Hukuk ve insan hakları örgütleri, ‘PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin Kürt sorununun demokratik çözümü önündeki en büyük engellerden biri haline geldiğini’ belirterek, açlık grevindeki tutsakların talebine kulak verilmesi ve İmralı kapılarının açılması gerektiğini söyledi
Toplum Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul şubeleri, İmralı Adası’nda 25 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan ve 34 aydır haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması talebiyle cezaevlerinde başlatılan açlık grevlerine ilişkin ortak açıklama yaptı.
Beyoğlu’nda bulunan İHD şube binasında düzenlenen basın toplantısına kurum temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda insan hakları savunucusu katıldı.
İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, hukuk ve insan sağlık hakları örgütlerinin yıllardır tecrit politikalarına itiraz ettiklerini, ancak bu konuda herhangi bir çözümün üretilmediğini dile getirdi. Tecridin en ağır halinin İmralı’da uygulandığını söyleyen Yoleri, inşa edilen S ve Y tipi cezaevlerinde de tecridin sistematik bir hale dönüştüğünü vurguladı. Yoleri, “İmralı’dan başlayarak sorunun çözüleceğini düşünen pek çok mahpus 27 Kasım’dan bu yana açlık grevinde. Gerek mahpusların gerekse bu açıklamayı yapan kurumlar olarak taleplerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz” dedi.
Sonrasında hazırlanan ortak basın metninin ÖHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu üyesi Berivan Bekçi okudu.
20 cezaevinde 160 tutsak açlık grevinde
Marmara Bölgesinde yer alan Edirne, Tekirdağ, Bolu, Sakarya, İstanbul, Kocaeli ve Düzce’deki 20 cezaevinde toplam 160 tutsağın açlık grevi eylemine katıldığını belirten Bekçi, bu cezaevlerine yaptıkları ziyaretlerde tutsakların 1-6 kişilik gruplar halinde 5-15 günlük sürelerle dönüşümlü açlık grevine katıldıkları bilgisini edindiklerini paylaştı.
Bekçi, “Bazı hapishanelerde açlık grevi yürüten mahpuslara hücre cezası, etkinliklerden alıkoyma gibi disiplin cezalarının verildiği öğrenilmiştir. Yine bazı hapishanelerde mahpusların açlık grevinde ve sonrasında ihtiyaç duyduğu temel maddelere ulaşmakta sıkıntı yaşadığı öğrenilmiştir” ifadelerini kullandı.
‘Bedensel ve ruhsal işkence yöntemi’
Tecridin tutsakların bedensel ve ruhsal bütünlüğünü hedef alan bir “işkence yöntemi” olduğunu vurgulayan Av. Bekçi, “İmralı Ada Hapishanesinden pandemi bahanesi ile tüm hapishanelere yayılan bu işkence yöntemi hapishanelerde yaşamı dayanılmaz hale getirmiştir. Türkiye’deki bütün hapishanelerde aile görüşü, avukat görüşü, telefon görüşmesi serbest iken İmralı Ada hapishanesinde iç hukuk, uluslararası hukuk ve insan haklarını ayaklar altına alacak biçimde hiçe sayılmaktadır. İmralı ada hapishanesinde sürdürülen tecrit yıllardır süren bir işkence metodu olmasının yanı sıra Kürt sorununun demokratik çözümünün önündeki en büyük engellerden biri haline gelmiştir” ifadelerini kullandı.
Mandela Kuralları hatırlatıldı
Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) taraf olmakla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bireysel başvuru yetkisini kabul ettiğini ifade eden Bekçi, “Bununla beraber Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin tavsiye kararlarını uygulama yükümlülüğü altındadır. Ayrıca Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) denetim yetkisine tabidir. Gerek AİHM’in gerekse de CPT’nin İmralı’da süregelen tecrit halinin kabul edilemezliğine dair tespitleri mevcuttur ve düzenli avukat ve aile ziyaretlerinin sağlanması konusunda ısrarlı tavsiyeleri söz konusudur. Birleşmiş Milletlerin Cezaevi standartlarını ortaya koyan Mandela Kuralları da uzatılmış hücre hapsini yasaklamaktadır. BM İnsan Hakları Komitesi’nin Eylül 2022 tarihinde İmralı’daki mutlak iletişimsizlik halinin son bulmasına dönük tedbir kararına rağmen İmralı’da tutulan mahpuslardan 34 aydır haber alınamamaktadır. İmralı Ada Hapishanesi’nde hukuk dışı bir biçimde uygulanan tecrit uygulamasının bir an önce sonlandırılması burada bulunan mahpusların derhal avukat, aile ve telefon görüş haklarının sağlanması gerekmektedir” diye konuştu.
Tutsakların talebi
Avukat Bekçi, açlık grevinde bulunan tutsakların ulusal ve uluslararası etik ilkelere uygun şekilde, düzenli sağlık kontrollerinin yapılması ve bağımsız hekimlerin cezaevlerinde muayene yapmalarının sağlanması gerektiğinin de altını çizdi. Bekçi, “Açlık grevi yapan mahpuslarda kalıcı sakatlık ve hayati risk oluşmaması için su, tuz, şeker ve B1 vitamini gibi temel maddeler sağlanmalıdır. Açlık grevini yapan mahpuslar dönüşümlü olarak başladıkları açlık grevini yine dönüşümlü olarak bıraktığı için açlık grevi bitiminde kılavuzlara uygun biçimde beslenmeye geçmeleri sağlanmalıdır. Mahpusların talebi, Abdullah Öcalan üzerindeki hukuka aykırı tecride son verilerek Abdullah Öcalan’ın ailesi ve avukatları ile görüşmesinin sağlanması ve ağırlaştırılan tecride son verilmesidir” dedi.
‘Mücadelemiz devam edecek’
ÇHD üyesi Av. Yağmur Kavak, “Abdullah Öcalan başta olmak üzere tecride maruz kalan tüm mahpuslara uygulanan hak ihlallerinin ortadan kaldırılmasına yönelik mücadelemiz sürüyor, sürmeye de devam edecek. Açıklamayla yetinmeyeceğiz. Müvekkillerimiz, dostlarımız için hak ihlalleri ortadan kaldırılana dek mücadelemize devam edeceğiz” diye konuştu.
‘Bu talebe ses vermeye çağırıyoruz’
TOHAV Yöneticisi Destina Yıldız ise, İmralı Adası ve diğer cezaevlerinde çok büyük bir hukuksuzluk olduğunu belirtti. Yıldız, “En temel insan hakları dahi İmralı’da uygulanmıyor. Biz de görüşmeler yapıyoruz açlık grevindeki mahpuslarla. Bu tecridin ve mutlak iletişimsizliğin son bulması taleplerini iletiyorlar. Kürt sorununun çözümüne dair adım atılması için biz de bu talebe ses vermeye çağırıyoruz” ifadelerinin kullandı.
İmralı’daki tecrit sisteminin sıradan bir tecrit halini aşan boyutta olduğunu söyleyen ÖHD üyesi avukat Veysi Eski de, “Sayın Abdullah Öcalan’dan hiçbir şekilde haber alınamamakta. Bugün bütün Türkiye’deki açlık grevlerine baktığımızda mahpusların talepleri esasen bu tecridin kaldırılmasıyla birlikte aynı zaman Kürt sorununun çözülmesi noktasında kapıların aralanması demektir” dedi.
İSTANBUL