Zalimler ile zulme uğrayanların, erk ile erkin gadrine maruz kalanların, sömürenlerle sömürülenlerin mücadelesiyle yaratılıyor anlam ve değerler. Dünyanın ruhu, vicdanı, ahlâkı dediğimiz şey bu mücadeleler içinden demleniyor. “Mümkünün son sınırlarına, imkânsızı elde etmek için çabalayanlar ulaşabilir ancak. Gerçekleşmiş imkânlar, zorlanmış imkânsızlıkların sonucudur…” sözünü rehber edinip ona göre yaşayan, eyleyen, bunları örgütlü bir hale getirebilenlerin varlığıyla deviniyor her şey. Farkında olsak da olmasak da bu döngü tarihin her döneminde yeni biçimler-anlamlar-içerikler kazanarak daha zor olanı aşma iradesi olarak kendisini yineliyor.
Uzun süredir kaybedilmiş, ama her defasında kendisini yeniden hatırlatan ve her defasında “yaşıyorsak umut da var demektir” dedirten bu gerçeğin ipine daha sıkı sarılma zorunluluğunu tüm benliğimizde hissederek girdik 2024’e.
Bir işçi eyleminde, kadınların bitmeyen direngen soluğunda, rant ve talana karşı ormanına-yaşamına sahip çıkan bir köylünün “yeter artık” deyişinde, zindan kuytuluklarında rutinleşen tecride karşı yükselen direngenlikte, dağlardan yükselen kadim seslerde, zalimin üstümüze pervasızca döktüğü kana-karanlığa karşı dünyanın sokaklarına inen toplumsal vicdanda hatırladık “yaşıyorsak umut da var demektir” sözündeki sahiciliği.
2023 “lanetli” olduğu kadar bu anlamların yeniden vücut bulduğu ve bağrında demlediklerini 2024’e devrettiği bir yıl oldu.
Dünyayı değiştirmek, imkânsız gibi görünen hayaller uğruna hesapsızca dövüşebilenlerin harcıdır. Amacını, hayâllerini kaybetmek ya da onları durağanlık içinde çürümeye bırakmak “bir nehir üzerinde akıp giden saman çöpleri” haline getirir bireyleri de örgütlü güçleri de. “Onlar gitmez; ancak suyun akışına kapılarak akar giderler”.
Tarihin uzun süren, patinaj yaptıkça da uzayan bir dönemecindeyiz. Ne olup biten karşısında havlu atan bir “olan olması gerekendir” rehaveti içindeyiz ama ne de olması gerekene ulaşmak için orada burada yanan çoban ateşlerini, geleceği muştulayan direniş kıvılcımlarını büyük bir davanın gövdesi haline getirmek için birleştirecek bir iradenin cisimleşmiş haliyiz.
“Büyük insanlığın” bir yanı bu lanet düzenin mabetleri olan o ışıltılı AVM’lerde “açım, çocuklarım aç” diyerek bedenini ölümün boşluğuna bırakırken içimizden kopan acı ve öfke çığlığını dünyayı sarsacak bir koronun yankılanan sesine dönüştürememenin öfkesini yaşıyoruz. O “büyük insanlığın” bir yanının orada burada devam eden, filizlenen sayısız direniş ve direngenlikle bir sınıf, bir halk olarak varlığını inşa etmeye çalıştığını biliyoruz. Kendimize olan öfkemiz; o çoban ateşlerini “büyük insanlığın” içinde kendisini yeniden var edip çoğaltacağı, uğruna dövüşmeye değer bulacağı büyük bir amacın adresi haline getirememekten…
2024’ü, kendisini açlıktan, çaresizlikten ölümün dipsizliğine bırakma potansiyeli taşıyan milyonların tutunabildiği, tutunmayı da aşıp sağlamlaştırmak için varlıklarını kattıkları büyük bir amacın adresi haline gelebilmek için daha güçlü adımlar atacağımız bir yıl olarak yaşamak dileği ve umuduyla…
2024, büyük amaçlarımızı rutinleşmişlikten, muğlaklaşmışlıktan, gündelikleşmişlikten çıkarıp o büyük kitle denizinin yolunu bulduğu, kendi amacı ve hayâli haline getirip takip ettiği kolektif hayâller haline getireceğimiz yılların önemli bir dönemeci olsun…
2024, imkansız görünen başka bir dünya özlemimizin dev bir gövdenin uğruna dövüşmeye değer bulacağı, heyecanla sahiplenip canını onun için ortaya koyacağı yılların kapısının aralanacağı bir yıl olsun.