İMO İzmir Şubesi Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, kentleşmedeki en büyük sorunun ataerkil sistem olduğunun altın çizerek, ‘Kadın bakış açısının olacağı yerellerde şu an yaşadığımız sorunların rahatlıkla çözüleceğini söyleyebilirim’ dedi
Türkiye ve Kurdistan’da yerel yönetimlerin belirleneceği 31 Mart’a kilitlenirken, demokratik yönetim, kent hakkı ve kadınların yerel yönetimlere katılımı bir kez daha gündemde.
31 Mart yerel seçimleri yaklaşırken, demokratik yönetim, kent hakkı ve kadınların yerel yönetime katılımı bir kez daha gündemde.
Kent hakkı en genel anlamıyla, tüm bireylerin kentsel mekânı eşit ve etkin olarak kullanımlarını ve bu mekâna katılımlarını ifade ederken, kadınların kentsel mekân ve kurumlara erişiminin önündeki en temel engel ataerkil sistem oluyor.
Eril zihniyetle biçimlenen kentlerde, kadınlara ait kamusal alanlar genellikle evlerin çevreleri, mahalle ve sokaklarla sınırlı kalıyor. Kadınlar, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, cinsiyete dayalı iş bölümü ve kent hakkının ataerkil normlar üzerinden kısıtlanmasından dolayı “kent hakkına” erişemezken, aynı zamanda karar mekanizmalarında da yer alamıyor.
Böylece eril tahakkümü önceleyen yapılar ortaya çıkarken, kadınlar, çocuklar ve dezavantajlılar inşa süreçlerinde görülmüyor.
İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İzmir Şubesi Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, kentlerin inşa süreçleri ve kadınların kent hakkına dair Mezopotamya Ajansına (MA) konuştu.
‘Kentleri nasıl ve ne için dizayn ettik?’
Ayatar, insan eliyle belirli bir ekonomik ilişkinin kurulması amacıyla oluşturulan kentlerin, insan varlığı nedeniyle sosyal ve kültürel yapıların var olduğu mekanlar olduğunu, kentlerin insan ilişkileri üzerine sosyolojik ve psikolojik boyutlarının olduğunu söyledi.
Kentleri tasarlarken nelerin üzerinde durduğumuzun asıl üzerinde durulması gereken konu olduğunu ifade eden Ayatar, “Yaşadığımız kadar değil, tükettiğimiz kadar varız. Buda elbette yaşadığımız sistemden bize empoze edilen düşüncelerdir. Ancak ‘Nasıl yaşıyoruz, nasıl faydalanıyoruz’ sorularına cevap bulmamız lazım. Bütün bunları düşündüğümüzde de kentlerde var olamıyoruz. Ataerkil sistem, kentleri imar planlama üzerinden tarifliyor. Bu akıl da yapılması gereken hizmetleri sadece alt yapı olarak görmekte” diye belirtti.
‘Rant inşadaki en büyük sorun’
Kenti hissedebilecek, aidiyet duygusunu geliştirecek mekanizmaların arttırılması gerektiğini dile getiren Ayatar, “Bu mekanizmalar olmadığı sürece tartışma hep inşaat faaliyetleri üzerinde gidecektir. Ülke ekonomisine baktığımızda inşaat sektörü en çok önemsenen sektör. Buda, halkı geri planda bırakıp, kentlere mekanik anlamda bakmak, toplumu yok saymak anlamına gelir” ifadelerini kullandı.
Rantın kent inşasındaki en büyük sorun olduğunun altını çizen Ayatar, bu durumun toplumun kendisine yabancılaşmasına neden olduğunu vurguladı.
Kent Hiyerarşisi
Diğer yandan kent merkezi ve kent çeperi arasında büyük bir hiyerarşi olduğunu belirten Ayatar, kent merkezlerinde varlıklı, çeperin ise yoksul kesimlerin olduğunu kaydederek, ekledi: “Yoksulların yaşadığı bazı mahallelerde yaşama doğrudan katılamazsınız. Bir kesim orada sadece bir güvenlik problemi varmış gibi yaşamak durumunda. Diğer kısımda ise kentin karar alma mekanizmaları yer alıyor. Biz bu mekanizmayı seçerken, var olan bir yapıyı mı oyluyoruz yoksa kentte nasıl yaşamak istediğimizi mi? İhtiyaçlarımızın ne olduğu bize soruluyor mu? Yoksa, birilerinin düşünceleri üzerine yönetmeye aday olan kişileri mi seçiyoruz? Bunlar nasıl yaşadığımıza dair kendimize sormamız gereken sorular. Bu sorunların tümü kentte yaşayanların karar mekanizmasında olmamasının getirdiği bir hegemonya.”
