Nerdeyse her olayda ‘dış güçler’ komplo ve teorilerini üretmek şimdiye kadar ülkenin hiçbir sorununa çözüm getirmedi. Ne ekonomik soruna çözüm oldu ne de Kürt sorununun çözümüne katkı sundu. Tam tersine gerçeklerin tersyüz edilmesine ve sorunların daha da kangrenleşmesine neden oldu
Milli Savunma Bakanlığı’nın Zap’ta 9 askerin yaşamını yitirdiğini açıklamasından sonra gündem bir anda değişti. Daha yirmi gün önce de 12 askerin yaşamını yitirdiği açıklanmıştı. O zaman da Meclis’teki partiler (DEM Parti ve CHP hariç) “terör karşıtı” bildiri yayınladı. Hatta bazıları ulusal yas ilan etme çağrısı yaptı. Son çatışma sonrası da milliyetçi-faşist cepheden benzer tepkiler geldi. Herkes yaşamını yitiren askerlere ne kadar “üzüldüklerini” göstermek için art arda programlarını iptal etti. Hatta Erdoğan, Meral Akşener’i arayarak bilgi verdi. Kanlı düşmanlar o kadar üzülmüşler ki birbirine teselli telefonları ediyorlar. Artık kim kimi teselli ediyor bilemeyiz. Belki de Meral hanım üzerinde siyaset yapacağı bir zemin bulduğu için seviniyordur da. Gerçekte ise ölen askerler hiçbirinin umurunda değil. Umurlarında olan şey hamaset ve daha fazla faşizm üretmek.
Zap’taki PKK eyleminden sonra siyasetçiler ve askerler kadar gazeteciler de tepkilerini gösterdiler. Benim dikkatimi en çok çeken tepki Fatih Portakal’ın sanal medya hesabından (X hesabından) gösterdiği tepkiydi. Çünkü bu tepki aslında yandaş, kemalist, ulusalcı, milliyetçi, faşistlerin ortalama tepkisiydi. Şöyle diyor:
“Bunlar tesadüf olabilir mi?
-İsrail/Türkiye Aralık başında gerildi. Karşılıklı tehditler vardı. Aralık ortası 12 şehit verildi.
-Ülkede 10 gün önce MOSSAD operasyonu düzenlendi. Güçleri kırıldı.
-Geçen cumartesi ABD Dışişleri bakanı Türkiye’ye geldi. İsveç için ‘yeşil ışık yakın’ dedi. Döndü gitti. Perde arkasını bilmiyoruz. Belki de gerginlik yaşandı.
-48 saat önce Erdoğan MİT’te konuştu: ‘MOSSAD’a çok net cevap verildi. Dur bakalım bu ilk adım’ dedi.
-Yine bugün taraflar arasında açıklamalar vardı. Erdoğan konuştu,
İsrail Dışişleri bakanı ‘savunma’ diyerek ne demek istedi?
-Ve terör örgütünden yine saldırı geldi. Yine şehitler var. Allah rahmet eylesin.
Bu kadar tesadüf olamaz. Bu saldırıları, ‘PKK kendi yapıyor’ söylemini bana kimse inandıramaz. Dış politikada yaşananların yansımasını yaşıyoruz. ABD ve İsrail’in PKK üzerinden ‘vekaleten’ sürdürdükleri bir durum gibi geliyor.
Mesaj net! Türkiye’ye deniyor ki; ‘tehdit etme, İsveç’in önünü aç.’
Peki, Türkiye her türlü terör saldırısına açık olduğu görülen ülke dışındaki üs bölgeleri için ne düşünüyor?
Sınır ötesinde görev yapan askerimizin can güvenliği tam anlamıyla sağlanabiliyor mu?
Ülke güvenliği nereden başlamalı? MOSSAD ve CIA bu işin neresinde? İktidar tepkisiz bir şekilde izlemeye devam mı edecek? Türkiye’nin yaptırımları yok mu? Belli ki bundan sonra da böyle olayların yaşanması çok mümkün. Ne yapmayı düşünüyorsunuz? Kendim ve kamu adına bu soruları soruyorum.
Yanıtlarını alamayacağımı biliyorum. Yine de soruyorum.”
