Üç başlıktan hangisini yazalım diye düşündük. Üçü de ayrıca üzerinde durulup işlenmesi gereken önemli başlıklardır. Türkiye’de Kürt sorunu gibi bir sorun, yeni Osmanlı anlayışıyla Türkiye’yi yöneten AKP-MHP iktidarı ve demokrasi anlayışıyla Türkiye’yi yüzyıllık çözümsüzlük girdabından çıkarmak isteyen demokratik siyaset var. Olayların birbiriyle bağlantılı şekilde gelişmesi ve bir süredir de yazamadığımızdan dolayı tek başlık olarak üç önemli konuyu işlemek istedik. Zira Türkiye’deki gelişmelerin yanı sıra Ortadoğu ve dünyada da Türkiye’yi yakından etkileyen önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Bir de Türkiye yerel seçim sürecine girmiş bulunuyor. Böylesi bir süreçte etkili siyaset ve bunu yansıtan çalışmalar yapmak çok önemlidir. AKP-MHP iktidarı her zamankinden daha fazla Osmanlı oyunlarına başvurarak kendi cephesinden bunu yapmaya çalışıyor. Fakat siyaset değil oyun yaptığı için bunun topluma ve siyasete olumlu bir getirisi olmuyor. Şüphesiz bu oyunların kendilerine önemli maddi getirisi vardır. Tayyip Erdoğan ailesinin ve onun etrafında kümelenen kişi, şirket ve çevrelerin söz konusu siyasetten önemli kazançlar sağladığı, zenginliklerini artırdığı bir gerçektir. Bu göze batar bir hal almıştır. Ne var ki göze batmasına rağmen Türkiye toplumu tarafından bu durumun yeterince görüldüğünü söylememiz pek kolay değildir. Buna maalesef diyebiliriz ama böyle olmasının sebepleri vardır. Çünkü sebepsiz bir şey yoktur. Zamanı geldiğinde bu gerçeklik de herkesçe görülecek ve anlaşılacaktır. Türkiye toplumunun çoğunluğu ne zaman bu gerçekliğe inanacak ve tutum alacak diye sorulursa, buna, “yapılanların toplumu kandırmak için geliştirilen bir oyun olduğu anlaşıldığı vakit” şeklinde cevap verilebilir. Şüphesiz siyaset mücadele ederek, mücadeleyi büyüterek yapmak istediğinin zamanını yaratır. Siyaset yaratmak, yani oluşturmak demektir. Siyaset zamanı zamana bırakamaz. Bunu kendisi oluşturur.
Türkiye yakın bir tarihte önemli bir seçim sürecinden geçti. Kimilerine göre değişim olmadı, AKP-MHP iktidarı yerini korudu ve Türkiye’de her şeyin eskisi gibi devam ettiği bir sürece girildi. Herhalde bu çoğunluğun görüşüdür. Doğru, AKP-MHP iktidarı yerini korudu; ama bu Türkiye’de hiçbir şeyin değişmediği, her şeyin eskisi gibi sürüp gittiği veya gideceği anlamına gelmiyor. 14 Mayıs seçiminden sonra Türkiye siyasetini değiştiren önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu gelişmeler bizzat seçim sürecinin açığa çıkardığı sonuçlardır ki, siyasi denklemi değiştiren nitelikte olmuştur. Bunun yanında bir de bölgede ve dünyada Türkiye’yi ve Türkiye siyasetini yakinen etkileyen gelişmeler olmaktadır. Bunlar da Türkiye’deki mevcut siyasi denklemi değişime uğratacak cinsten gelişmelerdir. Ne yazık ki siyaset henüz “olacakların zamanını yaratamadığından” bu durum yeterince görünür olamıyor. Fakat bu durum söz konusu gerçeği tümüyle geçersiz kılmıyor. Çünkü şimdiye kadar mahiyeti ve yol açacağı sonuçlar üzerinde yeterince durulmayan somut değişimler de olmuştur. Bunların başında CHP genel başkanının değişmesi ve altılı masada meydana gelen gelişmeler gelmektedir. Seçimde Tayyip Erdoğan iktidardan düşürülemedi ama Kemal Kılıçdaroğlu CHP genel başkanlığından düştü. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanlığından düşmesini önemli bir gelişme olarak görmek gerekiyor. Zira Kemal Kılıçdaroğlu Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutan siyasi denklemin en önemli ayaklarından biriydi. Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutan diğer önemli bir ayak Devlet Bahçeli’dir. İleride Devlet Bahçeli’nin tutumu nasıl olur, kendisine biçilen rolü yerine getirmeye devam edecek mi, bunu bilemeyiz. Belki gelişmeleri okuyarak bazı tahminler yapabiliriz. Ama Kemal Kılıçdaroğlu olmadan Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutmanın daha da zor olacağını söylemek mümkündür.
