CPT’ye İmralı raporunu açıklaması için başvuru yaptıklarını hatırlatan ÖHD Genel Merkez Yöneticisi Uçar, Adalet Bakanlığı’na da başvuracaklarını söyleyerek hukuk kurumlarının tecridin ortadan kalkması için daha etkin mücadele etmesi gerektiğini belirtti
Birçok hukuk derneği ve baro; İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 34 aydır aileleri ve avukatları ile görüştürülmeyen PKK Lideri Abdullah Öcalan ile Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ve Ömer Hayri Konar için Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’ne (CPT) 12 Ocak’ta ‘acil’ ziyaret başvurusunda bulundu.
Başvuruyu yapan dernek ve barolar arasında ise Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), Elih, Amed, Colemerg, Mêrdîn, Mûş, Şirnex, Riha, Wan baroları ile İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) yer aldı.
‘CPT, devletler üzerinde baskı ve basınç oluşturabilir’
Başvuruya dair değerlendirmelerde bulunan ÖHD Genel Merkez Yöneticisi Sezin Uçar, CPT’nin İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne yaptığı ziyaretleri hatırlatarak, ziyaretlere ilişkin raporunu açıklaması gerektiğini vurguladı.
CPT’nin devletlerin yurttaşlarına uyguladıkları işkenceleri engellemek için bir ‘güvence’ olduğunu belirten Uçar, tüm uluslararası kurumlar gibi CPT’nin de devlet üzerinde ‘baskı ve basınç’ oluşturma yetkisine sahip dedi.
Uçar, “CPT geçmiş yıllarda yapmış olduğu bir ziyaret söz konusu. Biz CPT’nin bu ziyaretten çıkardığı raporun kamuoyuyla paylaşmasını istiyoruz. Sözleşmenin 10 maddesinin 2 fıkrası gereğince kamuoyuyla paylaşma yetkisi var ve paylaşması gerekiyor. CPT’nin kuruluş felsefesi ve sözleşmesi gereğince kamuoyuna bir açıklama yapması gerekiyor. Uluslararası kurumların, sözleşmelerin mutlak tecridin sonlanması bakımından önemli olduğunu düşünüyoruz. Hem Türkiye’de yaşayan halklara tecridin uluslararası etkisini anlatmak hem de Türkiye devletine bir basınç oluşturması açısından başvuru önemliydi. O yüzden 8 baro ve hukuk dernek ve örgütlerinin imzasının olduğu bir başvuru gerçekleştirdik. Çünkü ne kadar çok hukuk kurumu İmralı tecridini gündemine alırsa CPT üzerinde oluşacak etki de artacaktır” diye belirtti.
‘CPT’ye görev ve yetkilerini hatırlatmak istedik’
CPT başvurusunun esas dayanağının, CPT’ye görev ve yetkilerini hatırlatmak olduğunu söyleyen Uçar, mutlak iletişimsizlik halinin ortadan kalkması gerektiğini vurgulayarak, hukuk kurumlarının Kurdistan ve Türkiye’de mutlak iletişimsizlik halini gündem yapmaya çalıştığının altını çizdi.
CPT’nin devletlerle ilişkisine de değinen Uçar, “CPT gibi uluslararası kurumlar kimi süreçlerde sözleşmenin aksine tutumlar belirleyebiliyorlar. Bunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ya da Birleşmiş Milletler’in (BM) kimi kararlarına yansıdığını görüyoruz. Sonuçta bu uluslararası kurumlar da uluslararası politikaya göre pozisyonlarını belirleyebiliyor. O nedenle biz Türkiye’deki hukuk kurumları olarak bunu ne kadar gündem yaparsak, CPT’nin de bir o kadar kendi kuruluş felsefesine ve insan hakları mücadelesindeki pozisyonuna uygun bir politika içerisinde olacağını düşünüyoruz. O yüzden CPT’nin sözleşmeleri gereği hem İmralı’daki tecridin gelmiş olduğu vahameti göstermek için başvuru yaptık. Bu artık üzerinde mutlaka konuşulması ve değiştirilmesi gereken bir noktada. Şu an ise Abdullah Öcalan’dan hiç haber alınamıyor. Kendisine gönderilen mektupların ulaşıp ulaşılmadığı, sağlık durumu vesaire hiçbir şey bilinmiyor” şeklinde konuştu.
‘Adalet Bakanlığı’na da başvuracağız’
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne ziyaretlerin gerçekleştirilmesi ve tecridin kırılması için bundan sonraki süreçlerde Adalet Bakanlığı’na da başvuru yapacaklarını söyleyen Uçar, “Türkiye’nin çeşitli barolarında avukatlık yapan meslektaşlarımız, bu hukuksuzluğa karşı kişisel olarak da imzalarıyla Adalet Bakanlığı’na yapılacak başvurunun bir parçası olmak istiyor. Bu hem baroların ya da çeşitli hukuk kurumlarının sorumluluğunda olan bir mesele hem de tek tek avukatların, yani bir savunma makamı olarak avukatların taraf olduğu bir mesele. Bu tecrit bir yönüyle savunma hakkının da ihlali. Savunma hakkının bu anlamda kısıtlandığından bahsedebiliriz. O yüzden tecridin son bulması için çok sayıda avukat arkadaşımızın imzasıyla Adalet Bakanlığı’na bir başvuru gerçekleştireceğiz” ifadelerini kullandı.
‘Hukuk kurumları daha etkin mücadele etmeli’
Hukuk kurumlarına, barolara ve tüm avukatlara çağrı yapan Uçar, İmralı’da yaşanan tecrit koşullarının ülkedeki diğer hukuksuzluklarda bağımsız olmadığını, TBB ve birçok hukuk kurumunun İmralı’daki tecrit konusunda ‘duyarsız’ olduğunu belirtti.
Türkiye’deki diğer cezaevlerinde yaşananların İmralı tecridi ile bağlantılı olduğunu söyleyen Uçar sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Çeşitli toplumsal sorunlar da tecrit sorunundan bağımsız ele alınamaz. Bu nedenle hukuk kurumlarının daha duyarlı, bu hukuksuzluk karşısında da daha da etkin bir mücadele içinde olması gerekiyor. Maalesef bu çalışmaya destek veren çok sınırlı sayıda baro söz konusu oldu. Örneğin İstanbul Barosu, bu büyük hukuksuzluğa seyirci kalamaz. Ya da bugün meslektaşımız Can Atalay’ın özgürlüğü için, milletvekilliğini gerçekleştirebilmesi için yapılan çalışmaların aktif özneleri, aynı politikayı İmralı hukuksuzluğu için de gerçekleştirmesi gerekiyor. Çünkü diğer hukuk sorunlarından ya da diğer hukuksuzluktan bağımsız ele alınacak bir sorun değil İmralı tecridi. O nedenle hem meslektaşlarımıza hem diğer hukuk kurumlarına çağrımız, bu hukuksuzluk karşısında daha etkin bir mücadele programlarına sahip olmaları olacaktır.”
Kaynak: MA