Dünyayı kirleten de temizleyen de biz insanlarız. Ne varsa biz yapıyor ve yaratıyoruz. İyiliği, kötülüğü, çirkinliği, güzelliği, savaşı, barışı, eşitliği, eşitsizliği, hayatı biz var ediyoruz. Biz insanlar inşa ediyoruz.
Güçlü bir örgütlülüğe sahipsek, örgütlü yaşamı büyütürsek barış ve özgürlük kazanır. Örgütlü bir gücümüz yoksa birkaç sermayedar için devletler sömürebileceği, ezebileceği, yok edebileceği bir coğrafya ve bir halk arayışına girer.
Dünyada bunun çok fazla örneği mevcut. Çok da uzağa gitmeden Ortadoğu’ya bakılabilir. Halihazırda devam eden savaşlara göz atılabilir.
Unutma, devleti yöneten sermayedir. Sermaye, hiçbirimizi özne olarak görmez. Her şeyi nesneleştirir. Bir evi nasıl dizayn ediyorsa toplumu da o şekilde dizayn etmeye çalışır. Bir eşyayı nerede nasıl kullanacağına o karar verir. Bireyin ne giyeceğine, ne yiyeceğine, nasıl yaşayacağına o karar verir. Verdiği tüm kararlar bireyin kendi kararı ve isteğiymiş gibi gözükür.
Şöyle arkamıza yaslanıp kendi çalışma alanlarımıza bakalım. İnşaat işi yapan bir kalıp ustası inşaatta kullanılan kalaslar kadar patronların gözünde değeri olmadığını görecek. Yine tekstil fabrikasında çalışan tekstil ustası bir dikiş makinesi kadar değeri olmadığını görecek. Yıllarını vermiş, gece gündüz ders çalışmış, büyük zorluklarla okuyup devlet memuru olanlar da bakıp biraz düşündüklerinde devletin onları nasıl köleleştirdiğini, nasıl sömürdüğünü görecek. Geriye dönüp baktığında aslında devletin onu ses çıkarmayan, denileni yapan bir köle olarak yetiştirdiğini görecek.
Biz sermayenin ve devletin isteklerini canla başla yerine getirmeye çalışırken, yukarıda bizim üzerimize pazarlıklar, planlar çoktan yapılmış, biz de isteklerini ah demeden yerine getirmeye koyulmuş oluyoruz.
Onlar bir halkı, bir kitleyi sömürmeye karar verdiğinde biz çoktan onun söylemleriyle o toplumu aşağılamaya, şeytanlaştırmaya başlamış oluyoruz. Onlar bir coğrafyada savaş çıkartmaya karar verdiklerinde, biz çoktan vatan millet Sakarya holiganlıklarıyla birbirimize karşı cephe tutmuş, hayatın her alanında düşman gibi birbirimize bakmaya, birbirimizi yemeye, öldürmeye başlamış oluyoruz. Sonra neyimiz var neyimiz yok götürüp mermiye verip üstüne de kendi imzamızı atıp hiç bilmediğimiz, hiç tanımadığımız bir coğrafyayı bombalamış, esmer yüzlü çocukları, kadınları, gençleri katletmiş oluyoruz.
Ödemeye gücümüz yetmediği faturaları bir anda konuşmamaya başlamışız. Çocuğumuzu okutamadığımızı, kiramızı ödeyemediğimizi, evimize ekmek götüremediğimizi, sosyal bir aktivite içinde yer alamadığımızı, bir anda ne kadar işsiz olduğumuzu, ne kadar yoksul olduğumuzu unutuyoruz. Zaman zaman aklımıza geldiğinde, dile getirdiğimizde “Sen hainsin, sen teröristsin. Ülkemize karşı savaş varken bunu nasıl konuşursun” diye birden herkes tarafından yaftalanmaya başlıyoruz. “Terörist” diyerek gözaltına almaya, tutuklamaya zemin hazırlamıştır. Halk arasında “Silivri soğuktur” esprisi hukukun, adaletin olmadığı ifadesinin bir yansımasıdır…
Kendimize “Ne yapmalıyız, nasıl yaşamalıyız” sorusunu sorarsak doğru zamanda ve doğru yerde üstümüze düşeni yaparsak, iyi olanı, güzel olanı yaratırız.
Yılda bir masaya yatırılan asgari ücret belirlenirken kendini patrondan daha patron gören sendika değil de “üreten biziz yöneten de biz olacağız” diyerek ayağa kalkarsak hepimiz için güzel olanı başarmış, yaratmış olacağız. Savaş çığırtkanlığı yapanlara “savaşa değil emekçiye bütçe” sloganını her yerde büyütür, sokakları meydanları doldurursak barışı başarmış, yaratmış olacağız. Cinsiyetçi politikalara karşı, “Jin Jiyan Azadî” sloganı etrafında birleşerek daha güçlü eylemler gerçekleştirirsek kadına yönelik şiddeti durdurmayı başarmış olacağız. Kürt halkına yönelik inkar politikalarına karşı “yaşasın hakların kardeşliği” sloganını Türkiye’nin dört bir yanında vücutlaştırıp eylemselleştirirsek Kürt halkına yönelik şiddeti, imha ve inkarı ortadan kaldırmış olacağız.
Kendimizi yaratmanın yolu kendi öz değerlerimize kavuşmakla başlar. Kadın kadınları, genç gençleri, emekçi emekçileri, Alevi Alevileri, Kürt Kürtleri, Laz Lazları, Çerkes Çerkesleri, ezilen ezilenleri, yoksul yoksulları, işsiz işsizleri örgütledikçe başarıya ulaşır.
Kendimizi örgütlediğimiz kadar toplumu, toplumu örgütlediğimiz kadar ülkemizi örgütlemiş oluruz. Örgütlenen ve harekete geçen örgütlü bir toplumun önünde kim durabilir ki?