AYM’nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği ihlal kararının Yargıtay tarafından tanımamasını değerlendiren İzmir Barosu Başkanı Yılmaz ve ÖHD İzmir Şubesi Eşbaşkanı Öztürk, söz konusu durumu ‘hukuk tanımamazlık’ olarak nitelendirdi
Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu, Gezi Davası tutuklusu Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında 21 Aralık 2023 tarihinde oy çokluğuyla ikinci kez ‘hak ihlali’ kararı verdi. Ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM’nin Atalay hakkındaki ikinci ‘ihlal’ kararının hukuki değeri olmadığına ve kararın uyulmamasına karar verdi.
Daire, ayrıca AYM’nin söz konusu kararının ‘Juristokratik’ (yargıçlar yönetimi) bir davranış olduğunu savundu. Konuya dair açıklama yapan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ise, “İki yüksek mahkememiz arasında görüş farkı ortaya çıktı. Son verilen karar Yargıtay’ın vermiş olduğu karar. Kesinleşmiş bir hüküm söz konusu, kesin hüküm de TBMM’de. Hep beraber önümüzdeki süreci göreceğiz” sözlerini sarf etti.
AYM’nin daha öncede verdiği birçok karar uygulanmamış veya görmezden gelinmişti. AYM, 19 Aralık 2020’de Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında Anayasa’nın 17. Maddesi ile korumaya alınan “Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği”ne hükmetmiş ancak karar uygulanmamıştı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala hakkında “hak ihlali” kararı vermiş fakat karar bizzat AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından tanınmamıştı.
Hukuk örgütleri temsilcileri, Yargıtay kararını ve hukukun geldiği noktayı Mezopotamya Ajansı’na değerlendirdi.
‘Karar yargının taraf olduğunu ortaya koydu’
İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz, hukuk devletinde hukuk kurallarının uygulanması gerektiğinin altını çizerek, “Hukukun üstünlüğünü sağlayan da yargının bağımsızlığıdır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin her iki kararı yargının bağımsızlığını yitirdiğini, taraflı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Anayasa’nın 183’üncü Maddesi yasama, yürütme ve yargı organlarıyla birlikte kamu ve tüzel kişileri bağlar. ‘Hiçbir gerekçe göstermeksizin değerlendirmeye tabi tutulmaksızın AYM kararları resmi gazetede yayınlandığı andan itibaren derhal uygulanır’ der. Eğer siz bu kararları uygulamıyorsanız bu kararları değerlendiriyor, yorumluyorsanız işte orada Anayasal anlamında hukuksal bir darbenin varlığından söz ederiz” ifadelerini kullandı.
‘Hukuki koruma altında özgür bir ülke istiyoruz’
Böylesi bir kararın dünya üzerinde örneğinin olmadığını söyleyen Yılmaz, Türkiye için bir hukuk devletinden bahsedilemeyeceğini belirtti. Mücadelelerinin hukuk devleti, yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve aynı zamanda temel hak ve özgürlüklerin korunması adına olduğunu kaydeden Yılmaz, “Ne yazık ki gelinen süreç bu ilkelerin örselendiği, yok edilmeye çalışıldığı bir süreci karşımıza getirdi. Dili, dini, ırkı, mezhebi, cinsiyeti, düşüncesi hiç fark etmeden yasa önünde herkesin eşit olduğu, hukuki koruma altında olduğu özgür bir ülke istiyoruz. Ancak ne yazık ki bugün için bu çok mümkün değil. Ancak bir gün mutlaka bu çerçevede bir anlayışın bizleri yeni bir dünyaya taşıyacağına olan inancım sonsuz” diye ekledi
‘Hukuksuzluğun yolunu AYM açtı’
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İzmir Şubesi Eşbaşkanı Şükran Öztürk, AYM’nin açıkladığı “ihlal” kararına karşı Yargıtay’ın ‘hukuki değeri yoktur’ açıklamasının bir karşılığının olmadığını söyledi. Yargıtay’ın tutumunun kendilerini şaşırtmadığını sözlerine ekleyen Öztürk, “Çünkü AYM, vakti zamanında AİHM’nin verdiği ihlal kararlarını uygulamayarak, aslında bu yolu açtı ve kendi kararlarının artık uygulanamaz hale geldiğini görmüş oldu. AİHM, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala için ‘hak ihlali’ ve tahliye edilmeleri gerektiği kararı vermesine rağmen ne AYM ne de diğer yargı mercileri bu nokta da herhangi bir adım atmadı. Bu ihlali görmezden gelen AYM, şimdi kendi kararlarının tanınmaması noktasında yarattığı hukuksuzluğun sonucuna katlanıyor” dedi.
‘Yargıda çürümenin geldiği son nokta’
‘Yargı darbesi’ değerlendirmelerine de değinen Öztürk, şöyle devam etti:
“Böyle düşünmüyorum. Yargı darbesi çok öncesinden yapıldı zaten. Darbe teşebbüsünden sonra ki Türkiye’de uygulanan ihlaller, hukuka aykırı verilen kararlar ortada. HDP’nin birçok vekili haksız ve hukuksuz olarak gözaltına alındı, soruşturmalar başlandı, tutuklandı ve yargılamaları hala sürüyor. Bu dosyanın da hiçbir hukuki karşılığı yoktu. Eğer ‘darbe’ denebilecekse darbe o zaman yapılmış olması gerekiyordu. Bu artık yargıda ki çürümenin geldiği son noktadır diye değerlendiriyorum.”
HABER MERKEZİ