Emekli paşa savunma bakanı Hulusi Bey, geçtiğimiz hafta, 7 Haziran 2015 seçimleri ardından Fırat’ın doğusunda gerçekleşen “operasyonları” birkaç cümleyle aklayıverdi: “Orada çok ciddi bir kalkışma vardı. Plebisit konuşulmaya başlandı (…) Orada, efendim, bunun yapılması bir kötülük mü? Hayır.” Hulusi beyin buradan varmaya çalıştığı yer ise yeni bir “Kürt açılımı” olasılığı imasıydı: “Yani burada hakikaten bir çözüm süreci yaşandı, onun getirdiği bir takım dersler var. Şimdi, tabii, terörle mücadele süreci yaşanıyor. Umarız, dileriz ki bundan güzel bir sentez çıkar, herkes yerini, yurdunu öğrenir.” Ve şu sözler de ona ait: “(Geleceği) olumlu görün (…) Biz son derece umutluyuz.”
Aynı günlerde basın, Ahmet Kural adlı bir cinsiyetçi şoven zorbanın sevgilisi Sıla’ya yaptığı işkenceyi konuşuyor. Vakanın öncesini de hatırlatarak konuşuyor; şöyle: “Bir taraftan da hatırlatmak istediğim şeyler var. Sıla Gençoğlu, Tarihi Yenikapı mitingini ‘şov’ olarak tanımlamıştı. Tepkiler üzerine yaptığı açıklamasında ‘sözlerimin arkasındayım’ diyerek bir skandala daha imza atmıştı. Sıla, daha önce de Gezi Parkı eylemlerinin en büyük destekçilerinden biri olarak biliniyor! ‘Konserden sonra Gezi’de buluşalım’ gibi çağrılarla da bu eyleme büyük destek olmuş bir isim.” (M. E. Açıl, ‘Ahmet Kural Suçluysa Sıla Gençoğlu da Hatalı’ Milat, 3/11/2018.)
Sıla’nın “hatası” nedeniyle belli ki “ceza” çoktan kesilmiş. Aslında bu ceza, Yenikapı “şovunda” yer almama kararının hemen ardından sistematik biçimde yürürlüğe konmuştu. AKP trolleri sosyal medyada ağza alınmaz hakaretler yağdırmış, şarkıcı Davut Güloğlu, televizyon kanallarında Sıla’ya küfretmişti. Ardından, AKP’li belediyeler, Sıla’ya kent sınırları içinde konser verdirmemek için ellerinden geleni yaptılar. Temelde Sıla’nın politik duruşundan öte kadınla bir sorunu olan ve yalnızca popüler “sağduyuyu” değil resmi “aklı” da içeren bu zihniyet, Güloğlu’nu para cezası ile kurtardı; konserlere karşı toplaşan linç güruhlarını da “vatandaş tepkisi” söylemi ile aklamayı sürdürüyor.
Ahmet Kural, bu sistematik linç tezgahının doğrudan bir parçası değilse bile aynı patolojinin semptomu. Çünkü bu şoven zorba, Sıla’ya yapacağı işkenceyi planlarken ardından gelecek “hafifletici sebepleri” de aklında ziyadesiyle tartmış olmalı. Şimdi “Sıla’nın Hataları” listesi dahilinde şöyle satırları tebessüm ve memnuniyet içinde okumakta olduğu tahmin edilebilir: “Ufak bir tartışmayı (…) kaldıramayıp abartılı şekilde yansıttıysa bir insanın hayatını, kariyerini hele ki böyle hassas bir konuda, açıklaması güç bir duruma bırakarak riske atması da, en basit tabiriyle çok insafsızca bir durum olur.” (Milat, a.g.y.) Yakında Ahmet Kural da Hulusi bey misali ortalığa çıkıp, “Sıla’ya yaptıklarım bir kötülük mü? Hayır” gibi cümleler kurarsa şaşırmayalım.
Ahmet Kural’ın “terörle mücadelesi” tam kırk beş dakika sürmüştür. Bir kadın, kırk beş dakika boyunca vücuduna yediği tekme, tokat ve yumruklarla, başına vurulan sert cisimlerle darp edilmiş, saçlarından tutularak yerde sürüklenmiştir. Eh, artık Hulusi beyin tabiriyle “sentez” vakti gelmiş olsa gerek ki Kural, basına pişkin pişkin “özür” beyanları vermeye başlamıştır. Reklamların, dizilerin, orta zeka altı popüler komedi filmlerinin hasılatı… yitirilme riski olan çok şey var ortada. Belki de yakın zamanda Sıla’ya yine Hulusi bey misali “açılım” çağrısı yapacak, mahalle komiserleri ve hakimler de bütün aile içi şiddet vakalarında olduğu üzere mağdurdan şikayetini geri çekmesi, celladıyla yeniden birleşerek meseleyi “tatlıya bağlaması” yönünde ikna çırpınışları içine gireceklerdir.
Hulusi beyin penceresinden baktığımızda ise asıl korkunun, yaklaşmakta olan yerel seçimlerde Kürt seçmenin, AKP’yi elindeki büyük kentleri kaybetme riski içine sokması olduğu görülüyor. Ahmet Kural’ın “özrü” misali siyasi iktidarın “terörle mücadele” kabahatini tazmin edeceği umulan “açılım imaları” yapma görevi emekli paşaya reva görülmüş belli ki. Bu daha başlangıç; daha ne benzer jestler, araya mahalle komiseri misali aracı sokmalar mı dersiniz; neler göreceğiz AKP kanadından neler.
İşte bu ikiyüzlülüğe karşı duruşun rehberini bulmak için kulak verilecek ses artık hiç de uzakta değil. Aile büyükleri ve mahalle erkeklerinden, basını ve medyasından, karakollarından, mahkemelerinden ve linç güruhlarından kadın düşmanlığı fışkıran bir toplum içinde sesini yükseltme cesareti gösteren Sıla’nın şu sözleri:
“Hiç bir ceza, yaptırım benim yaşadığım kabusu hayatımdan silmeyecek, bunu çok iyi biliyorum. Bana uygulanan korkunç şiddet karşısında dilsiz kalmamayı seçiyorum.”
Kısacası, Hulusi bey doğru konuşmuş: Elbette ki herkes “yerini yurdunu” yani Sıla’sını öğrenecek.