Adalet Savaşçısı; Ya devlet başa ya kuzgun leşe/Asmayalım da besleyelim mi zihniyetine karşı soluk soluğa verilmiş bir mücadeleye tanıklık edecek nitelikte bir kitap!
İskan Tolun
Adalet Savaşçısı adlı (Nebi Barlas kitabı, Söyleşi Metin Ağaçgözgü-Hasan Çelikkol. Gökkuşağı Kitabevi-Regenbogen Buchhandlung. 2. Basım: Ocak 2016. 352 sayfa) kitabı ilgiyle, bazen üzülerek, bazen de sevinerek bir çırpıda okudum. (Kitabın birinci baskısı iki ay içinde tükeniyor ve hemen ikincisi basılıyor.) Kitabı bitirdiğimde, “Bu değerli avukat olmasaydı eğer kim bilir daha kaç insan haksız yere asılacak ya da yıllarca karanlık zindanlarda ömür tüketecekti,” dedim, kendi kendime…
Kitap, asker kökenli bir avukatın adalet arayışında gösterdiği olağanüstü eforlarla edindiği başarılara odaklı. Savunma makamında parmağını heyete karşı sallayarak müvekkillerinin zindanlarda işkence gördüklerini haykırırken en az ceza ile kurtulmaları için yoğun bir çaba içerisinde ve birçoğunun da suçsuz olduklarını kanıtlayıp salıverilmelerini ustalıkla sağlıyor.
Evet, Nebi Barlas senelerce haksız yere ceza yatmış ve çıktıktan sonra okuduğu Beccaria’nın Suçlar ve Cezalar adlı kitabından etkilenerek hukuk okumaya başlıyor. Marki Cesáre Beccaria:
“İnsanlığın haklarını müdafaa ve yenilmez hakikatin tarafını tutarak, sesimi yükseltmekle, zulmün ve ayni derecede menfur cehaletin pençesinde çırpınan bedbaht kurbanlardan birkaçını çekip kurtarabilirsem, bunlardan sadece bir tek günahsızın duaları ve döktüğü sevinç gözyaşları beni, bütün diğer insanların haksız ithamlarına ve acı hakaretlerine karşı teskin ve teselli edebilirdi.” (15. sayfa)
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni başarıyla bitiriyor ve avukatlık mesleğine başlayınca: “Ben haksızlığa uğradım ama, artık hiçbir insan hukuk karşısında haksızlığa uğramayacak,” dercesine, maddiyatı gözetmeksizin, ayrım gayrım yapmadan olağanüstü bir enerjiyle adliyeden adliyeye, cezaevlerinden cezaevlerine adaleti sağlamak için yıllarca, bir ömür boyu denecek kadar koşturup duruyor. Adalet Savaşçısı; Ya devlet başa ya kuzgun leşe/Asmayalım da besleyelim mi zihniyetine karşı soluk soluğa verilmiş bir mücadeleye tanıklık edecek nitelikte bir kitap!..
Nebi Barlas, binlerce davayı insani bir görev, kutsal bir misyon gibi deruhte ediyor ve çok ilginçtir, savunduğu binlerce müvekkillerinin isim ve soy isimleri de (Guinness rekorlar kitabına girecek nitelikte müthiş bir bellek, sıra dışı bir hafıza!..) tek tek sıralayabiliyor. (143,144,145. sayfa)
Kitabı, Gökkuşağı Kitabevi sahibi, değerli yazar Metin abi (Ağaçgözgü) imzalayıp (12/12/2023) hediye etmişti, birkaç kitap ile birlikte. Metin abi ile sohbet ediyordum, bu arada değerli profesör eşi Gülçin hanım da müşterilerle ilgileniyordu. Daha sonra, Bir Şey Yapmalı adlı romanını imzalayıp hediye etti, sağ olasın!.. Berlin’e, Gökkuşağı Kitabevi’ne çoktandır gitmek istiyordum lâkin bir türlü vakit bulamıyordum. Nitekim Berlin, kaldığım şehirden çok uzak… Biraz abartmak gerekirse eğer, gidiş geliş: İstanbul…
Deniz’in Ütopyası adlı romanım çıkmıştı, bir gün Metin abi telefon etti:
“Kitapların geldi. Deniz’in Ütopyası’nı okudum, tebrik ederim çok güzel bir romandır, buyur gel,” dedi. “Gelirim” diye çok önceden söz vermiştim zaten, tekrar tazeledim. Ama bu kez Almanca çevirisi ile uğraşmak durumunda kalmıştım. Çeviri işi de başarıyla bitti ve Deniz’ Utopie adıyla basıldı. Ve, bu kez de Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı dayanmıştı kapıya, tanıtımı yapılacaktı; o da başarıyla yapıldı. Neyse ki yıl sonuna birkaç hafta kala Berlin’e gidebildim. Deniz’in Ütopyası adlı romanımı kitapevi vitrininin en göze çarpan yerine aşmıştı Metin abi. E, ne de olsa 78 kuşağı ve Deniz’i seven biridir.
