AKP, bir avuç şirket için oluşturulan mekanizma ile sınırsız destek verdiği şirketler, emekçi halkları ve doğayı şiddetli bir biçimde sömürüye tabii tuttu. 21 yıllık iktidarında her yıl bir önceki yılı aşan boyutta doğa kırımı 2023’te de sürdü
Yusuf Gürsucu
AKP iktidarı Türkiye’de yaşamın her alanında sermaye yararını gözeterek dünya da süren yağmayı aşan biçimde doğal yaşamı şirketlerin özgürce at koşturdukları alanlar haline getirirken, oluşturulan havuzlardaki bir avuç şirketle büyük bir sömürü mekanizması kurdu. 21 yıllık iktidarları süresince sermaye çıkarları uğruna doğa kıyımının önündeki tüm yasal kısıtlamaları kaldırdı. Türkiye coğrafyasının tamamına yayılan yağma ile; su havzaları susuz bırakılırken, tarım arazileri işgal edildi. Kürt coğrafyasında ise sömürgeci anlayışla büyük bir yağma ve yıkım yaşatıldı. İktidar Türkiye’nin dört bir yanında milyonlarca hektar doğal yaşamı madenlere açarken, ormanlar ve meralar, enerji ve maden şirketlerinin yağma alanına dönüştü.
Büyük yıkımlara imza atıldı
Ormanlar ya yakılarak ya da kesilerek maden, enerji ve turizm alanları haline getirildi. Türkiye coğrafyasında doğa yağmasının boyutları hızla büyürken, Kürt coğrafyasında madencilik amacıyla binlerce hektar doğal alan yağmaya açıldı. Ormanlar askerin gözetiminde bir yandan yakılmasına göz yumulurken, diğer yandan korucular on binlerce ağaç katliamı yaparak ormanlar ortadan kaldırılmaya başlandı. Sular doğadan koparılarak bentler ardına hapsedilip sermaye yararına bağlanırken, halk yoksuluğa doğal yaşam ise yok oluşa sürüklendi. Şırnak coğrafyası ise kömür, enerji ve petrol sahaları olarak işaretlenerek büyük yıkımlara imza atılmakta.
‘Rezerv Alan’ yağması
Maden ocakları, hidroelektrik santraller (HES), termik santraller, güneş ve rüzgar tarlaları, mega projeler 21 yıla sığdırılırken, her yıl bir önceki yılı aratmaya ve rahmet okutmaya başladı. İnşaat sermayesi ile kolkola Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) eliyle kentler yağmalanırken, Mereş depreminde 3 maymunu oynayan iktidar, mekanizma içinde yer alan şirketler eliyle Hatay vd illerde halkın malına çöküp zeytinlikler katledilmeye başlandı. Meclis’te Kentsel Dönüşüm Yasası’nda yapılan değişiklikle ‘rezerv alanlarının yeniden tanımlanması yapılarak, yurttaşların tapulu ve sağlam evlerine, doğal koruma alanlarına, kamusal olan olmayan her şeye el koyma yetkisi çıkarıldı. Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarında doğa düşmanı muafiyetler ve onaylarla ormanlar, meralar, tarım arazileri ve sular adeta yok edildi.
Özel savaş uygulamaları
Ege, Akdeniz ve diğer bölgelerde zeytinlikler, tarım ve ormanlık alanlar katliama uğratılırken, Kurdistan’da ise özel savaş stratejilerinin bir parçası olarak korucu ve askerler eşliğinde ağaç kıyımı aralıksız devam etti. Şirnex (Şırnak) ve Colemêrg’de (Hakkari) onbinlerce meşe ağacı kesilerek tırlara yüklenip satılırken, ‘güvenlik önlemleri’ gerekçe olarak öne sürüldü. Şirnex’ten Colemêrg’e kadar 110 km boyunca uzanan dağlar, meralar ve ormanlar çinko, kurşun ve nadir toprak element madenciliği için işaretlendi. Cudi ve Gabar’da petrol sondajları ‘milli’ enerji adıyla başlatılırken, Kanadalı şirketlerle yüzde 50 ortaklıklar kuruldu.
Tek ihale ile 176 bin hektar şirketlere
Türkiye coğrafyasının yüzde 60’lık kısmını maden sahası olarak işaretleyen iktidar, milyonlarca hektar doğal alanı maden sahası olarak sermayeye devretti. Geçtiğimiz günlerde 176 bin hektar doğal alan madenler için ihaleye çıkarılırken, 105 bin hektarı Kürt il coğrafyalarında yer alıyordu. Altın, gümüş, çinko, bakır vb. metalik madenler ve diğer madenlerle doğal yaşam siyanüre bulanırken sular, ormanlar ve meralar bu yolla katledildi. Her yıl doğa koruma kanunlarında değişiklik yapan iktidar, 2023 yılında da sermaye yararına ihtiyaç duydukları yasa değişikliklerini sürdürdü. Karadeniz’den Munzur’a, Cudi’den Kaz Dağları’na, Trakya’ya, Toroslardan Ege Dağlarına kadar birçok doğal alan iktidarın talan politikalarıyla yağmalandı.