Tayyip Erdoğan düşürülemese de Kemal Kılıçdaroğlu düşmüş oldu deyip teselli oluşturmaya ya da hedefi küçültmeye çalıştığımız sanılmasın. Bazıları böyle düşünüyor ve buna göre davranışta bulunuyor mu bilemiyorum, ama hayır, yol yürüyenler, yürümek isteyenler için teselliye ihtiyaç yoktur. Zira teselliyle yol alınamadığını biliyoruz. Türkiye’de oluşan ve şimdi temelleri zayıflayan siyasi denklemi anlamak açısından Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanlığından düşüşü önemlidir. Dolayısıyla bu durumu iyi ve doğru anlamak gerekiyor. Tayyip Erdoğan sadece Tayyip Erdoğan’dan ibaret olmamıştır hiçbir zaman. Türkiye toplumunun önemli bir çoğunluğuna böyle düşünmesi alıştırılmış olsa da ve bunun sonucunda böyle düşünenlerin sayısı fazla olsa da düşünmek gerçeğin kendisi değildir. Türkiye’de Tayyip Erdoğan’ı ayakta tutan siyasi bir denklem oluşturuldu ve bugüne kadar Tayyip Erdoğan buna dayanarak ayakta kalmıştır. Bu denklemin en önemli ayaklarından biri Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Kemal Kılıçdaroğlu Tayyip Erdoğan ayakta kalsın diye CHP’nin başına getirildi veya böyle bir rol oynasın diye CHP’nin başında kalmasına imkanlar tanındı. Yıllardır gerçek bir muhalefet yapmayarak Tayyip Erdoğan’ın iktidarda kalmasına en büyük desteği vermiştir. Tayyip Erdoğan’ın kendisi bile bu tarz muhalefetten son derece memnun olduğunu defalarca dile getirmiştir. Nitekim Kemal Kılıçdaroğlu’nun düşüşüne hiç sevinmemiştir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun oluşturduğu altılı masa muhalefetinin de Tayyip Erdoğan’ı ayakta tutmaya yaradığı, bu masanın buna çalıştığı yeterince ortaya çıkmıştır. Belki Kemal Kılıçdaroğlu zamanla Tayyip Erdoğan’ın yedeği olmaktan çıkıp alternatifi olarak siyaset yapmak istemiş olabilir ve altılı masayı bunun için kurmuş olabilir. Ama iktidar değişimi için siyasi ve toplumsal şartlar fazlasıyla gelişmesine rağmen altılı masa bunu değerlendirmeyerek adeta elinin tersiyle itmiştir. Türkiye toplumunun çoğunluğu değişimden yanaydı ve altılı masadan değişime öncülük etmesini istiyordu. En önemlisi de Emek ve Özgürlük İttifakı olarak bir araya gelen Kürtler ve Türkiye demokrasi güçleri altılı masa adayını destekleme tutumunu almıştı. Fakat altılı masa değişime öncülük edecek feraset ve siyaseti geliştiremeyince AKP-MHP iktidarı çok yoğun manipülasyon, dezenformasyon ve algı operasyonlarıyla kitleleri etkiledi, yönlendirdi ve kendisine çekti. Tayyip Erdoğan’a bu zemini ve fırsatı veren kesinlikle altılı masa olmuştur. Belki altılı masa içerisinde bazıları farklı düşünmüş, Tayyip Erdoğan’ı düşürmek için çalışmak istemiş olabilir. Fakat bu durum söz konusu gerçeği ve sonucu değiştirmemiştir. İyi Parti ve Meral Akşener figürünün yaptıklarına bakıldığında altılı masanın bir proje olarak rol oynadığı ve Tayyip Erdoğan’a kazandırdığı çok açıktır.
