Partilerine dönük 4 Kasım operasyonunu değerlendiren HDP Grup Başkanvekili Ayhan Bilgen, ilk önce toplumun hedef alındığını belirterek, operasyonu Osmanlı’nın son dönemindeki merkezileşme ve baskı politikalarına benzetti.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 12 milletvekilinin 4 Kasım 2016 tarihinde gözaltına alınarak, tutuklanması üzerinden 2 yıl geçti. 4 Kasım gecesi gözaltına alınan HDP Grup Başkanvekili Ayhan Bilgen konuya ilişkin Mezopotamya Ajansı’ndan Berivan Altan’a değerlendirmelerde bulundu.
‘7 Haziran seçimleri oyunlarını bozdu’
Türkiye’de yapılan 7 Haziran 2015 seçimlerinin iktidarın oyunlarını bozduğunu belirten Bilgen, “İktidar çözüm sürecinde kurulan masayı dağıtmak için bir arayış eğilimindeydi. Bunun en önemli göstergesi de 5 Haziran 2015 tarihinde HDP’nin Diyarbakır mitingine yönelik yapılan bombalı saldırının akabinde yapılan açıklamalarda saklı. Çözüm sürecini iktidar başından beri tasfiye yöntemi olarak devreye koymuştu. Sonrasında bunu yargı sopasıyla yapmak bir biçimiyle tutuklamalarla gerçekleştirmek de bir yöntem ve formüldü. Çözüm sürecinden karlı çıkamayacağını düşünen iktidar her ne kadar ‘baldıran zehri içme’ tarifini yapmış olsa da bırakın baldıran zehrini içmeyi sofra da olanı da dolaba kaldırmayı tercih etti. Çözüm sürecini canları istediğinde çıkarıp, ısıtacakları, istedikleri zaman sunacakları servis edecekleri, canları istediğinde de kaldırabileceklerini gören bir masabaşı siyaset yapmak istediler” dedi.
‘Önce toplum hedef alındı’
Masa başı siyasetin sosyolojik siyasette bir karşılığı olmadığını belirten Bilgen, “Toplumun taleplerini esas almayan, tamamen tepeden, iktidarcı ve kapalı kapılar ardından yürütülen süreç bizleri 4 Kasım tarihine getirdi. 4 Kasım 2016 öncesinde toplum hedef alındı. Hendekler bahane edilerek, belediyelere operasyonların zemini hazırlandı. O dönemde Taybet Ana, Cizre bodrumları her ne kadar Meclis’te gündeme getirilse bir duyarlılık oluşturulmaya çalışılsa da ölümlerin önüne geçilemedi. Önce aslında doğrudan halkı, sivil toplumu, şehirler ve şehirlerin yönetimleri hedef alandı. Son aşamada parlamento ve seçilmişler hedef alındı. Planlı bir süreçti. Türkiye’de AKP iktidarı 2007’den sonra yeniden şekillendirildi. Eski ile yeni iktidarın Ergenekon davalarında yaşadığı sürecin adeta rövanşı 15 Temmuz ile birlikte alınmaya başlandı. Askeri siyasi vesayeti gerileten anlayış bir tarafa gitti ve tam da Cizre ve Sur’da olduğu gibi yeniden askeri konseptle buluşan anlayış ortaya çıktı. Bir taraftan Kürt şehirlerinde bu konsept işlerken diğer taraftan 15 Temmuz’un alt yapısı oluşturuldu” diye konuştu.
‘Demokratik muhalefeti tasfiye edemedi’
Bilgen, eski devlet alışkanlıklarının arkasına sığınması, güvenlikçi/anti-demokratik uygulamalara hayat vermesi ve milliyetçi söylemleri üreterek, AKP’nin milliyetçi bloku oluşturduğunu söyledi. Bilgen, “İktidar Türkiye’nin sorunlarını demokratikleşerek çözemeyeceğini düşündü. Yetki devrinden, egemenliğini paylaşmaktan çekindi. Yüz yıl önce olduğu gibi Osmanlı’nın son dönemlerindeki gibi merkezileşerek, bastırarak, sindirerek, sürgün ve yerinden ederek, kontrol altına almayı tercih etti. Bu yüzden siyasetçileri tutukladılar, belediyelere el koyup, kayyum atadılar. Bu yöntemlerin demokratik muhalefeti tasfiye edemediğini 24 Haziran’da da gördük. Yaklaşan yerel seçimlerde de bir kez daha boşa çıkartılacak” diye ekledi.
Kaynak: MA / Berivan Altan