Yargıdaki cezasızlık politikasına dikkat çeken DEM Parti Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan, ‘Şu anda devlet devre dışı. Ama ileri de çok kişi yargılanacak’ dedi
İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi’nin “Devlette Devamlılığın Yargısal Esası: Cezasızlık” konulu paneli, ikinci oturumla devam etti. Dernek binasındaki panelini ikinci bölümünü Amed Baro Başkanı Nahit Eren yönetti. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan, “Davalardaki hukuki çarpıklıklar” konusunda sunum yaptı. Akademisyen Dr. Hülya Dinçer ise, “Cezasızlığa karşı hukuki yol ve yöntem arayışları” konusunda sunum yaptı.
Amed Baro Başkanı Serhat Eren, cezasızlığın, soruşturmama, “takipsizlik” kararları ya da dava açıp ceza vermemekle sürdüğünü belirtti. Davaların batı illerine sevk edilmesinin de cezasızlığın bir örneği olduğunu belirten Eren, batıya gönderilen dosyaları anlatarak, bu dosyalarda beraat kararları çıktığını hatırlattı.
Cezasızlık politikasının bir devlet politikası olduğunu söyleyen DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan, geçmiş dönemdeki mahkemeler ve buralarda verilen kararları anımsattı. Yargıda “ikili hukuk uygulanması” olduğuna dikkati çeken Türkdoğan, “Bu ikili hukuk nasıl uygulanıyor? Türkiye’de bir Milli Güvenlik Kurulu var. Her beş yılda bir Milli Güvenlik Belgesi belirlenir. İç ve dış düşman belirlenir. İç düşman belirlenir. Vatandaşı iç düşman kategorisine aldığınız zaman, farklı hukuku kabul etmiş olursunuz. İkili hukuk bu şekilde oluşturulur” dedi.
Milli Güvenlik Tutum Belgesi konusuna dair Danıştay’da dava açıldığını ve bu belgenin getirilmediğini ifade eden Türkdoğan, bu belgenin tüm bakanlıkları ilgilendirdiğini ve böyle bir sistem kurulduğunu aktardı. Türkdoğan, bu nedenle suç işleyen görevlilerin korunduğunu kaydetti. Türkdoğan, “Daha önce görev suçu kabul edilen bu durum yargıya taşınamıyordu. Avrupa Birliği süreciyle birlikte yeni bir mekanizma gerekti. 1990’larda köy yakmalara, faili meçhullerin yargılanmasına izin verilmedi. AİHM’e gidildikten sonra farklı mekanizmalar oluşturuldu. AİHM’in yargı yetkisi kabul edildikten sonra, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kabul edildi. ‘Vatana ihanet’ o zaman kaldırıldı. Aslında sistem devam ediyor” diye kaydetti.
Yargı krizi
Türkiye’de yargının krzi içerisinde olduğunu söyleyen Türkdoğan, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında Can Atalay’a dair yaşanan durumu örnek gösterdi. Türkdoğan, “Bu böyle gitmez, Türkiye bir yol ayrımındadır. Bu bir krizdir. Derin bir krizdir” diye konuştu.
Sokağa çıkma yasakları sırasında yaşananları hatırlatan Türkdoğan, Şirnex’in Cizîr (Cizre) ilçesinde 3 evin bodrumunda 170’e yakın kişinin yaşamını yitirdiğini, yasak sonrası hiçbir usul ve kurala uyulmadan soruşturma yürütüldüğünü, olay yeri inceleme, otopsi, bilgilendirme ve kimlik tespitlerinin usulüne uygun yapılmadığını aktardı. “Bunlar yapılmayınca hiçbir şey tespit edilemiyor. Bunlar yapılmayınca ‘çatışma çıktı’ denilerek takipsizlik veriliyor” diyen Türkdoğan, Cizîr’deki dosyaların bu şekilde kapatıldığını kaydetti. Türkdoğan, 2015’ten sonra meydana gelen bu tür olayların hiçbirinde soruşturma yürütülmediğini ve bilgi sahibi olunamadığını kaydetti.