Emek ve Özgürlük İttifakı olarak demokrasi güçlerinin altılı masa adayını desteklemesinde yadırganacak bir durum yoktur. Altılı masa adayını desteklemek Emek ve Özgürlük İtifakkı’nın ve HDP’nin seçimde başvurduğu bir taktikti. Elbette başka bir taktik de denenebilirdi. Bunu tartışmak yanlış değildi, fakat özel savaş merkezinin Kürtleri parçalamak, HDP’yi zayıflatmak ve Kürtler ile Türkiye demokrasi güçlerini birbirinden koparmak için kurduğu tuzaklara düşmeden yapmak gerekirdi. Bu konuda demokratik siyaset yetersizlikler yaşadı ve zorlandı. Özel savaş merkezinin oyunlarını boşa çıkaracak bir performansı yeterince geliştiremedi. Fakat başarısız olup altında da kalmadı. Gerektiğinden daha fazla zamana ve enerjiye mal olsa da toparlanmasını bildi. Yeniden yapılanma süreci toparlanmada olumlu bir rol oynadı. Şimdi mayıstaki seçim sürecinden oldukça farklı bir durum vardır. Altılı masa dağılmış ve Tayyip Erdoğan en önemli dayanaklarından birini kaybetmiş durumdadır. Tayyip Erdoğan’ın durumunu şuna benzetebiliriz; Koltuğundaki değnekler onu ayakta tutmaya yetmeyince değneklerden birini fırlatmış ve merdivene tutunarak ayakta durabilmiştir. Tayyip Erdoğan’ın iktidarı böyle bir durumdadır. Bundan dolayı vaziyetinden memnun değildir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun gidişini kendisi için büyük bir kayıp olarak görmektedir. Çünkü onun yokluğunda adım atması ve ilerlemesi çok zordur. Şimdilik topal ördek misali Devlet Bahçeli’ye dayanarak ayakta durmaya çalışıyor. Fakat bu doğrulmasına ve adım atıp yürümesine yetmiyor. Doğrulup yürüyebilmesi için bir ayağa daha ihtiyaç duyuyor. Bunu nasıl yapacağı, yeni CHP liderine aynı rolü oynatıp oynatamayacağı, yeni CHP liderinin böyle bir rolü oynayıp oynamayacağı henüz belli değildir. Fakat Devlet Bahçeli üzerinden yeni CHP liderine bir ayar verilmeye çalışıldığı, kendisine Kılıçdaroğlu rolünün oynatılmak istendiği görülebiliyor. Şeyh Sait tartışması üzerinden buna girişilmiştir. Devlet Bahçeli öyle bir basınç oluşturdu ki Özgür Özel sarf ettiği bir iki cümleden tövbe eder duruma geldi. İşte bu Kemal Kılıçdaroğlu olmaya giden yoldur. Fakat yeni CHP liderinin bu yola girdiğini ve burada yürüyeceğini söylemek için henüz erkendir. Böyle olup olmayacağına kendileri karar verirler. Fakat eğer yeni CHP lideri ikinci bir Kemal Kılıçdaroğlu olursa ömrü sabık genel başkanın onda biri kadar bile olamayacaktır. Çünkü ne içeride ne de dışarıda durumlar eskisi gibidir.
Artık AKP-MHP iktidarının yürüttüğü siyasetin Türkiye’yi bulunduğu yerden daha iyi bir yere götürmesi mümkün değildir. AKP-MHP’nin kurduğu sistem içeride tıkanmıştır. İçte yapılan kimi oynamalarla bu tıkanıklığı aşmak mümkün görünmemektedir. Şimdi bazı kişi ve çevreler mafya, çete, fenomen diye derdest edilerek bu yapılmaya çalışılıyor. Fakat atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiştir. Fenomen denilen kişiler Tayyip Erdoğan ailesinin ve çevresinin paralarını aklayanlardır. Teşhir edilip hedeflenen mafya ve çeteler de öyle. Eskiden olsaydı bu türden sahte operasyonlarla belki yeni bir algı yaratılabilir ve devletin resmi siyaseti etrafında toplumun kenetlenmesi sağlanabilirdi. Fakat şimdi resmi siyaset eskisi gibi işlemiyor. Dışarıdaki gelişmeler hiç de Türkiye’nin bugüne kadar izlediği siyasetin ve gerçekleşmesini istediği hedeflerin lehinde değildir. AKP-MHP iktidarı politikasını tümüyle Kürt karşıtı bir çizgide geliştirdi. Tüm denklemleri buna uyarlamaya ya da bu politikayı her denkleme uyarlamaya çalıştı. Kürtlerin özgürlüğünü ve varlığını güçlendirecek gelişmeleri engellemek ve Kürtlere karşı dışarıdan daha fazla destek almak için türlü siyasi ilişkilere girişti. DAİŞ’le, İhvan’la ilişkilerden Rusya’yla, Çin’le oynaşmaya kadar birçok yolu aynı