Saray’ın, saray çevresinin, saray avenesinin, saray zihniyetinin bir ahtı var. Kadına hayatı dar etmek, cehennem kılmak, kadın kalbini, bedenini bir mezarlığa çevirmek. Rahat bir nefes almayı, kendi ruhuyla kendi bedeniyle bir kalmayı haram kılmak. Bu yağmacı harami erkek zihniyetini her gün söylem düzeyinde de pratikte de adım adım hayatın orta yerine boca ediyor.
Din adamlarıyla, üniversiteleriyle, eğitim kurumlarıyla, bürokrasisiyle, sermayesi ile adım adım kadınların, yaşamın dışına itildiği, yaşamının bir hapishaneye dönüştürüldüğü; yaşamın dışına itilmeye, yok sayılmaya, kendini var etmeye itiraz eden kadınlara yaşamı mezarlığa çevirdiği bir ülkenin inşası hem zihinlerde hem de yaşamın her bir hücresinde adım adım gerçekleşiyor.
Bütün gücüne, gücünün dehşetine rağmen direnen kadınla baş edemeyen saray ve avanesi her dara düştüğünde, söylem üretmekte zorlandığında sanat dünyasının popüler figürlerini imdada çağırıyor.
Kah solcu eskisi bir kadın sanatçıyı, kadınların, kadın sanatçıların nasıl giyinmesi gerektiği ile ilgili bir demeciyle manşetlere çıkarıyor, kah daha önce popüler şov dünyasında çıplaklığıyla ün yapmış bir kadını tesettüre sokuyor. Kah semirttiği İslami yeşil sermayenin tesettür giyimli best modellerini rol model olarak sunarak gettolardaki yoksul genç kadınların tesettürlü best model güzelliğine ve zenginliğine ulaşmasının yolu olarak kendilerinin işaret ettiği İslam’ı yol olarak gösteriyor, yeşil sermayenin üretici kölelerinin ve tüketicilerinin oluşumunun zeminini hazırlıyor.
Elbette sermayenin dini imanı olmadığı herkesin malumudur. Cumhuriyet’in kurucu iktidarının inşa ettiği Kemalist sermayenin, son yirmi yılda yeni iktidarla nasıl uzlaştığının, yeşil sermaye ile nasıl birleştiğinin ibretlik hikayesini hep birlikte izledik. Hak, hukuk, eşitlik, adalet, nas, ihlas argümanıyla yol alan iktidarın nasıl kurucu burjuvazinin bütün sömürü çarkı mirasını devraldığını, emekçi için sömürü çarkında tek bir şeyin değişmediğini gördük, yaşadık, yaşıyoruz. Her iki iktidar biçiminin de her iki iktidarın sermayesinin üzerinde en çok ortaklaştıkları yer ise kadın bedeni, kadın emeği ve kadın ruhu üzerindeki sömürü çarkını işletmekteki had tanımazlıklarıdır.
Serdar Ortaç namlı pop müzik popüler figürünün Türkiye’nin en eski bisküvi ve çikolata üreticisi firmalarından biri için beş altı yıl önce yaptığı ve bugünlerde yeniden gündeme gelen reklam klibi Kemalist sermaye ile yeşil sermayenin kadın bedeni ve yaşamı üzerindeki sömürü çarkını güçlendirmekte nasıl ortaklaştığının bir nişanesi aslında. Bu bisküvi ve çikolata devi, Fethullahçılar henüz iktidar ortağıyken ve Türkiye’nin diğer bisküvi ve çikolata devinin sahibiyken, laikçiler tarafından laik bisküvi ve çikolata olarak rağbet görmekteydi. Bu bisküvi, devinin reklam filminde bir gösterişli taht üzerine kurulmuş olan popüler müzik figürü sanatçı, ayaklarının altında yerlere yatmış olan onlarca depresyondaki kadına depresyondan çıkmanın yollarını vaaz ediyor. Kadınlardan aşk, dostluk, arkadaşlık ilişkilerinde bencil olmalarını, emek vermekten kaçınmalarını, esas olanın kendi mutluluklarını sağlamlarını vaaz ettikten sonra hikayeyi murat edilen ürünün tanıtımını yapmak üzere çikolata markasına bağlıyor.
Mutluluğa ulaşmanın yollarından birinin de çikolata yemekten yani bu markanın çikolatasını tüketmekten geçtiğini belirtiyor. Bu vaazı dinleyen ve çikolata yiyen kadınların süründükleri yerden nasıl doğrulduklarını ve yüzlerine nasıl o bencil mutluluğun yerleştiğini görüyoruz. Ama kadının bedenini bir çikolataya, bir metaya dönüştürdüğü o sahneyi ve sloganı en sona saklıyor. Kadınlar çikolatayı yedikten sonra üzerlerine sardıkları şalları ve örtüleri üzerlerinden atıyor, altından çıkan şık ve dekolte giysileri ile dans etmeye başlıyorlar. Ve slogan geliyor: “İçi bol bol Antep fıstıklı çikolata.” Reklam bittiğinde aklımızda şu kalıyor: Tahtta oturmuş bir erkeğin yerlerde sürünen mutsuz kadınlara ne yapmaları gerektiğini söyleyen vaazı.
Elbette ki bu taht bugünkü saray iktidarını temsil ediyor, bu iktidara bir selam çakıyor. Sanatçı öngörülü, bu iktidarın varacağı güzün ve nerelerden güç devşireceğinin farkında. İkinci akılda kalan şey ise kadınların içi fıstık dolu bir çikolata olarak tahtta oturan kudret sahibi bir erkek tarafından diğer erkeklere sunuluşu. Reklamın özeti ile iktidar yakın cemaat imamlarının vaaz ettiklerinin ortak yanı: Kadının ruhu, aklı, fikri, adı yok, kadının sadece tadı var.