Karar Gazetesi’nde Akif Beki yazdı. Bari ben devam edeyim. Akit şöyle bir manşet atmış:
“Türkiye uzayda da tam bağımsız olacak.”
Tövbe estağfurullah. Nasıl bağımsız olacak ya hu? “Yerli ve milli astronotumuz” dış güçlerin uzay aracıyla arş-ı ala’ya uçacakmış da, yeni yüzyıl ne kelime, uzay çağına fırlayacakmışız da, dünyada nasıl tam bağımsız isek, uzayda da aha tam öylesine büsbütün bağımsız olacakmışız da…
İnin ulan aşağıya…
Sakın yanlış anlaşılmasın. İtirazım uzayda tam bağımsızlığa değil. İtirazım gönderilecek zavallıyla uzayda bağımsız olacağımız palavrasına. Kim ki bu astronot? Ne zaman “dünya lideri” oldu da, şimdi “uzay lideri” olmaya kalkıyor? Ben Yargıtay 3. Dairesi’nin hakim-i mutlakı olsam, bu adamı uzaya gönderecek olanları “dünya lideri” Recep Tayyip Erdoğan’a sunturlu bir hakaretten mapushaneye tıkardım. Astronota da “yurtdışı yasağı, ev hapsi” verir, uzaya firar etmesini önlerdim.
Nerdeee. Bu yargı var ya, yemin billah ederim ki, bu yargıyı “ufolar” ele geçirmiş. Yani dış güçlerin en dışındaki güçler. Reisimize kumpas yapıyorlar. Astronot ayağıyla reisin yerine ne idüğü belirsizin birini “uzay” ya da “kainat lideri” yapacaklar. Yaptılar mı, bizim Recep’in “dünya liderliği” fasarya olacak. Bunlar “darbeci”, uzay kokpitinin Reis’e ait koltuğuna astronotu oturtacaklar. O koltuğa oturanın affedersiniz, gözünü oyarlar. Oraya otursa otursa Recep oturur.
Neden? Çünkü şu yeryüzünde yalnızca Reis üstüvane şeklindeki füzeyi bağımsızlaştırabilir. Yerdeki kumanda merkezi halt etmiş. Dümene bir geçsin, o uzay aletini isterse Mars’a, olmadı kuyruklu yıldıza, keyfi yerindeyse kara deliğe öyle gönderir ki, uzaydaki mahlukatın aklı şeyine karışır. Yıldızlar, seyyareler, güneş sistemleri dengesini yitirir. Meteor ne kelime, koca yıldızlar birbiriyle tokuşur, “Denge denetleme” filan diyorsunuz ya, Erdoğan bir uzaya gidedursun, siz kainatın çivisini çıkarttığında görün dengeyi, denetimi. Bir bakmışınız güneş Batıdan doğmuş, Kuzeyde batmış. Hem de dünya sabit, güneş etrafımızda fırdönüyor. Beş dakikada ortalık günlük güneşlik, beş dakika sonra zifiri karanlık. İşe gideceksin ya. Saati kurmuşun. Yatalı daha beş dakika olmuş ki, saat zırlıyor. Helaya filan gidip elini yüzünü tam yıkamışsın ki, o ne, gece olmuş. Yatıyorsun, kalkıyorsun, hızlandırılmış film gibisin yani.
Ey kudretinden sual edemediğimiz Erdoğan, sen nelere kadirsin.
Hemen bir karma şiir karaladım: “Gel seni dünyaya lider yapalım desem sığmazsın, yüksel ki bu yer yerin değildir, dünyaya lider olmak hüner değildir, kainat liderliği münhaldir aman, gel seni münhale oturtalım heman. Yıktın uzayı eyledin viran.”
Evet, evet, Erdoğan’ı nasıl dünya lideri yaptı isek, uzaya cihat eyleyip, bütün kainatın lideri yapalım. O zaman Türkiye’yi kıskanan Merihliler analarından doğduğuna pişman olsunlar.
Tam coşup bunları yazdım ki, çok uzaklardan deruni ve uğultulu bir ses odamı kaplayıverdi: “Destur de bre zındık.”
Ödüm patladı. Özetle şunları dedi bu ses:
“Artık çizmeyi aşmaya başladınız, Reisinizi önce devletin başına geçirdiniz. Yedi kat yukarıda demokrasi olduğundan sesimizi çıkarmadık. Ardından adamı “halife-i ruy-ı zemin” ilan ettiniz, ‘ya sabır’ dedik. Bre dinsizler, peygamberden utanmaz, benden korkmazlar, şimdi de benim makamıma mı göz dikersiniz!”
O anda kastımı aştığımı anladım. Uzaydan duyulsun diye avazım çıktığı kadar bağırdım: Euzübillahimineşşeytanirracim, Bismillahirrahmanirrahim.!
Bir yandan bağırıyorum, bir yandan da yazdıklarımı silmek için deli gibi bilgisayar tuşlarına ha bire basıyorum. Olmuyor. Kitlendi. O ses yine odayı dolduruyor:
“Kainat liderinin bildiğini kuldan saklayamazsın.”
El hak, doğrudur. Eskiler bu duruma düşenlere şöyle derlerdi: Kalemle yazdığını baltayla sökemezsin. Kumaşı biçmeden yüz kere ölçeceksin. Ağzından lafı çıkarmadan dokuz kere yutkunacaksın.
Bektaşi bu nasihatleri verene demiş ki; “Molla, yazmayacaksın, konuşmayacaksın diyeceksin de dilin varmıyor.”
Yazıyı tam bitiriyordum ki, kapı gürültüyle açıldı. Bildiniz. Quto. Hoplaya zıplaya odaya girdi. Elinde akıllı telefon. Tere batmışım, “ne gülüp duruyorsun benamus” dedim. O muzip haliyle gözümün içine bakarak, akıllı telefonun bir tuşuna bastı.
Amanın, yine aynı davudi ve uğultulu ses.
Meğer Quto “yapay zekaya kainat liderini konuştur” talimatı vermiş. “Veysi abe, kainat lideri bak ne söyleyi…” der demez, o ses odayı doldurdu:
“Recep’i o alamete bindirin, huzuruma gönderin”…
Yazımın manşetini attım: “İlklerin tek adamı Erdoğan, uzaya giden ilk adam olmalı.”
Alt manşet: “Bahçeli’yi de yanına alsın da gitsin.”
Sakın ardından su dökmeyin ha….