‘Sistem sorunu’
Bütün bu yaşananların bir sistem sorunu olduğunu vurgulayan Ayatar, mevcut yapı sisteminin bilimi ve tekniği önceleyen bir sistem olmadığının altını çizdi. İnşanın proje ve uygulama aşamalarının yanı sıra denetim aşamasının da bulunduğunu ifade eden Ayatar, bu aşamaların eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesi gerektiğini söyledi. Aşamalardan birinin eksik olması durumunda yıkımın kaçınılmaz olduğunu sözlerine ekleyen Ayatar, “Yerleşim alanlarının belirlemesini yapan mühendisler, sahada yetkili bir şekilde var olma sorunu yaşıyor. Onlara büyük sorumluluklar yükleniyor ancak yetkiyi kullanamaz pozisyondalar. İnşa süreçleri bu şekilde olduğu sürece depremlerde yıkımlara tanıklık etmeye devam edeceğiz” diye belirtti.
‘Kadın bakışı çözüm odaklıdır’
Kentlerin inşa süreçlerinde toplumun karar mekanizmalarında bulunmadığına dikkati çeken Ayatar, bu sistem halkasında kadının ise esamesinin dahi okunmadığını söyledi. Erkeklerin iş yaşamına katılımı yüzde 70 iken kadının yüzde 30 civarında olduğunu aktaran Ayatar, “Eşit olduğumuz yerlerde bile karar mekanizmalarında yokuz. Halbuki mesleğin cinsiyeti yok. Kadınlar, erkeklerle aynı eğitimi almasına rağmen karar mekanizmalarında yok ifadelerini kullandı.
Kent inşasındaki sorunlardan birinin kadın bakış açısı olmaması olduğunu vurgulayan Ayatar, “Kadınların olmadığı kentler, rant, imar ve ihale üzerinden yürür. Kadın bakış açısının olduğu mekanizmalar toplum ve çözüm odaklıdır. Bu yüzden kadınlar yönetim mekanizmalarında yer almalı, aksi halde erkek aklı şimdiye kadar olduğu gibi mevcut sistemi sürdürür” dedi.
‘Kadın dostu kentler’
Kadınların kent inşası için yapı ve mühendisliğin yanı sıra yerel yönetimlerde de etkinliğinin artması gerektiğini belirten Ayatar, “Yerel seçimler yaklaşıyor. Kadınların yönetimde yer aldığı yereller muhakkak farkını gösterecektir. ‘Kimi istiyoruz?’, değil, ‘Nasıl bir kentte yaşamak istiyoruz?’ diye sormamız ve neyi oyladığımız önemli. Yurttaşlara, nasıl bir aday istedikleri değil, nasıl bir kent istedikleri sorulmalı. Kadın bakış açısının olacağı yerellerde şu an yaşadığımız sorunların rahatlıkla çözüleceğini söyleyebilirim” dedi.
Son yıllarda “Kadın dostu kentler ve kent hakkının” oldukça tartışıldığını söyleyen Ayatar, şöyle devam etti: “Bir kenti ‘kadın dostu kent’ diye tanımlayabilmemiz için bir politikanın olması lazım. Kadını yaşamın içerisinde var edebilecek mekanizmalar kurulmalıdır. Kadının kent hakkından bahsettiğimizde ise, kentten faydalanma hakkı aklımıza gelir. Kadının her birey gibi kente katacakları ve alacakları var. ‘Gece geç saate kadın başına senin burada ne işin var?’ söylemi ile karşı karşıya kalmaması için kent hakkı olması gerekiyor. Sosyal adaletsizlik suç ve şiddeti beraberinde getiriyor. Kadının kent hakkı da bir politikayla yürüyebilir. Bunun için de önce bakış açımızın değişmesi lazım.”
HABER MERKEZİ