17 yıl önce katledilen Ermeni gazeteci Hrant Dink cinayetinin taşları ‘Türklüğe hakaret’ davalarıyla döşendi. Bu süreç boyunca Dink, devletin içinde yer alan tüm güçlerin hedefi oldu. Dink, ‘Peşimde tekrar birileri vardı. Onların Kerinçsiz ekibiyle sınırlı ve salt onlardan oluşacak denli sıradan ve görünür olmadıklarını çok iyi biliyordum’ demişti
Heval Elçi
Zaman 17 yıldır asılı duruyor Hrant’ın vurulup düştüğü yerde…
Şişli’de bulunan ve genel yayın yönetmenliğini yaptığı Agos Gazetesi’nden çıkarken 19 Ocak 2007’de katledildi Hrant Dink. Cinayetin asıl sorumları ise ne ‘tanımlandı’ ne de yargılandı.
Peki, bu katliamın kaldırım taşları nasıl dizildi? Dink’in hedef haline getirilme süreci nasıl işledi? Katledilmesi bir grup gencin ‘milliyetçi duygularının’ depreşmesinin sonucu muydu?
Dink, Ermeni bir gazeteciydi ve 2002 yılında Riha’da katıldığı sempozyumda, “Ben Türk değilim, Türkiyeliyim ve Ermeniyim” demişti. 301’den ilk dava böyle açıldı ve ‘Türklüğü aşağılama’ iddiasıyla süreç böyle başladı.
301. Madde: ‘Türklüğü aşağılamak’
TCK’de yer alan 301. Madde ‘Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi cezalandırılır’ maddesiydi. Dink, Ermeni ve Türkiyeli olduğunu söylediği için ‘Türklüğü aşağılamak’ suçundan 3 yılla yargılandı ve beraat etti.
13 Şubat 2004’te yayımlanan ‘Ermeni Kimliği Üzerine’ adlı makalesinde yer alan sözleri gerekçe yapıldı ve yeni bir 301 yargılama süreci başladı. Aksi yönde verilen bilirkişi raporuna rağmen 6 ay hapis cezası aldı.
Dink ise gazeteciliğe devam etti; 6 Şubat 2004’te, Agos’ta ‘Sabiha Hanımın Sırrı’ başlıklı bir yazı dizisine başladı. Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi kızı olarak bilinen Sabiha Gökçen’in yetimhaneden alınmış bir Ermeni olup olmadığına dair olan röportaj dizisini Hürriyet Gazetesi’nden Ersin Kalkan, ‘Sabiha Gökçen’in 80 yıllık Sırrı’ başlığıyla manşete taşıyınca, Genelkurmay Başkanlığı aynı gün bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada, yazı dizisinin ‘sağlıksız’ ve ‘millî birlik, beraberlik ve değerler açısından tehlikeli’ olduğu vurgulandı, kişi ve kurumlar ‘göreve’ davet edildi.
Kurumlar davete icabet etti
Hrant Dink, 23 Şubat’ta aranarak, İstanbul Valiliği’ne görüşmeye çağrıldı. 24 Şubat’taki görüşmede Vali Yardımcısı Ergun Güngör, MİT İstanbul Bölge Başkanlığı Terörden Sorumlu Daire Başkanı Özel Yılmaz ve memur H. S. bulundu. Dink’in kendisine yönelik ‘had bildirme’ olarak tanımladığı görüşmede, Dink’e ‘sokaktaki adamın’ tehdit oluşturduğu ve toplumun tepkisini üzerine çekebileceği söylendi.
25 Şubat’ta ise Mehmet Soykan ve Recep Taner adlı kişiler tarafından yazdığı yazılar hakkında ayrı ayrı suç duyuruları yapılan Hrant Dink hakkında, önce Türk Ortodoks Kilisesi, sonra da birçok kişi ve kuruluş tek tip dilekçe ile suç duyurusunda bulundu. ‘Ya Sev Ya Terk Et’, eylemi ise 26 Şubat’ta Agos önünde gerçekleşti. Eylemde birçok tehdit sloganı atıldı.
O dönem Hürriyet’te yazan Emin Çölaşan’ın 28 Şubat 2004’te çıkan ‘Ufak ufak, yavaş yavaş’ başlıklı yazısı, doğrudan Dink’e yönelik oldu. Çölaşan, Dink’i, ‘Türklerin kanının zehirli olduğunu’ yazmakla suçladı.
