Geçen hafta Irak heyetiyle görüşmeler oldu. Arap medyasında görüşmelerin sert geçtiği söyleniyor. Medyamız sağ olsun bu konuda ketum kaldı. Medyada PKK’yi engelleme konusunda görüşler konuşuldu deniyor ama daha başka konular da var. Neler konuşuldu, halkın bilmesi gerekmez mi? Hele arkasından onlarca asker ölümleri yaşanınca, şüpheler çoğalıyor. Dikkat çeken bir konu da her yılbaşı arifesinde, dünyanın neresinde olursa olsun, Kürtlere karşı katliam yapılıyor. Roboski, iki Paris katliamı ve en sonunda bugün yaşadıklarımız… Öldürmek ile bugüne kadar sonuç alındı mı, sormak lazım yetkili kişilere. 40 yıldır devam eden ölüm haberleri ve bunun üzerinden yapılan siyaset. Çözüm için ortam oluşturamayanlar bu ölümlerin sorumlusudurlar. En can yakıcı konu ise ölenlerin kaç kişiye indirgenmesi ve bu sayılar üzerinde yapılan hesaplar. MSB “12 asker öldü” diyor ama bugüne kadar çok farklı veriler de ortaya çıktı. Her zaman kafa karıştırıcı sayılar ortalıkta dolaştırılıyor. Kullanılabilecekler kullanılıyor. Gerisini kimsenin ruhu duymuyor. İnsan yaşamı “taneler” oldu. YAZIK!!!.
Suadiye’deki evimizde, babam Kahire radyosunu dinlerdi. Sene 1967. Mısır ile İsrail arasındaki savaşta Kahire radyosu, “1000 İsrail askerini öldürdük” haberini söylerken İsrail radyosu “1100 Arap askeri öldürdük” derdi. Sanki açık artırma gündemdeydi. Arkasından da Kahire radyosunda reklamlar başlardı “işrıbın Coca-Cola (Coca–Cola için)” reklamı. O günden bu güne değişen bir şey yok. Şimdi de marketlerden bu ürünleri satın alıp sokağa dökenler, Starbucks Cafe’lere saldıranlar… Bu yaratıcı protestolar karşısında gülsek mi ağlasak mı bilemiyoruz.
Güney Kürdistan’da büyük kayıp veren Türk ordusu hemen yüzünü Rojava’ya çevirdi. Sivil hedefleri vurarak intikam naraları atıyor. Hastaneleri bombalıyor, alt yapı sistemlerini yok ediyor. İsrail yapınca terörist, peki siz ne oluyorsunuz bu durumda? Bir yandan Gazze için çocuklar ölüyor diye gözyaşı döküp insanların duygularını okşayacaksın, diğer yandan Türk hava kuvvetlerinin Rojava’da sivil yerlere bomba atmasını alkışlayacaksın. Bunun adı iki yüzlülüktür. Kürt çocukları için üzülmüyorsan, döktüğün gözyaşlarının sahte olduğu aşikardır.
İktidar yıllardır sırf iktidarda kalmak için her yolu mubah görmektedir. Öyle ki hakları gasp edilmiş insanlar doğal olarak eylem yapıyorlar, polis şiddetine maruz kalıyorlar. Ama hilafet isteriz diye bağıranlara yollar açık. Sorsanız “Türkiye cumhuriyeti laik ve demokratik bir devlettir” etiketini hemen anında gözünüze sokarlar. İşlerine gelince milliyetçilik ya da Müslümanlık her zaman ön planda oluyor. HÜDA-PAR başkanı mecliste “federasyon ve özerklik tartışılabilinir” diyor çünkü ona da bir görev verildi ve bu görev HÜDA-PAR ile Kürt halkının dini hassasiyetini kullanarak kandırmak. Kandırıla kandırıla nerelere varıldı.
Demokraside en önemli tavır hesap sormaktır. Hesap sorulunca Bahçeli tehditleri savurmaya başladı. Elinde olsa ülkeyi kan gölüne çevirmeye niyetli. Birbirlerini dinleyip karşı görüştekilere kulak tıkamakta üstlerine yok. Ben bana hayran, ben bana kurban havasındalar. Çünkü kirli savaş dönemini beraber yürüttüler, 90’ların kankaları bunlar. Şimdi de Cumhur İttifakı’nın içindeler. Domuz bağcıkları ve postal bağcıkları birbirine çok bağlıydı.
Kürdistan’da seçimlerde oyların DEM partiye değil de, Cumhur İttifakı’na yönlendirilmesi hesapları var. DEM parti yöneticilerinden isteğimiz kiminle ittifak yapacaklarsa kâğıt üzerinde imzalı, noter tasdikli ve halka bunların açıklanarak yapılması. Bunların sözlerine fazla inanmamak gerekir, geçmiş bize bunu söylüyor.
Demokrasi güçleri her zamankinden daha fazla seslerini yükseltmeliler. Yerel seçimler demokrasi güçleri ile hilafet güçleri arasında geçecek. Onun içindir ki muhalefet, medya ve STK’lar doğal olarak sorgulama alanlarını genişletmelidirler. Umarız her üç unsur da sorumluluklarını bilerek katkı sunmaya devam ederler.