“Devlet, en eski biçimine, kılıcın ve rahip cübbesinin aşırı basit egemenliğine dönüştü.” K. Marx
14 Mayıs seçiminden türlü hile ve oyunlarla kazançlı çıkan AKP-MHP faşist koalisyonu, gemi iyice azıya alıp, Anayasayı, kanunları rafa kaldırarak “meşruti keyfiyet” düzenini tahkim etmekle meşgulken, geçen hafta olanlara bir bakalım; Diyarbakır Cezaevi’ni işkence kampına çevirmekle ünlü 12 Eylül subayı Esat Oktay Yıldıran’ın adının bir ilköğretim okuluna verilmesi… Paramiliter faşist yapılanmanın odağı MHP-Ülkü Ocakları’nın Sinan Ateşi öldürmek için kurduğu faşist-torbacı-kolluk ilişkisinin deşifre olması ve bu faşist cinayet şebekesine Kars’ta bir okulda seminer verdirilmesi… TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın AYM kararına rağmen ikinci kez cezaevinden tahliye edilmemesi…
Saymakla bitmeyecek bu “skandalların” odağındaki MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’nin DEM partiyi hedefe koyarak söylediği “TBMM’de terörist istemiyoruz. 57 DEM Milletvekilinin maaşının ve terör yuvasına ödenecek hazine yardımının derhal kesilerek terörle mücadele ve şehit ailelerine aktarılmalı” sözü alışıla geldik faşist sayıklamalar olarak görülebilir ancak yerel seçim sonrası halkların demokratik iradesine yönelik bir hazırlık olduğu ihtimalini de yabana atmamak gerekir. Mahkemelerin, emniyetin, ordunun ve bilumum devlet kurumlarının AKP-MHP arasında bölüşüldüğü, “İki parti, tek zihniyet” esasına göre bir istibdat yönetimin kurulduğu koşullarda daha kapsamlı saldırılara hazırlıklı olmak gerekiyor.
Bahçeli’nin “mecliste terörist istemiyoruz” sözünün, Kürtlerin, sosyalistlerin 12 Eylül barajını yıkarak meclise girmiş olmalarının verdiği acıdan kaynaklı olduğu açık bir gerçek. MHP mecliste faşist olsun istiyor, katiller olsun istiyor, hırsızlar-arsızlar olsun istiyor ama Kürtler, sosyalistler olsun istemiyor. DİSK Başkanı Kemal Türkler’in katil zanlısına Meclis Başkanlığı yaptıran, savcı Doğan Öz’ü katleden şahsı MYK’sında başköşede oturtan MHP’nin paşa gönlü Meclis’te kimin olacağına karar veriyor. MHP’nin nasıl bir yapılanma olduğunu uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Maraş, Çorum katliamlarını, hunharca katledilen binlerce insanı, gazetecilere, aydınlara kurulan pusuları unutmadan, Ülkü Ocakları eski Başkanı Sinan Ateş cinayetinin emir-komuta zinciri içinde MHP tarafından nasıl organize edildiği Meclis’te kimlerin olmaması gerektiğine somut bir örnek teşkil ediyor. Ülkü Ocakları’nın önemli yöneticileri tarafından organize edilen Sinan Ateş cinayetinin özeti şu şekilde:
MHP Genel Merkez yöneticileri, S. Ateş’in “ipini çekme” kararı alıyor. MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un fiilen bu süreci MHP Genel Merkez adına sevk ve idare ettiği, cinayet dosyasında iddia ediliyor. Ülkü Ocakları Başkanı A. Yiğit Yıldırım, MİT mensubu Çağlar Zorlu’dan aldığı S. Ateş ile ilgili bilgileri Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş’a iletiyor. T. Demirbaş, Cinayet Büro Komiseri M.E.A.’ya “Amirim bizim Genel Başkan istedi de, bir telefon numarası, adres lazım bize sana zahmet olmazsa” diyerek S. Ateş’in bilgilerini talep ediyor. Komiser M.E.A, Demirbaş’a, “Reis, S. Ateş’e çıkıyor bu numara” demesine karşılık olarak, Demirbaş, “Aynen reis, onun ipini çekmişler” diyor. Komiser M.E.A. ve MİT mensubu Ç. Zorlu, S. Ateş’in cep telefonunun son kez sinyal aldığı baz bilgisine ait adresi gönderiyor. Cinayete istihbarat sağlayan S.Y. “Abi aramızda kalsın da Muhabbet Başkan Şakir ile konuşmuş. Ekibi kurduk kafasına sıkacaklar demiş” ifadelerini kullanıyor. Demirbaş da S.Y.’ye “Biz de merakla bekliyoruz” yanıtını veriyor. Demirbaş, H. Ferit Gedik’i öldüren Doğukan Çep ve diğer torbacıları “güvenli şekilde” Ankara’ya getirerek cinayetin gerçekleşmesini sağlıyor. Katillerin kaçışlarını da bizzat Demirbaş organize ediyor. Demirbaş, Cinayet sonrası MHP Milletvekili Olcay Kılavuz’a bilgi veriyor ve O. Kılavuz’un Ankara’daki evinde yakalanıyor. O. Kılavuz, eve gelerek Demirbaş’ı polislere vermemek için direniyor.
MHP tarafından organize edilen S. Ateş cinayeti ve birçok gazeteciye, siyasetçiye yönelik saldırıyı hatırlayarak tekrar soralım; Meclis’te faşist katiller olsun mu? Devletin kurumlarını kendi cinayetlerine, yolsuzluklarına alet edenler olsun mu?
DEM Parti’nin meclisteki varlığına yönelik saldırı, Can Atalay’ın esirliği, Kobane Kumpas davasıyla esir tutulan siyasetçiler… Meclis’te barış konuşulmaması, yoksulluk, hak-hukuk konuşulmaması için verilen faşist çabanın bir sonucu. AKP-MHP’nin her türlü Kayyım-Kumpas girişimleri hız kesmeden devam etse de, Meclis’in içinde ve meydanlarda daima gerçeği haykıranlar var olmalı ve olacaklar.