301. Madde çerçevesinde hazırlanan yeni bir ‘Türklüğü aşağılama’ iddianamesi ise 16 Nisan 2004’te düzenlendi ve yargılama süreci başladı. Özellikle duruşmaların görüldüğü tarihlerde Dink’e yönelik eylemler yapıldı. Yargılama 2005’te bitti ve Dink hakkında mahkûmiyet kararı verildi.
‘Bir halk artık yok’
Dink, 14 Temmuz 2006’da Reuters’a verdiği söyleşide, “Elbette bu bir soykırımdır diyorum, çünkü sonuç kendisini tanımlıyor ve adını koyuyor. 4 bin yıldır bu topraklarda yaşayan halkın bu olanlar ile birlikte artık ortadan yok olduğunu görüyoruz” ifadelerini kullandı ve söyleşi Agos’ta da yer aldı. Hemen ardından 301’den açtığı davalarla tanınan Kemal Kerinçsiz’in kurduğu Büyük Hukukçular Birliği’nden Recep Akkuş, Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı’na söyleşi ile ilgili şikâyette bulundu. 2006’nın Eylül ayında yeni bir ‘Türklüğü aşağılama’ davası açıldı.
Hrant medyanın da hedefinde
2004 yılından 2007 yılına kadar örgütlü bir şekilde basın yayın organlarında Dink aleyhinde birçok haber yapıldı ve yazı yazıldı. Dink’ten ‘Tescilli Türk düşmanı’ gibi terimlerle bahsedilmeye başlandı.
9 Ekim 2004’te Yeniçağ Gazetesi’nde ‘Ermeni’ye Bak’ manşetiyle Dink hedef alındı. Önce Vatan gazetesi yazarı Orhan Kiveoğlu ‘Hrant’ın hırlayışı’ başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yeniçağ Gazetesi, ‘Hrant uslanmadı’ başlığını attı. Ortadoğu gazetesi ‘Ya sev ya terk et’ ve ‘Kovun bunları’ başlıklarıyla çıktı.
Cumhuriyet‘ten İlhan Selçuk üç gün üst üste yazılar kaleme aldı ve konuyu dış güçlerin komplosuna bağladı. Nefret dilinden eksik kalmayarak, “Ermenilerin ortalıkta bırakıp kaçtıkları çocuklardan sayılıyor” dedi.
Hrant’a ‘Cumhuriyet ve Türkiye düşmanı bir Ermeni’ diyen Milliyet’in “duayeni” Hasan Pulur, ‘Adolf Hitler’in bile ilerisinde bir faşist’ olarak tanımlayan Cumhuriyet’ten Deniz Som, ‘Atatürk’ün ‘Muhtaç olduğun kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur’ sözünün Türkiye düşmanlarına hatırlatılması yeterlidir sanırım’ diyen Star gazetesi yazarı Faruk Mangırcı linç kampanyasının sadece bazı aktörlerindendi.
‘Doğu Türkistan’ ismini taşıyan sitedeyse ‘Çömez İtler’ başlığıyla yer alan ve ‘16 Ocak 2006’da siteye girdiği belirtilen yazıda ise Hrant Dink ve Orhan Pamuk için ’katli vacip’tir denildi.
Hrant ise, “Etraf taraf da telaşlanmış sağ olsunlar hafta boyunca destek ziyaretine geldiler, telefonlar açtılar, yazılar yazdılar. Korkmadığımı söyleyemem… Ama ülkemi bırakıp kaçacak değilim. Alışkınım zaten böyle yaşamaya” ifadelerini 5 Mart 2004 tarihli yazısında kullandı.
Hrant, katledilmeden bir hafta önce, 12 Ocak 2007’de, ‘Niçin Hedef Seçildim’ başlıklı yazısında, “Ve işte yine uçurumun kıyısındaydım. Peşimde tekrar birileri vardı. Onları seziyordum. Ve onların Kerinçsiz ekibiyle sınırlı ve salt onlardan oluşacak denli sıradan ve görünür olmadıklarını çok iyi biliyordum” demişti.
Beyaz bere ve Türk bayrağı
Hrant Dink 19 Ocak 2007’de Agos Gazetesi önünde fail olarak yargılanan ve şimdilerde tahliye edilmiş olan Ogün Samast tarafından katledildi. Samast’ın başında ‘beyaz’ bere, cebinde Türk bayrağı vardı. Aslında o gün yakalanacaktı ama kaçmıştı (!) Katil Samast, Samsun’da başındaki ‘beyaz’ bere ve cebindeki Türk bayrağı ile yakalandı. Verdiği ilk ifadede Hrant Dink’i ‘Türklüğe hakaret ettiği’ gerekçesiyle öldürdüğünü söyledi. Samast’ın verdiği ifadeyi dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah de tekrar etti, ‘Cinayet milletçi duyularla tek başına işlenmişti’.
