Türkiye ile Suudi Arabistan ilişkilerini “ayak topu”yla “güzelleştirmeye” kalkarsan, dış politikanı “ayağa düşürmüş” olursun.
İşte “monşer” olmayan Türk hariciyesi “ayak topuyla” diplomasi yapınca böyle oldu. Kaşıkçının katillerini Suudilere “hediye” etme rezaletini Fenerbahçe-Galatarasay maçını Riyad’da yapma cingözlüğü izledi. Ve Suudilerle kucaklaşacağız derken neredeyse tekme-tokat milletçe birbirimize girdik.
Biçare “Hariciye vekili” Hakan Fidan ile, biçare “iktisat vekili” Mehmet Şimşek şu ara kim bilir ne haldeler. “Dünya lideri” Erdoğan’ı Suud krallığının ayağına kadar göndermenin bir “ayak topu” yüzünden böyle madara olması, beklenen milyar dolarları böyle mi tehlikeye atmalıydı.
İyi de çakma 15 Temmuz darbesinin hain finansörü dedikleri Suudilerle yapılan bu “ayak topu” diplomasisini kimler hurdaya çevirdi? Riyad’a gidişin kararını belli ki TFF Başkanı vermiş olamaz. Bu iş Saray’ın başının altından çıkmış olmalı. Öyle olunca Kasımpaşalı topçu Recep’e çalımı atan kim?
Kim olacak? “Mustafa Kemal’in askerleri.” Hoş bu askerlerin başında rahmetli Atatürk yok, ama her iki takımın başındaki kimi idareciler var. Sıkı Kemalisttirler. Saray bunları Türkiye Futbol Federasyonu’nun dayatmasıyla Arabistan’a gönderince, “gitmeyiz” diyemeyenler, “İstiklal Marşımızı söylersek gideriz” deyiverdiler. Ronaldo’yla birlikte “milli maç” nedir, “lig maçı” nedir, aynı ülkenin iki takımı arasında “kupa finali” nedir sorularının cevabını öğrenen Suudlar “İstiklal Marşı’nın” neden okunacağını haliyle anlayamadılar. İki Türk takımının birbirine karşı oynayacağı, tribünlerin birbirlerine karşı “sinkaflı” tezahüratlarla stadı inim inim inleteceği bir maçta “milli marşın” işi ne? Yalnız Suudiler şaşkın değil. Bu iki takımın sahaya süreceği topçuların her takımdaki sekizer topçusu Türkçe bilmeyenlerden oluşuyor. Düşünün her takımın üç topçusu marş okuyacak diye diretmenin anlamını Suudlar belli ki anlayamamışlar. Fransız topçu “kahraman ırkıma”yı nasıl söylesin ya hu?
Sıkı pazarlık oldu. Bu kadar sıkı pazarlık emin olun “ver bize para, verelim sana Kaşıkçı’yı asitte eritenleri” pazarlığında bile görülmemiştir. Sonunda Suudiler “tamam” deyince, son anda her iki takım “ısınmaya” Atatürk posterli formalarla çıkacağız diye tutturmasın mı? Adamların Kralı Türkiye Cumhuriyeti’nin diplomatik protokolüne rağmen Atatürk’ün mozelesine ayak basmamış ya, “ayak topu” diplomatları yapmışlar yapacaklarını. Araplar “mafiş Atatürk” demişler, topçuların başları da “Atatürk mafiş, binaanaleyh ayak topu da mafiş” diye “kımızı çizgi” çekmişler. Gerisi malum.
Şimdi ülkenin gündemi “ayak topu.” Önüne gelen şutu patlatmakta. Artık Saray’ın kalesine mi isabet eder, yoksa milletin beynine mi iner, orasını bilemem. Bildiğim şu. Bu tuhaf iş, Saray’ın Suudilerle iş pişirmesine, Kemalistler turp suyu sıkmış ise, bilelim ki, yeni bir “kayıkçı dövüşüyle” ahaliyi oyalayacaklar.
Güney Kürdistan’da Enver Paşa gibi orduyu Zemheri ayında dağlara sürmenin kanlı sonuçlarını “ayak topuna” röveşata yaparak örtecekler. 17 bin 2 liralık asgari ücretin, daha emekçinin cebine girmeden şimdiden birkaç lira eksildiğini Recep Akşener’e, Akşener İmamoğlu’na filan “ara pası” ata ata gizleyecekler.
Ayak topuyla yapılan diplomasi ayağa düşmüş. İç politika seçmeni tribünlere doldurup “iktidar-muhalefet” maçını seyrettirme taktiğine dönüşmüş. Şimdilik Galatarasay ve Fenerbahçe “Sarayspor” kalesine Suudi krallığına karşı “Cumhuriyet”, Suudi “şeriatına” karşı “laiklik” gollerini atmış. Ama maç devam ediyor. Öyle doksan dakika değil. Bugün yılın birinci günü, maçın bitmesine tam üç ay var. Kaç dakika olduğunu artık siz hesaplayın… Çok beklemeyeceksiniz. Sarayspor kaptanı Recep, bakın külahından kaç tavşan çıkaracak.
Seçmene diyeceğim şu; bu “ayak oyununa” gelmeyin. Türkseniz bir asker tabutlarına, sonra ceplerinize bakın. Tabut sayısı arttıkça paranız mı azalıyor? Sebebini düşünün.
Kürde ise diyeceğim söz yok. O, Amedspor’da linç edilmeyi göğüsleyerek top koştururken de barış diyor, DEM Parti’de tutuklanmayı göze alarak “aday” olurken de barışa yürüyor.
Asıl politik maç AKP-MHP ile DEM Parti arasında olacak. Maç dediğime bakıp, sakın tribünlere doluşmayın. Bu maç politik bir maç diyorum. Böyle maçları “takımlar” ya da “adaylar” oynamıyor. Halklar oynuyor.
O nedenle CHP’lilere bir hatırlatma yapayım: Bu partinin ünlü Başkanı Ecevit, 12 Eylül darbesinin eşiğinde, “demokrasi” adı altında CHP tabanını, bu partinin kurulduğu günden beri “tribünlerde” seyirci haline getirmenin felakete yol açacağını görmüş, “tribünden sahaya inin” demişti.
İnmediler. Böylece o tribünler faşist darbe tarafından “toplama kamplarına” çevrildi.
Muhalif sistem partileri parti olmaktan çıkmış, ayak topu takımlarına benzer bir şey olmuş. “Süreç içinde faşizm”, böyle giderse “muhalefetsiz” faşizmle son aşamaya yükselecek.
Haberiniz olsun, tribün biletlerinizi yakın, demokrasi ve barış formalarını giyin, sahaya inin.