Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar, Türkiye’nin ‘yerli’ kömürü yakmaktan alıkonmasının kabul edilemeyeceğini, nükleer enerjinin Türkiye’yi daha güvenilir kılacağını iddia etti
Yusuf Gürsucu
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Türkiye’nin 2016 yılından sonra izlediği Milli Enerji ve Maden Politikasıyla enerjide tam bağımsızlık yolunda büyük bir kararlılıkla ilerlediğini iddia etti. Bayraktar, “Biz daha güçlü bir ülke, her alanda tam bağımsız bir ülke olmak istiyoruz. Çünkü ancak böyle olabildiğimizde bu coğrafyada ayakta kalabiliriz ve hayatiyetimizi devam ettirebiliriz” dedi. Bayraktar, Gabar’da keşfedilen petrol sahasında günlük üretimde 30 bin varili geçtiklerini belirterek, “Gabar gibi belki doğal gazda da kendi kara sınırlarımızda daha farklı alanlar keşfederek Türkiye’nin bu alanındaki dışa bağımlılığını inşallah bitireceğiz” iddialarında bulundu.
Bakanın iddiaları!
Bakan Bayraktar “Bizim enerjide mutlak bir hedefimiz var. Türkiye’yi, Türkiye Yüzyılında inşallah önümüzdeki 30 yıl içerisinde enerjide tam bağımsız kılabilmek ve ithalat belasından adeta kurtarabilmek” diye konuştu. Türkiye’nin Otomobili Togg T10X ile geldiğini söyleyen Bayraktar “Hemen her şeyin elektrikli olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Onun için biz elektriği ondan üretmeyelim, bundan üretmeyelim. Nükleerden üretmeyelim. Nükleer enerji olmazsa Türkiye daha güvenilir bir ülke olur mu? Nükleer olursa daha güvenilir olur” ifadelerini kullanırken, Akkuyu’daki santralin tamamının Rusya’ya ait olduğunun açığa çıkması Bakanın söylemlerini anlamsızlaştırmakta.
Algı yaratma peşindeler
Dünyada inşası süren 50’den fazla yeni nükleer santral projesi bulunduğunu iddia eden Bayraktar “Onlara bunları yapmak helal, her şey onlar için mubah. Türkiye bunu yapmak isteyince Türkiye bunu yapmasın. Bu ne demek? Türkiye gelişmesin, bize bağımlı olmaya devam etsin. Dolayısıyla bizim kendi doğal gazımızı, petrolümüzü bulmaktan, yenilenebilir kaynaklarımızı, güneşi, rüzgarı, jeotermali devreye almaktan, kendi yerli kömürümüzü kullanmaktan ve nükleeri yapmaktan alıkonmamız asla kabul edilebilir bir şey değildir” diye konuştu. Öte yandan Türkiye’de 106 bin MW’a ulaşan elektrik üretim kapasitesine karşın bu kapasitenin 1/3’ünün kullanılabiliyor olması iddiaların enerji ihtiyacından değil, sermayeye yağma ve birikim alanı yaratmak amacıyla ‘milli-yerli’ süslemeleriyle halkta yanlış algıların oturtulmak istendiğini göstermekte.
‘Yerli-milli’ iddiasıyla yağma
Bakan Bayraktar Gabar’da petrol bulduklarını ve 30 bin varil günlük üretime ulaştıklarını söylerken bunun ‘milli-yerli’ bir süreç olduğunu iddia ederken, dünya petrol tekellerini Türkiye’ye davet edip bulduklarını belirtikleri petrol üretimlerini bu şirketlere devretme süreçleri devam ediyor. Cudi ve Gabar’da yıllardır ormanlar kesilip katledilirken, kolonyalist anlayışla doğal yapısı yerle bir edilerek insansızlaştırılmaya çalışan bölge sermaye iktidarı AKP’ye yetmiyor ve eli tüm Kürt coğrafyası üzerinde dolaşırken, uluslararası sermayeyi ortak ederek yağma sürecini genişletiyor. Kanada merkezli enerji devlerinden Trillion Energy petrol çıkarmak ve petrol alanlarını geliştirmek için Şirnex’te çalışmaya başlaması ‘yerli-milli’ iddiasını ortadan kaldıran bir gerçek.