Samast’ın ardından 2004’te Trabzon’da McDonald’s’ı bombalayan Yasin Hayal, azmettirici olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Hayal, katliamın polis muhbiri Erhan Tuncel tarafından planlandığını açıkladı. Hayal ve Tuncel, Büyük Birlik Partisi Trabzon il örgütünde tanışmışlardı.
İstihbarat birimleri haberdardı
Katliamın tetikçisi olarak yargılanan Ogün Samast ve diğer zanlılar katliamın hazırlık sürecinde internetteki sitelerde, Dink’in ‘Türklüğe hakaret’ ettiğini okuduklarını söylediler.
Hrant Dink katliamının dava süreci ise 2 Temmuz 2007 tarihinde Beşiktaş’taki eski Devlet Güvenlik Mahkemesi binasında başladı. Dava sürecinde, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ve İstihbarat Şube görevlisi sanıklar İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nü; İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ve İstihbarat Şube görevlisi sanıklar ise Trabzon’u suçladı. Tüm sanıklar Trabzon Jandarma Komutanlığını suçladı. Örgütlenmenin gerçekleştiği Trabzon’da, katliamın gerçekleştiği İstanbul’da ve Ankara’da bulunan görevlilerin cinayete yönelik tasarı ile ilgili bilgilerinin olduğu belgeleri ile açığa çıktı.
2007’de açılan davada karar İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde 26 Mart 2021’de çıktı. 78 sanıklı davada, 2 ağırlaştırılmış müebbet, 2 müebbet hapis ve çeşitli oranlarda hapis cezası olmak üzere toplam 26 sanık hakkında mahkûmiyet kararı verildi. Mahkeme, 14 Temmuz 2021’de açıkladığı gerekçeli kararında, cinayetin ‘FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından mensupları eliyle’ yapıldığını ileri sürdü.
Hrant Dink katliamı organize bir şekilde 301. Madde çerçevesinde ‘Türklüğe hakaret’ olarak planlandı, dava süreci yargıya turnusol oldu. Aradan 17 yıl geçti ama düzen hiçbir şekilde değişmedi. 301. Madde yerini 216. Madde’ye bıraktı. Her yıl gazetecilere, hak savunucularına, akademisyenlere, siyasetçilere; ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama’ gerekçesiyle davalar açılıyor. İnsanlar hedef alınmaya devam ediyor.
“Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kim bilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım?
Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım.
Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”
(Hrant Dink\ Neden hedef seçildim?\12.01.2007)
Tetikçilerin ilişkileri
Eldeki verilere göre, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’in başında oldukları grup tarafından organize edilen cinayetin kararı, ‘bir üst akıl’ tarafından verilmişti. Bu üst aklın kim olduğu konusunda 2007’den bugüne kadar uzanan süreçte farklı varsayımlarda bulunuldu. 2007’de bu üst aklın ‘Ergenekon örgütü’ olduğunu savunan cemaat savcılarına karşılık, 15 Temmuz’dan sonra cinayetin cemaat tarafından organize edildiğini ve Ergenekon soruşturmasına gerekçe yapılmak üzere gerçekleştirildiğini söyleyen iddianameler hazırlandı. Somut olayda ise, Yasin Hayal’in verdiği silahla cinayetten 3 gün önce İstanbul’a gelen Ogün Samast, 19 Ocak 2007’de arkasından yaklaşarak Dink’i öldürdü. Samast’ın cinayeti işlediği sırada olay yeri çevresinde, tetikçinin Trabzon’dan İstanbul’a gelmek için gittiği otogardaki polislerin bulunduğu anlaşıldı.
Cinayetten kısa süre sonra Samast’ın görüntüleri basına servis edildi. Babasının ihbarıyla, İstanbul’dan Trabzon’a dönerken otobüste yakalanan Samast, Samsun Emniyeti’ne götürüldü. Burada bayrak önünde ‘kahramanlık pozu’ verdirilen Samast’ı takdir eden polislerin kamera görüntüleri ortaya çıktı. Yakalandıktan sonra Ogün Samast’ın Yasin Hayal ve Erhan Tuncel bağlantıları hemen açığa çıktı. Cinayetin işleneceğini herkesin bildiği, ancak engel olmadığı anlaşıldı. Trabzon’daki yapılanmaya yönelik operasyon başlatıldı ve adı geçen tüm isimler gözaltına alındı.