Metin abi, eşi ile birlikte kitaplarını imzalayıp hediye ettiklerinde bir kitapsever olarak çok sevinmiş, mutlu olmuştum…
Bu sıcak karşılamadan dolayı teşekkürlerimi sunup ertesi gün görüşmek üzere ayrıldım. Sabah tekrar uğradım. Kaldığım otele yakındı zaten. Meşhur Don Kişot (Birinci bölümü yıllar önce okumuştum) setin yanı sıra on kitap daha seçip aldım. Ve dükkanda birkaç kitabım kalmıştı. Onları da tanıdıklara verilmek üzere imzalayıp vedalaştım. Bu arada Ragıp hocam (Zarakolu) bir mesaj göndermişti:
“Başkenttesin gez, tadını çıkar,” diye. Evet, biraz Berlin’i dolaşacaktım artık. Kreuzberg, Brandenburg Tor, Parlamentoya kadar gittim ve akşama doğru eve dönmek üzere yola koyuldum. Aslında Metin abi ile Berlin’in güzel yerlerini dolaşacaktık ama işi vardı; zira emrivaki yapmıştım. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim, Metin abinin Berlin’de çok iyi bir çevresi var. Çevresinde saygın bir yer edinmiş. Zira Kreuzberg’de, gittiğim her mekânda çok sıcak karşılanıyordum. Neyse, esas konuya dönelim…
Adalet Savaşçısı adlı kitabı okumaya başlayınca aklıma ilk olarak Deniz Gezmişlerin değerli avukatı Halit Çelenk ve yine fırtınalı yıllardaki darbeler, faili meçhuller, yargısız infazlar, acılar, gözyaşı ve suçlu/suçsuz gözetmeksizin karanlık zindanlarda yatan gencecik bedenlere yapılan zulümler, işkenceler geldi:
Kadınlara gözaltında yapılanlar ise, zaten insanlığın bittiği nokta. (163. sayfa) Sanırım bu tümce ile kitabın içeriği tahmin edilebiliyor…
Her ne kadar işkenceler, zulümler unutulmasa da Metin abi yine de önsözde güzel bir tümce yazmış, kısaca aktarayım: Amacımız, yaşanan acıları anımsatmak değil!.. (9. sayfa)
Değerli av. Nebi Barlas da Halit Çelenk gibi iki müvekkilinin idamına şahit olmuş maalesef. Ve onları ipten alamadı diye çok acı çekmiş. Ama emrin büyük yerden geldiğinin de bilincinde: ABD…
Gazetelerde cinayet makinesi diye lanse edilen, lâkin vuku bulmuş hiçbir olayla alakası olmayan, haksız yere tutuklanıp Metris zindanına atılan sevilen bir kadın şarkıcının/sanatçının hikayesi de oldukça dikkat çekicidir:
Kenan Evren, orgeneral elbisesiyle geldi. “Arkadaşlar!” dedi, “gazetelerden öğrendiğime göre Akrep Nalan diye birisi varmış, tahliye olmuş, bu nasıl olur?” diyordu. (153/299. sayfa)
Nebi Barlas, belirttiğimiz gibi Türk adalet-savunma tarihinde, Sabahattin Ali’nin avukatı Mehmet Ali Cingöz, Nazım Hikmet’in avukatı Mehmet Ali Sebük, Menderes’in avukatı Orhan Adli Apaydın, Deniz Gezmiş’in avukatı Halit Çelenk ve daha niceleri gibi onurlu müdafi tarihinde çoktan yerini almıştır. (212. sayfa)
Metin abi, Nebi Barlas ile tarihin/yakın tarihin dehlizlerine girmiş, 1940’lardan günümüze değin Türkiye’de olup bitenleri sorularıyla/cevaplarıyla yalın ve akışkan bir dille okuyucuya sunuyor. Ve kitabı okudukça avukat Nebi Barlas’ın ne kadar hümanist, cömert ve değerli biri olduğunu daha iyi anlıyor insan…
KHK mağdurları, adalet bekleyen aileleri, hele de, normal şartlarda bile hayatlarını idame etmekte zorlanan hasta tutsakları düşününce, “Halit Çelenk, Nebi Barlas gibi değerli avukatlara ne kadar da ihtiyaç var,” diyemeden edemiyorum. Halit Çelenk yıldızlara karıştı, Nebi Barlas ise emekli ve ayda yirmi kitap okuyor. (188. sayfa)
Kitabı daha fazla anlatmadan iki güzel alıntı sözle makaleyi noktalamak istiyorum…
Kitabın arka kapağındaki söz:
“… Beni okuyup anlasalardı, doğrusu kendilerinden korkum olurdu; lâkin zalimler hiç okumazlar!..” (Marki Cesáre Beccaria)
Nebi Barlas’ın sevdiği sözlerden biri de:
“Sevgi ve Dostluk
Kavgayı, bir yaprağın üzerine yazmak isterdim, sonbahar gelsin, yaprak dökülsün diye. Öfkeyi, bir bulutun üzerine yazmak isterdim, yağmur yağsın, bulut yok olsun diye. Nefreti, karların üzerine yazmak isterdim, güneş açsın, karlar erisin diye. Ve dostluğu ve sevgiyi, yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreğine yazmak isterdim, onlarla birlikte büyüsün, bütün dünyayı sarsın diye.” (Yılmaz Güney) (248. sayfa)
Adalet Savaşçısı adlı kitap defalarca okunacak çok değerli bir yapıttır!..