Aslında Fatih Portakal tüm bu sorulan cevabını çok iyi biliyor. Soruları ‘yanlış’ sorduğunu da biliyor. PKK eyleminin MOSSAD ve CIA ile bağlantısının olmadığını da gayet iyi biliyor. PKK Lideri sayın Abdullah Öcalan’ın MOSSAD ve CIA işbirliği ile Türkiye’ye teslim edildiğini de gayet iyi biliyor. Ama gerçekleri sineye çekemiyor. Türk ordusunun savunma sisteminin NATO sayesinde ayakta kaldığını biliyor ama bunu itiraf edemiyor. Eğer ederse ulu ordusunun ve devletinin büyüklüğü yerle bir olur. Bir zamanlar Ahmet Altan taraf gazetesinde yazarken benzer bir tavır göstermişti. Çatışmada askerler hayatını kaybedince, neden savaş sürüyor, bu askerler ölüyor diye soracağına neden yeterli tedbir alınmıyor diye soruyordu. Şimdi Fatih Portakal da niye bu savaş sürüyor, Türk askerinin bu kara kışta oralarda ne işi var diye soracağına durumu muğlaklaştırıyor. Ekonomik krizin her gün daha da tırmandığı bu dönemde milyar dolarlara mal olan savaş niye sürüyor diye soracağına kafaları karıştıran sorular ortaya atıyor. Cevabı belli olan soruları tersyüz edince sanki farklı cevaplar alınacakmış gibi yapıyor. Bu teoriler ve komplolar sorunu daha da karmaşık hale getiriyor. Oysa durum çok net: eğer devlet sorunu kabul edip, demokratik yollarla çözüm iradesi ortaya koyarsa gerisi de gelir. Ortada bir ulusun haklarının gaspedilmesi var. Kürt ulusunun en meşru hakkı olan kendini yönetme hakkı tanınırsa, dış güçlerin karışacağı hiçbir şey olmaz.
Nerdeyse her olayda ‘dış güçler’ komplo ve teorilerini üretmek şimdiye kadar ülkenin hiçbir sorununa çözüm getirmedi. Ne ekonomik soruna çözüm oldu ne de Kürt sorununun çözümüne katkı sundu. Tam tersine gerçeklerin tersyüz edilmesine ve sorunların daha da kangrenleşmesine neden oldu. Ölen askerlerin üzerinden hamaset yapılacağına “Bundan sonra tek bir canın toprağa düşmemesi için sorunun silahsız bir biçimde çözülmesi için ne gerekiyorsa yapılmalı” denilseydi çok daha anlamlı ve değerli olurdu. Kırk yıldır ‘tek terörist kalmayıncaya kadar savaşa devam’ politikasının kimseye faydası yok.
Onun için Fatih Portakal ve diğer gazetecilerin bu tersyüz edilmiş soruları soracağına öncelikle anayasanın niye uygulanmadığını sorsun. Onun tarzıyla biz de soralım:
Can Atalay kararını uygulamayan mahkemeler hangi istihbarat örgütlerinin arka bahçesidir?
Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamamasının arkasında hangi istihbarat örgütleri var?
Hangi Yargıtay üyesi MOSSAD ve CIA adına çalışıyor?
Yargıtay’ı destekleyen AKP ve MHP hangi dış güçlerin destekçisi?
Bahçeli mi MOSSAD ajanı yoksa MOSSAD bizzat Bahçeli’ye mi bağlı?
Erdoğan mı CIA ajanı yoksa bizzat CIA Erdoğan’a mı bağlı?
Ben de bu sorularımın cevabını alamayacağımı biliyorum. Ama soruyorum işte. Eğer Fatih Portakal bu soruların cevabını verebilirse o zaman ben de onun sorularının cevabını vereceğim.
Kırk yıldır süren bir savaş var. Bu savaşın asıl nedeni tartışılmadan dış güçler senaryoları yazmak hiçbir işe yaramaz. Kırk yıl daha sürer bu savaş. Dış güçler hiçbir zaman Kürtlerden yana olmadı. Tam tersi bugün olduğu gibi her zaman Türk devletinden yana tavır aldılar. Şu anda Kürtlere karşı kullanılan silahların yüzde doksanı dış güçlerin teknolojisidir. Türk devletinin elindeki silahlar PKK’nin elinde olan silahların bin katıdır. Türk ordusu gerillanın yüz katıdır. Ama neden yenemiyor? Neden bitmiyor savaş? Kim rant sağlıyor? Kim bitmesini istemiyor? Neden bitmesini istemiyor? Eğer dış güçlerin etkisi araştırılacaksa bu soruların cevapları aranmalı? Dış güçler devreden çıkarılmak isteniyorsa devlet muhataplarla görüşür ve çözüm üretir. Ülkede alabildiğine faşizm yayılmış, tecrit inanılmaz boyutlara ulaşmış, anayasa askıya alınmış, Kürt halkının dili hala yasaklı, Kürt halkının iradesi kayyumlarla gasp edilmiş; ama bunları kim yapıyor diye sormuyor Fatih Portakal.