Halk DEDAŞ zulmüne uğradı
Kürt coğrafyasında elektrik dağıtımı ve satışı yapan DEDAŞ enerji şirketi tarafından, çiftçiler ve yoksul yurttaşlar zulüm altına alınarak açlığa, susuzluğa mahkum edilme süreçleri işletildi. Çiftçiler hemen yanı başındaki barajlardan suya erişemez hale getirildi ve yeraltı sularına mahkum edildi. Yeraltı sularına ulaşmak isteyenler ise DEDAŞ’ın yüksek faturalarıyla baş edemeyerek, tarımdan uzaklaşmaya başladı. DEDAŞ’ın elektrik sattığı 6 ilde 30 bin çiftçi abonesi olduğu açıklanırken, 2024 yılı başından itibaren 24 bin çiftçinin elektrik aboneliklerinin borçları olduğu iddiasıyla kesileceği açıklandı.
Su havzaları işgal edildi
Wan Gölü suyu her geçen yıl azalırken, diğer yandan kirletilemeye devam edilmekte. Bu yıl şehrin atık sularının arıtılmadan göle bırakıldığı açığa çıkarken, tüm kıyı boyu yağmalanmaya başlandı. Gölü besleyen akarsular üzerinde yapılan barajlar nedeniyle göle su akışı neredeyse kesilirken, İnci Kefalleri yumurtlama yapmak için gitmeleri gereken akarsulardaki yaşanan susuzluk ve engeller nedeniyle çırpındıkları izlendi. Erzincan İliç’te siyanür sızıntısı ve siyanür püskürtmeleri nedeniyle bölge zehirlenmeye ve Fırat Nehri için büyük tehdit oluşturmaya devam edilirken, şirketin 209 milyon lira vergi borcunun silindiği öğrenildi.
Buğday tarlasından güneş tarlasına!
Konya coğrafyasında yeraltı suları 500 metre derinliklere gerilerken, yüzlerce obruk oluşumu kesintisiz sürmekte. Diğer yandan Karapınar’ın tüm tarım arazileri enerji şirketlerine peşkeş çekilirken, devasa büyüklükte Güneş Enerji tarlaları oluşturularak tarım arazileri işgal edildi. Benzer bir süreç Amed, Wan, Mêrdin ve Riha’da da sürerken, özellikle Weranşar’da tarım arazileri ile meralar ‘acele kamulaştırma’ adı altında şirketlere verilerek güneş tarlaları tarım arazileri üzerine yerleşmeye başladı. Türkiye genelinde en az 3 milyon hektar doğa koruma alanı sermayenin talepleri ve iktidarın onayıyla yağmalandı.
5 bin 559 ÇED kararı!
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 2023 yılında doğa kırımına neden olacak birçok projeye onay verdi. Bakanlık bu yıl en az 5 bin 559 projeni ÇED süreçlerini başlattı. 4 bin 628 projeye ‘ÇED Gerekli Değil’, 527 projeye ise ‘ÇED Olumlu’ kararları verdi. Yapılan ihaleler dışında 1132 maden projesi için başvuru yapılırken, 992 proje için ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verildi. Birçok kez mahkeme tarafından durdurulan projeler için tekrar yapılan başvurularda bakanlık süreçleri yeniden başlatarak ÇED Gerekli değil kararları verilebildi. Havuz mekanizması içinde yer alan Cengiz Holding’in Bayramiç’te giriştiği madenler için su havzaları, meralar, ormanlar ve tarım arazileri peşkeş çekilirken, Bayramiç Ziraat Odası’na drone hediye edilmesiyle Z.Odası ve Cengiz Holding’in işbirliği açığa çıktı.
Sular termik santrallere bağlandı
Yine yağma mekanizması içinde yer alan şirketlerden Limak Holdig ve İçtaş şirketinin ortaklığına ait YK Enerji tarafından Akbelen Ormanı devlet koruması altında katledildi. Uzun zamandır ormanı korumak için nöbet tutan İkizköylü ve diğer yurttaşlar jandarma saldırısına uğrarken, ağaç katliamını gerçekleştirecek makinalar yine jandarma eşliğinde ormana sokuldu. Milas ve Bodrum’da büyük bir susuzluk yaşanırken, bölgenin tüm su kaynaklarının bu termik santrallere bağlandığı açığa çıktı. Antalya’nın Finike İlçesi’nden Kaş İlçesi’ne kadar 74 km boyunca tarihi ve doğal SİT alanlarını yerle bir edecek olan otoyol inşaatı başlatılacağı duyuruldu.
