Şişelenmiş suya mahkum edildiğimiz günümüzde ‘işlenmemiş’ nitelikli su zenginler için hazırlanıyor. Kuraklığın yaşandığı dünyada halklar için ‘işlenmiş’ yüksek bedelli şişe suyu tek seçenek olurken, zenginlere ise ‘lüks su’ sunuluyor
Yusuf Gürsucu
Birleşmiş Milletler’e bağlı olan Dünya Su Konseyi (WWC), suyun pahalı bir meta haline getirilip ticarileştirildiği bir işleve sahip. Su şirketlerinin bir araya gelip oluşturduğu konsey ‘azalan su varlığını korumak’ iddiasıyla adımlar attığı ve kararlar aldığı zirveleri farklı farklı ülkelerde gerçekleştirilirken en son 2022 yılında toplantı Senegal’de yapıldı. 2009 yılında İstanbul’da Dünya Su Konseyi’nin düzenlediği “su forumu” gerçekleştirilmesi sonrası suyun ihracat kalemi halini alması ve suyun kontrol altına alınarak enerji üretme süreci Türkiye’de hızla gelişti.
Belediyelerden su yağması
Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fouchon’un, “Su faturasına, cep telefonu kadar ödeme yapmaya razı olursak suyla ilgili hiçbir sıkıntı kalmayacak” sözleri konseyin ana hedefini göstermekte. İstanbul başta olmak üzere bir dönem çeşmelerimizden akan sular kirliyken hatta hiç akmazken İstanbul’un her yerinde ayrık otu gibi su istasyonları ortaya çıkmıştı. Artık içme ve kullanma sularımızı bu istasyonlar aracılığıyla karşılıyorduk. Sonrasında belediye ve sağlık bakanlığı yine sahneye çıkıp bu suların sağlıksız olduğu gerekçesi ile kapatılmasını sağladı. Ardından damacana sularla tanıştık ve içme suyu ihtiyacımızı şişelenmiş sularla karşılar olduk. Belediyeler şebeke suyunu içilebilir ve güvenilir hale getirmek yerine şişe suyu şirketleri kurarak su yağmasından pay alma peşine düştüler.
‘Lüks su’
Geçtiğimiz gün BBC’de yer alan bir haberde, şişelenmiş ve işlenmemiş doğal kaynak suyunu ‘lüks su’ olarak pahalı bir metaa dönüştürüldüğü yer aldı. Bu suların fiyatları şişe başına yüzlerce dolara ulaşabiliyor. Hatta şaraplar gibi farklı sular, balıktan bifteğe kadar farklı yemeklerle eşleştiriliyor. Bu yüksek fiyatlı içecekler ‘lüks su’ olarak adlandırılıyor ve volkanik kayalar, eriyen dağ buzulları veya sisten toplanan damlacıklardan elde ediliyor. Hatta bazı markalar suları bulutlardan topluyor. Her lüks su, elde edildiği yerlere göre farklı özelliklere sahip olduğu reklam ediliyor. Sıradan şişelenmiş sulara göre bir diğer farkları da tamamen işlenmemiş olmaları.
Susuzluk ve kıtlık
Son 20 yıl içinde milyonlarca insan çölleşme, kuraklık ve arazi kayıplarından dolayı göç etti. Dünya genelinde 1,5 milyar insan temiz suya erişemezken, çölleşmeye başlayan tarım arazileri nedeniyle büyük bir kıtlık tehdidiyle karşı karşıya. Afrika’da birçok ülke arasında ve yakın gelecekte Ortadoğu’da suya erişebilmek büyük bir sorun haline gelecek ve su savaşları riski artarken göçler ise milyarlarca insan için kaçınılmaz olacak. Oysa su, insanlar ve diğer tüm canlıların en temel yaşamsal hakkıdır ve ticarileştirilip metalaştırılamayacak nitelikte bir varlık olduğu bir gerçektir. Loic Fouchon’un suyu cep telefonu parasıyla eşitlemesi tesadüf değildir.
Su ticarileştirilemez
Sular sermaye kontrolüne ve hizmetine sunulması ve insanların suya erişmek için para ödemek zorunda olması asla kabul edilemez. Elbette su sadece insanlara özel bir varlık da değil. Diğer canlıların para ile ilişkisinin olmaması onların ölüm fermanı anlamına gelmektedir. Suyun ticarileştirilmesini o kadar çok kanıksamış durumdayız ki, şişe sularını bile kabullenip yaşamımızın bir parçası haline getirilmesine yeteri kadar tepki gösterememiş olmamız sonucu ‘işlenmiş’ 05, LTt suya 8-10 lira ödemek zorunda kalırken, damacana sular ortalama 100 liraya ulaştı. Nitelikli kaynak suları zengin sınıfların ulaşabileceği lüks bir ‘mala’ dönüştürülürken, dünya üzerinde su kıtlığı bazı bölgelerde can almaya devam ediyor ve buzullar hızla erirken, iklim değişikliği yaşamı uçurumun kıyısına taşıyor.
Su sermayenin elinde
Türkiye’de ‘şişelenmiş su’ yaşamımızın bir parçası oldu. Piyasa adı verilen ticarileşme sürecine bağlanan suları şişeleyerek satan ve ‘piyasanın’ en büyüklerinden biri olan Erikli Su, Bursa’da kurulmuş olan ve Uludağ’ın sularını doğadan çalan bir şirket. Bu şirketin satış rakamları Uludağ suyu ile bunu sağlayamayacağı görülürken, Bursa’nın kirlenmiş yeraltı sularını ‘işleyerek’ kaynak suyu iddiasıyla piyasalaştırdığı biliniyor. Erikli Su, 2006 yılında yüzde 60 hissesini dünya tekeli Nestle şirketinin ‘Nestle Su’yuna sattı. Nestle Su ise 2002 yılında Antepli Konukoğlu gurubu ile ortaklık kurup Nestle Pure Life markalı suyu çıkarmaya başlamıştı. Bir avuç sermayenin eline teslim edilen sular aynı zamanda birçok belediye tarafından da şişelenerek satılmaya başlanırken, asıl işleri olan halkın temiz ve nitelikli suya erişimi yok sayılmaktadır.
Yerel seçimler ve su!
Yaşamsal kaynağımız olan suyu, İstanbul’da ve Türkiye’nin her yerinde en önemli seçim kriteri haline getirmek zorunda. Bir ailenin temel ihtiyaçlarını karşılayacak miktardaki suyun ücretsiz olmasını, su üzerinden kâr elde etmeye çalışanlara karşı çıkmayı, suyun ticari bir meta gibi maliyet hesapları yaparak halka iletmeye çalışanlar reddedilmeli. Konturlu su sayacı yasaklanmalı, Türkiye’nin ve İstanbul’un tüm su kaynaklarının derhal koruma altına alınarak imara, madenlere ve enerjiye teslim edilmesi derhal durdurulmalıdır. Sermayenin hizmetinde ki belediye ile halkın belediyesi arasındaki en önemli fark yaşamsal ihtiyacımız olan alanlarda ortaya çıkacağı ve buna göre yerel seçimlere yaklaşılması ise bir insanlık görevidir.