‘Bir hukuk garabeti, hukuksuzluk cenderesi içindeyiz
Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA) ile yaşanan ölümlere de değinen Türkdoğan, SİHA’larla ilgili biri kanun bulunmadığını, yasal olarak SİHA kullanılsa da kanunen sınır içinde de sınır dışında da olunsa “teslim ol” çağrısının yapılmasının zorunlu olduğunu kaydetti. Türkdoğan, ancak SİHA kullanımında böyle bir şeyin mümkün olmadığını söyledi. Türkdoğan, bu yeni belirsizlik durumu için “Bir hukuk garabeti, hukuksuzluk cenderesi içindeyiz” dedi.
‘İşkencede zaman aşımı yok’
1990’lı yıllarla mukayese edilemeyecek bir durumla karşı karşıya olunduğunu kaydeden Türkdoğan, “Susurluk sonrası devlet bir soruşturma başlattı, Mehmet Ağar ceza aldı. Ama şu anda devlet devre dışı. Ama ileri de çok kişi yargılanacak. Zaman aşımı da kurtarmayacak. İnsanlığa karşı suçlarda ve işkencede zaman aşımı yok. Zaman aşımı da sizi kurtarmayacak. Bu konuda biraz sabırlı olmak lazım, eninde sonunda yargılanacaklar. Çok kişi yargılanacak” şeklinde konuştu.
‘Cezasızlık toplumsal olarak meşru görülen bir duruma getiriyor’
Akademisyen Hülya Dinçer ise, “Cezasızlığa karşı hukuki yol ve yöntem arayışları” konusunda yaptığı sunumda, “Devletin suça karşı izlediği cezasızlık politikası aynı zamanda düşman olarak gördüğü kesimlere ve Kürtlere karşı bir ceza politikasıdır” dedi.
Dinçer, cezasızlığa karşı hukuki bir zeminde mücadele yürütmenin mümkün olup olmadığı konusuna işaret ederek, “Hukuk mücadelesi uzun soluklu bir mücadele. Ama sürekli yenilgilerle ilerleyen bir süreçtir. Bu yüzden yeni yollar üzerinden düşünmek, buradan ilerlemeyi tartışmak gerekir” diye belirti.
Zaman aşımına değinen Dinçer, bunun iki amacı olduğunu söyledi. Dinçer, amaçlardan birinin hafızadan silme ve diğerinin ise devletin kurumsal rolünün ortaya çıkmasının engellemek olduğunu dile getirdi. Dinçer, şunları söyledi: “Hukukun artık adaletle ilgisinin kalmadığı, zamanla unutulmaya bırakmak anlamına geliyor. Zaman aşımına bırakmak, mağdurlar açısından nasıl bir etkisi var? Bu çok tahripkar bir durum. Bir suç zaman aşımıyla nasıl suç olmaktan çıkar? Zaman aşımıyla failler anonim ve cezasız bırakılınca bu da geride kalanı cezalandırmadır. Onun üzerinde hukuk eliyle şiddeti sürdürmedir. Cezasız bırakma, onu toplumsal olarak meşru görülen bir duruma getiriyor. Bir suç rejiminde sürekliğini de sağlıyor.”
Zaman aşımı durumu
Zaman aşımının durdurulması gerektiğini vurgulayan Dinçer, bu konuda Kars Ağır Ceza Mahkemesi’nin aldığı Cemil Kırbayır örneğini verdi. Zaman aşımını olayın başladığı andan işlemeye başladığını dile getiren Dinçer, bu tür olaylarda uluslararası hukukun bu tür suçların devam ettiğini, kaybedilenin cenazenin bulunmadığı sürece bu suçun her gün yaşandığını ve devam ettiğini kabul ettiğinin altını çizdi. Dinçer, zaman aşımının aynı zamanda cezasız bırakma işlevinin değil, hakikati de kararttığını vurguladı.
Panel, soru-cevap bölümüyle sona erdi.
HABER MERKEZİ