel Başkanı Metin Bakkalcı, İmralı Adası’nda ‘bambaşka bir infaz sistemi uygulanıyor’ diyerek mutlak tecridin ‘işkence’ olduğunu söyledi
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ile çok sayıda baro, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek için 12 Ocak’ta Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’ne (CPT) başvurdu.
Başvuruda, Abdullah Öcalan’ın tutulduğu İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nin ‘acil’ ziyaret edilmesi talep edilirken, PKK Lideri Öcalan’ın yanı sıra kendilerinden haber alınamayan tutsaklar Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ve Ömer Hayri Konar ile de görüşülmesi istendi.
Başvuruya dair Mezopotamya Ajansı’ndan Esra Solin Dal’a konuşan TİHV Genel Başkanı Metin Bakkalcı, “CPT’nin 2019 raporlarında açık olarak tavsiye edildiği gibi tecrit uygulamaları derhal sonlanmalıdır” dedi.
‘Tecrit işkencedir’
Bakkalcı, tecritle insanların fiziksel, ruhsal ve sosyal bütünlüğünü sürdürülebilmesi için gerekli uyaranların ortadan kaldırıldığına dikkati çekerek, “Tecrit kim tarafından uygulanırsa uygulansın işkence ve kötü muameledir” vurgusunda bulundu.
Bakkalcı, 2022 yılında yayınlanan İstanbul Protokolü’nde tecrit politikalarının ‘işkence’ olarak nitelendirildiğini belirterek, dünya ölçeğinde cezaevlerinde tutsaklara yönelik muameleye ilişkin standartları belirleyen Mandela Kurallarını hatırlattı.
Bakkalcı, Mandela Kuralları, Türkiye’nin üyesi olduğu Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ve konseye bağlı Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) tarafından da tecridin ‘işkence ve insan hakkı ihlali’ olarak görüldüğünü vurguladı.
‘İmralı’da bambaşka bir sistem uygulanıyor’
Türkiye’de tecridin 1980 askeri darbesi sonrası sistematik olarak uygulanmaya başlandığını kaydeden Bakkalcı, “1991’de o zamanki adıyla Terör Mücadele Kanunu içerisinde özel bir maddeye dönüştürülmüş, her ne kadar daha sonra o madde kaldırılmışsa da fiili olarak devam etti. Maddeye bağlı F Tipi Yüksek Güvenlikli cezaevleri inşa edildi. Bugün itibarıyla de değişik harfler adı altında önce Y Tipi son olarak da S Tipi olarak uygulanmaya devam ediyor. İmralı Cezaevi’ne geldiğimizde, orada bambaşka bir durum var. F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi diye anılıyor ama bambaşka bir infaz sisteminin de orada uygulandığı aşikardır” ifadelerini kullandı.
Baklacı, Abdullah Öcalan’a dönük görüş yasaklarına dair durumun CPT raporlarında ‘insan hakkı ihlali’ olarak yer aldığını hatırlatarak, “Ne tür disiplin cezası verilirse verilsin avukat görüşü engellenemez. Hiçbir disiplin önlemi bu konuda mazeret olamaz. TİHV’deki kayıtlara göre İmralı’da bulunan diğer üç tutuklu da 2015’ten bu yana hiçbir avukatla görüşmedi. CPT’nin 2019 raporlarında açık olarak tavsiye edildiği gibi derhal bu tecrit uygulamaları sonlanmalıdır” diye vurguladı.
‘Çabaların yoğunlaşması gerekiyor’
“İmralı’daki özel uygulama dahil olmak üzere cezaevlerindeki tecrit ve izolasyon uygulamalarının sonlandırılması için çaba gösteriyoruz” diyen Bakkalcı sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Bu çabaları daha da yoğunlaştırmak gerekiyor. Bu sadece bir başvuru meselesi değil, hak ihlallerini izleme, belgeleme, önleme, bir daha tekrarlanmaması içindir. Şu anda insan hakları bakımında dünyada da büyük bir tahribat yaşanıyor. O bakımdan insan haklarını esas alan bir rejim fikriyatının tekrar öne çıkarılması, bunun tekrar geçerli olabilmesi için hep beraber çaba göstermemiz gerektiği aşikar.”
HABER MERKEZİ