Halk zehir soluyor
Şirnex termik santrallerle adeta işgal edilip nefessiz bırakılırken tüm su varlığı bu santraller ve madenlere bağlanmış durumda. Şirnex’te 405MW Ciner Gurubu, 270MW Galata Enerji ile Çinli CNEEC ortaklığı, 182 MW Karadeniz Enerji, 138 MW ilk adımda ve toplam hedefleri 413 MW olan Park- Ceytaş şirketleri bölgede ürettikleri enerjiyi Irak’a ihraç ederken, bölgeye hiçbir yararı yok. Bu şirketlerin toplam enerji üretim gücü 1270 MW ve bu enerjiyi üretebilmek için günlük yaklaşık 30.000 ton Asfaltit adı verilen karbon kayaçlar yakılıyor. Asfaltit dünyanın en kirli karbon yakıtı olarak değerlendirilirken, asfaltitin kül oranı yüzde 35. Bir günde 10.500 Ton kül ve yaklaşık 9.000 Ton kanserojen gazlar atmosfere salınarak Şirnexliler zehir solumakta. ‘Milli-yerli’ iddiaları ise sadece şirketlerin yararı için kullanılıyor.
Akkuyu Nükleer Santrali kimin?
Akkuyu Nükleer Santrali (NGS) şirketinin CEO’su ve Yönetim Kurulu Başkanı Anastasia Zoteeva bir Rus kanalına verdiği röportajda Akkuyu Nükleer Santrali hakkında, “Kendimiz için inşa ediyoruz. Bu nükleer santral Rusya‘ya aittir” sözleri tam bağımsız Türkiye iddiasını gerçek dışı bir iddia olduğunu ortaya sermekte. Zoteeva, Rusya’nın Sovyetler Birliği’nden bu yana ‘nükleer’ ihracatıyla ilgili olarak, “Bunu kendimiz için inşa ediyoruz. Bu nükleer santral Rusya’ya aittir. Bu bizim santralimiz, başka ülkenin topraklarında bulunan bizim santralimiz” vurguları iktidarın santral hakkında söylediği tüm yalanları ifşa etti. Soçi’de bir araya gelen Rusya Devlet Başkanı Vilademir Putin ile Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan birlikte düzenledikleri ortak basın toplantısında konuşan Putin, Sinop’ta 2. nükleer santral inşaatı için temasların devam ettiğini ifade etti.
Gazprom’dan BOTAŞ’a yol haritası
Türkiye’de doğal gaz merkezi (Trakya) projesi konusunda çalışmaların da sürdüğünü anlatan Putin, “Gazprom, BOTAŞ’a yol haritasını sundu, sırada ortak çalışma grubunun kurulması var” sözleri anlaşmaların çoktan bittiğine işaret etti. Diğer yandan seçimlerden hemen önce eski Enerji Bakanı Fatih Dönmez yaptığı bir açıklamada, “Rusya’dan ithal gazda belli bir rakamın üzerinde ödemelerin ertelenmesi konusunda mutabakat sağlandı” diye duyurmuştu. AKP iktidarının, Rusya’ya 20 milyar dolar olduğu söylenen doğalgaz borcunu ödeyememesi sonucunda Rusya ile kapitilasyonları içeren anlaşmalar yaptığı ortaya çıkarken, Zoteeva’nın Akkuyu NGS’nin tek sahibi oladıklarını açıklaması Sinop ve Trakya’da nasıl bir yol izleneceğini açıkça gösterdi. Diğer yandan Çernobil ve Fukuşima felaketleri halen yaşamı zehirlemeye devam ederken, Bakan Bayraktar’ın gündeminde buna hiç yer verilmedi.
Nükleer lobi kendine alan açtı
Çernobil ve Fukuşima nükleer santrallerinde yaşanan patlamaların yarattığı radyoaktif zehirlenme ve ölümler sonucunda nükleer sermaye kan kaybına uğrarken, yeni siparişler alamamaya başladı. Birçok ülke nükleerden çekilme kararlarını açıklarken, Türkiye gibi bazı ülkeler ise bu dönemde bazı grift ilişkiler içinde nükleer santral kurma hevesine soyundu. Diğer yandan küçük nükleer reaktörler güvenilir ve düşük maliyetli bir çözüm olarak tartışmaya açıldı. Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) tarafından hazırlanan değerlendirme raporu ile ‘temiz enerji’ sınıfına alınması yönünde adımlar büyürken, COP28’de nükleer sermayenin kendisine alan açmayı başarması iktidarı nükleer konusunda adım atmakta cesaretlendirirken, büyük rüşvet çarkının döndüğü nükleer sermaye gözünü Türkiye’ye dikmiş durumda.