Yıllardan hangi yıl bilmiyorum. Hatırlamıyorum. Hangi yıl olduğuna bakmak da gelmiyor içimden. Baksam kirlenecekmiş gibi hissediyorum. Yeni parladığı dönemler yeni bir Yılmaz Güney gibi hissettiriyor Kürtlüğümüzde, ezilmişliğimizde, yoksulluğumuzda. Aynı yaşlardayız aşağı yukarı. Otlu peynir kokulu şiiri dudaklarımızda, damağımızda tuhaf, kekremsi, nemli yoksunluklu bir tat bırakıyor her okuyuşumuzda. Kalbimizdeki derin yara on yedi bin faili meçhul cinayetten biri de onun amcası Namık Erdoğan. Bizden birinin yeğeni o. O da yaralı. Bizden biri olmasına bizden biri de yine de tuhaf bir yabancılık var o bizden biriliğinin içinde. Yine de o zaman anlayamıyoruz ya da anlamak istemiyoruz bu yabancılığı. Yok, sayıyoruz üstünü örtüyoruz kimileyin. Kimileyin onun adına mazeretler üretiyoruz biliniyor, tanınıyor olmasının, meşhurlaşmaya başlayışının bizde yarattığı o yabancılaşmayı, bizden biri olmaktan kopuşunu kabullenmemek için.
Mükremin Çıtır karakteri, sahtekarlığına, yalancılığına, dolap çeviriciliğine rağmen bizden biri olduğunu hissettiren samimiyeti, yeri geldiğindeki mertliği, harbiliği ile bizi bağlıyor kendisine. Zaman içinde Yılmaz Erdoğanlığın bizde hissettirdiği Yılmaz Güney andırmasının gittikçe azalmaya başladığını hissediyoruz Mükremin Çıtır’ın serüvenini takip ederken. Kendi yarattığı Mükremin Çıtır karakterine gittikçe benzeyişini izliyoruz teessüf içinde. Ya da aslında belki de tam da kendinden yarattığı bir karakter olduğunu fark ediyoruz Mükremin Çıtır’ın. Sonra bir gün Yılmaz Erdoğan’nın eşinin, kızı Berfin’in annesinin bir televizyondaki bir söyleşisine denk geliyorum. O zaman dank ediyor bende, bizde Yılmaz Erdoğan’ın aslında kim olduğu, Yılmaz Erdoğan’ın aslıyla faslıyla bir Mükremin Çıtır olduğunu. “Yılmaz çok değişti” diyor eşi bu söyleşide. Yılmaz meşhur değilken, biz yoksulken çok mutluyduk” diyor. Daha başka şeyler de söylüyor uzun uzun. O sıralar bir mankenle bir ilişki yaşıyor Erdoğan ve ilişki yaşadığı mankeni ilişki sürdüğü sürece oynadığı diziye alıyor, Mükremin Çıtır’ın sevgilisi yapıyor. Tıpkı eşi gibi dizideki eski sevgilisi de anlayamıyor Mükremin’deki bu değişikliği. Seyircinin gözünde allayıp pulluyor, romantize ediyor, meşrulaştırıyor mahalleden sevgiliyi terk edip bir mankenle ilişki yaşamaya başlayışını. Aslında eşini terk edişini, Mükremin Çıtır karakteri aracılığıyla gerçek hayatta da mazerete kavuşturuyor, meşrulaştırıyor.
Sonrasında birçok şeyi meşrulaştırıyor bütün ar, edep, haya giysilerinden büsbütün soyunuyor güç odaklarıyla kurduğu ilişki uğruna. Bu ilişkilerden menfaat ve güç devşirmek uğruna. Mehmet Ağar ile arkadaş olmaya kadar götürüyor işi. On yedi bin faili meçhul cinayetin baş planlayıcılarından Susurluk sanığı, derin devletin has adamı Mehmet Ağar ekibinden Ayhan Çarkın, Ankara’da Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Hakan Yüksel tarafından yapılan sorgusunda, Sağlık Bakanlığı’nda ihale yolsuzluklarına karşı mücadelesi ile tanınan Teftiş Kurulu Başkanı, Yılmaz Erdoğan’ın amcası Namık Erdoğan’ın öldürülmesi olayını kendilerinin gerçekleştirdiğini itiraf ediyor. Bu gün kurulan ihale talancılığı ve yağmacılığı düzeninde kendisine düşen payı almak uğruna amcasının katiliyle arkadaş olabilmekte bir beis görmüyor. Amcası yaşasa bu yağma düzeninin karşısında bir engel. Belki de ortadan kalkmış olması hayırlara vesile Mükremin Çıtır karakterinin yaratıcısı için. İktidarını muhkem kılmak için Mehmet Ağar ve benzerleriyle ortaklığını güçlendiren AKP iktidarına muazzam uyum sağlıyor bizim Mükremin. Ezan diyor, bayrak diyor. Başka ne murat ediyorsa iktidar onu diyor. Ve şimdi de ekranlardan kadınların katledilişini meşrulaştırmak için şairane cümleler ettiği bir diziyle karşımıza çıkıveriyor. Takım elbiseli romantik katil karakteri. Biz Yılmaz Erdoğan’ın gerçekte kim olduğunu anlatmak istesek bu kadar iyi tasvir edemezdik onu. “Senin aşkın değil sadece failin olmak da varmış” hem hiç alamet yokken ortada, bir gün öylece durup dururken olmuş bu. “Meğer senden sonra zaman, yaşamak pahasına ölmekmiş.” Şimdi yattığı ranzası da onun yattığı mezar kadarmış. Ne kadar tanıdık bir dil değil mi? Menfaat uğruna kapı kulu olduğu iktidarın asarken, keserken, öldürürken, tutuklarken, yağmalarken, dolandırırken bile mağduru oynayan diline ne kadar da benziyor değil mi? Ne kadar süfli bir katil erkek romantizmi? Ne kadar süfli bir mağduriyet dili.