Su üzerinde ‘tek adam’ modeli
Cumhurbaşkanlığı kararıyla kurulan ‘Ulusal Su Kurulu’ ile suyun üzerinde sermaye hâkimiyeti yürürlüğe sokuldu. Geçtiğimiz yıl Haziran ayında Meclis’ten geçip Resmi Gazete’de yayınlanan ‘Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da su tahsislerinde tek belirleyici kişi Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan oldu. Kanunda, “Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce inşa edilen baraj, gölet ve diğer depolama tesislerinin ‘maksat’ oranları Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek, değiştirilebilecek veya kaldırılabilecek” maddesi yer alırken, kurulan ‘Ulusal Su Kurulu’ ile birlikte suyun tek patronu haline geldi.
SİT’lerde statü düşürüldü
Koruma altındaki kimi yerler SİT olmaktan çıkarıldı, kimi yerlerin koruma statüleri düşürüldü. Birçok yasa ve yönetmelikle birlikte önceden belirlenmiş olan koruma alanlarında inşa edilmek istenen maden, enerji vb. tesisler için statü değişikliği yapılarak koruma dereceleri ya düşürüldü ya da tamamen yürürlükten kaldırılarak bu alanlar sermaye hizmetine sunuldu. İktidar organları tarafında, “Biyolojik çeşitliliğin kayıt altına alınarak bu bilgilere erişimin düzenlenmesi” başlığıyla yürütülen çalışma tüm Türkiye coğrafyasında tamamlandı. Yürütülen çalışmanın amaçlarından biri olan, ‘uluslararası patent uzmanlarına’ açılması biyoçeşitliliğin gen ve tohum şirketlerinin emrine verileceğini açıkça gösterirken, hızla yok oluşa sürüklenen biyoçeşitlilik ticari metaya dönüştürülme süreci hızlandırıldı.
Enerji ihtiyacı yalanı
Türkiye’de enerji üretimleri enerji ihtiyacından dolayı gerçekleşmediği ortaya çıkan arz fazlasında görüldü. İktidar alım garantisi verdiği enerji şirketlerinin ürettiği enerji için tüketim alanı yaratamadı ya da böyle bir derdi yoktu. 106 bin MW enerji kapasitesine karşın bunun ancak yüzde 25 ila 35’inin kullanıma sokulabildiği bir durum ortaya çıktı. Ellerini cebine sokmadan bankalardan veya devlet destekli kredi fonlarından aldıkları para ve vergisizlik destekleriyle enerji santrallerini kuran şirketlere son 4 yıldır ihtiyaç olmadığından kaynaklı üretmedikleri enerjinin bedeli ödenmeye başlandı. Durum böyleyken, Birleşik Arap Emirlikleri’yle (BAE) imzalanan işbirliği anlaşması ile BAE’li şirketlerin Türkiye’de; nükleer, rüzgar, güneş alanlarında 28 bin 500 MW büyüklüğünde yatırım yapmasının adımı atıldı.
Nükleer ve JES’ler
Nükleer Santraller için Mersin’de inşaat başlatılırken Sinop’ta ise inşa öncesi yüzbinlerce ağaç kesilerek zemin hazırlandı. Geçtiğimiz günlerde Enerji Bakanı’nın, “Türkiye kömür ve nükleerle güçlü olur” açıklamasının, Türkiye’de enerji ihtiyacı olmamasına karşın yeni adımlar atılmak istenmesi açık bir yağma girişimini açıkça ortaya koyuyordu. Tehlikeli ya da tehlikesiz tüm atıkların yakılarak enerji üretimi her ilde desteklenmeye başlandı. İlk yıllarda HES’lerde yaşanan agresif sermaye hareketi JES’lerle tekrar ortaya çıktı. Özellikle Aydın, Manisa, Denizli ve Çanakkale coğrafyası delik deşik edilerek sondajlara başlandı ve santraller ayrık otu gibi her yer de ortaya çıktı. Bu adımlar atılırken tarım arazileri zehirlendi, kentler soluk alamaz hale geldi, nitelikli tarım ovaları enerji üretimlerine kurban edilirken sular zehirlendi.
Halk ve doğa düşmanı politikalar!
AKP’li Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, “Biz göreve geldiğimizde Türkiye’de OHAL vardı ama bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri. Ama şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz” sözleri ile, “Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir” ifadeleri iktidarın bir sermaye devleti olduğunun açık göstergesidir. Doğal yaşam böyle bir anlayışın yönetiminde her geçen gün büyük darbeler alırken, 21 sene de ortaya açıkan yok oluşun önümüzdeki dönemde de devam edeceği açıkça izlenirken, emekçi halklar ve doğal yaşam üzerindeki sömürü, baskılar arttırılarak sürdürüleceği anlaşılabilmekte.