Kapitalizm doğal yaşamı büyük bir yıkıma taşırken, temiz enerji iddiası ise şirketlerin çıkarlarına bağlanıyor. COP28, BAE’de karbon şirketleri inisiyatifinde yapılırken, COP29’da Azerbaycan’da yine karbon şirketleri öne çıkıyor
2024 yılı içinde yapılacak olan COP29 iklim zirvesi Azerbaycan’da gerçekleşecek. COP28 zirvesinde Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapıldı ve zirve başkanı Sultan el-Jaber bir karbon şirketinin temsilcisiydi. COP29 zirvesinin başkanı olarak atanan Muhtar Babayev her ne kadar Ekoloji ve Doğal Kaynaklar Bakanı olsa da Azerbaycan’ın devlet petrol şirketi olan SOCAR’da 26 yıl üst düzey yönetici olarak çalışmış olması önceki zirveyle yapılacak zirve arasında paralelliğe işaret ediyor. ABD hükümetinin Uluslararası Ticaret İdaresi’ne göre, petrol ve gaz üretimi ülkenin GSYİH’sinin neredeyse yarısını ve geçen yıl ihracat gelirinin yüzde 92,5’inden fazlasını oluşturması ise dikkat çekici.
200 ülke Azerbaycan dedi
Azerbaycan coğrafyasını yerle bir eden, Hazar Denizi’ni adeta yok oluşa bağlayan ve ekonomisi karbon üretimine dayanan Azerbaycan’ın Babayev kararı dikkat çekerken, ülkenin dışişleri bakanı Yalchin Rafiyev ise zirvede baş müzakereci olarak görevlendirildi. Babayev, 26 yıl boyunca Azerbaycan’ın devlet petrol şirketi SOCAR’da çalışmıştı. BAE’de yapılan COP28 müzakerelerinde COP29’un Bakü’de düzenlenmesi kararı, Azerbaycan ile barış anlaşmasını kabul eden Ermenistan dahil olmak üzere yaklaşık 200 ülkeden onay almış olması zirvelerin hangi yönde ilerleyeceğini gösteriyor.
Türkiye para kapma peşinde
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği zirvelerinden biri olan COP28’e (Conference of the Parties / Taraflar Konferansı) Türkiye 1000’e yakın temsilciyle katılırken, bu şirketler arasında, Cengiz, Kolin, İçtaş, Socar Türkiye, Aydem, Aksa, Polat, Sanko, Eczacıbaşı, Fiba, Akfen, Sabancı, Koç gibi holdinglerin fosil şirket temsilcileri zirvedeydi. Türkiye’nin zirvede öncelikli gündemi ise Kayıp ve Zarar Fonu’ndan para kapabilmek olduğu ortaya konmuştu.
COP28 başkanı petrol temsilcisi
Şirketleri bir araya getirip dünyayı sömürmenin ortak yollarını bulmaktı ve tüm ülkelerde gelen delegasyonun çok büyük çoğunluğunun şirket temsilcilerinden oluşması zirvelerin gerçek yüzünün göstergesiydi. COP28 Başkanı Sultan el-Jaber’in de bir petrol şirket temsilcisi olması ise zirvenin genel amacını ilk baştan net olarak gösteriyordu. COP28 Başkanı Sultan el-Jaber, anlaşmanın iklim değişikliğine ‘kapsamlı bir yanıt’ sunduğunu iddia ederken, anlaşma metninde ülkelere enerji sistemlerinde fosil yakıtların kullanımından vazgeçmeleri çağrısında bulunulduğuna vurgu yapıldı.
Havanda su dövülüyor
Bu çağrı tüm zirvelerin ortak çağrısı olması ise geçmiş zirvelere göre bu zirvede de değişen bir şey olmadığını gösterirken adeta havanda su dövülüyordu. Anlaşma metninin eski metinlerle arasındaki önemli bir fark ise COP28’in daha geri bir anlaşma olduğuydu. Eylem planlarında devletlerin işlevini ‘üstlenebilir’ vurgusu yerine ‘katkıda bulunabilir’ vurgusu dikkat çekiciydi. Yani ‘üstlenme’, ‘uygunsan katkıda bulun’ gibi naif bir çağrıyla sürecin ilerletileceği anlaşıldı. Bu zirvede fosil beklenti fosil yakıtlarda ‘azaltıma’ gidilmesiyken, ‘geçiş yapma’ vurgusu ise ‘yenilenebilir’ enerji sermayesinin bir kazanımı olarak öne çıktı.
Zirveler ham hayal
Avrupa Komisyonu’nun İklim Kriziyle Mücadeleden Sorumlu Üyesi Wopke Hoekstra COP28 taslak metne dair, “30 yıldır ilk defa fosil yakıtların sonunun başlangıcına ulaşabiliriz” değerlendirmesi ise anlamsızdı. İklim kriziyle mücadele etmek amacıyla olduğu iddia edilen, ‘Emisyon Ticaret Sistemi’ (ETS) ve karbon vergisi Avrupa Birliği’nin (AB) ‘karbon kaçağı’ ile mücadele planlarının temelini oluşturuyor. Karbon fiyatlandırması için tanımlanan iki farklı piyasa aracı olan karbon vergisi ve emisyon ticaret sistemi, halihazırda birçok ülkede uygulanıyor ve bu iki piyasa aracı birbirlerini tamamlayıcı nitelik taşıyor. AB’nin çevre politikasının en temel ilkesi olan, ’kirleten öder’ mekanizması dayatılırken, zirvelerden ekosistem adına medet ummak ham bir hayal olarak yaşanmaya devam ediliyor.
Dağ fare doğurdu
COP28’de iklim krizinden en çok etkilenen dezavantajlı ülkeler için kayıp-hasar fonunun 2030 yılına kadar 100 milyar dolarda anlaşma sağlanırken, oluşturulan Kayıp Zarar Fonu’na ülkelerin taahhüdü yüzde 1’e bile ulaşmadı ve taahhüt 600 milyon dolarda kaldı. 100 ülke, yenilenebilir enerji kullanımını 2030 itibarıyla üç katına çıkarmayı taahhüt ederken, 2050’de net sıfır emisyon hedefine ulaşılması ve küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sınırlandırılması için nükleer enerjinin kilit rol oynadığını iddiasıyla, ‘Nükleer Enerjiyi Üç Katına Çıkarma Deklarasyonu’nu imzalanması dikkat çekti.
COP28’den nükleer çıktı!
Çernobil ve Fukuşima nükleer santrallerinde yaşanan patlamaların yarattığı radyoaktif zehirlenme ve ölümler sonucunda nükleer sermaye kan kaybına uğrarken, yeni siparişler alamamaya başladı. Birçok ülke nükleerden çekilme kararlarını açıklarken, Türkiye gibi bazı ülkeler ise bu dönemde bazı grift ilişkiler içinde nükleer santral kurma hevesine soyundu. Diğer yandan küçük nükleer reaktörlerin güvenilir ve düşük maliyetli bir çözüm olarak tartışmaya açıldı. Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) tarafından hazırlanan değerlendirme raporu ile ‘temiz enerji’ sınıfına alınması yönünde adımlar büyürken, COP28’de nükleer sermaye kendisine alan açmayı başardı.
EKOLOJİ SERVİSİ