anda yürüdü. Tüm bunları NATO üyesi olmasının ve ABD desteğinin kendisine sağladığı avantajla yapabildi. Türkiye’nin içini de buna göre değiştirdi. Deyim yerindeyse altını üstüne getirdi. Laik devlet ve toplum sisteminden eser bırakılmadı. Türk-İslam sentezi ideolojisiyle her şey yeniden oluşturuldu. Artık devletin yeniden dizaynı tamamlanmıştır. Şimdi yapılmak istenen toplumun da tümüyle buna çekilmesidir. Bu da tarikatlarla yapılmak isteniyor. Milli eğitim bakanlığı tarikatlarla protokol yapıyoruz deyince kendilerini Kemalist, ilerici, cumhuriyetçi olarak tanımlayanlar buna tepki gösterip gücendiler; fakat bir daha belirteyim, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiştir. Ortada eskinin devleti, eğitimi, ordusu ve toplumu yoktur. Tüm bunlar olmamış gibi, yokmuş gibi küçük burjuva duygulanımlarına girmeye gerek yoktur. Bakanlık sadece yapılanı ilan etmekle kalmamış, tarikatlar olmazsa Kürt soykırımını sürdüremeyiz diyerek neden bunun yapıldığını da bizzat kendisi ifşa etmiştir. Bu her şeyi açıklamakta ve özetlemektedir. Boşuna Kürt sorunu Türkiye’nin en temel sorunudur denilmemiştir. Türkiye’nin en temel sorunu Türkiye’nin en temel gerçeği demektir. Yani Türkiye’de her şey bu gerçeğe göre oluyor anlamına gelmektedir. Bu gerçeği yok etmeye çalışmak tüm gerçekliği yok etmek anlamına gelir. Bu da Türkiye’nin yok edilmesi anlamına geliyor. Kürtler olmadan Türkiye diye bir şey olamaz. Ne yazık ki ulus-devletçi zihniyet yüz yıl boyunca bu apaçık gerçeği anlamayı kabul etmedi. Bunu kabul etmediği için de Türkiye’nin altını üstüne getirmeye razı oldu.
Bazıları istiyor ki hem Kürtler olmasın hem de cumhuriyet olsun. Fakat görüldüğü gibi bu mümkün değildir. Cumhuriyetin olması için Kürtlerin de olması gerekiyor. Kürtler olmasın denirse Türkiye’nin alacağı hal bu olur. Bazıları buna razıdır ve bunun olmasını istiyor. İşte Devlet Bahçeli’nin, MHP’nin yaptığı budur. Kimse Devlet Bahçeli’nin Şeyh Sait için sarf ettiği ağır laflara aldanmasın. Devlet Bahçeli Tayyip Erdoğan için yeni ayarlamalar yapmaya çalışıyor. Son derece ince bir politika söz konusudur. Bir taraftan Hüdapar Şeyh Sait’in savunucusu olarak ortaya çıkarılıyor. Diğer taraftan Kürtlüğün düşmanı olduğu tüm Kürtler tarafından bilinen MHP lideri Devlet Bahçeli Şeyh Sait’e saldırtılarak böylece Kürtlerin yönü Hüdapar’a verilmiş oluyor. Eski içişleri bakanı Süleyman Soylu Hüdapar için boşuna devlet projesi dememişti. Kesinlikle son derece ince bir politikayla bu proje işletilmeye çalışıyor. Fakat Şeyh Sait tartışması üzerinden bu projenin nasıl işletildiği yeterince görülmedi ve üzerinde durulmadı. Demokratik siyasetin, demokratik basın ve medyanın bunu yapması, çelişik durumu açığa çıkarması gerekirdi. Şeyh Sait tartışması üzerinden iki ayrı yerde duruyor gibi gözüken Devlet Bahçeli MHP’si ile Hüdapar ittifak halindedir. Birlikte seçime giriyorlar. El ele tutuşup selam duruyorlar. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu denmez mi hiç? Ne gariptir ki pek denilmedi. İşe başka açılardan bakıp eleştiriler yapıldı; fakat meselenin özü görülemedi. Halbuki ortada büyük bir sahtekârlık ve oyun vardır. Esas olarak bunu görüp bozmak, teşhir edip gerçeğini ortaya çıkarmak gerekirdi ve gerekiyor. Eğer bu yapılabilirse yeni Osmanlı oyunları da boşa çıkarılmış olacaktır.
Son olarak daha sonra üzerinde durmak üzere şunu belirtip bitireyim. Dışarıdaki gelişmeler AKP-MHP’nin umduğu gibi olmadı. Hindistan’daki toplantıda şekillenen yeni enerji ve ticaret yolu projesinden Türkiye dışlandı. Türkiye bu hattın geçtiği alanın dışında tutuldu. AKP-MHP iktidarı bunun olmaması için birçok plan proje yaptı. Ama neticede alternatif bir şey geliştiremedi ve şimdiki sonuç ortaya çıktı. Bunun böyle olmasında, yani Türkiye’nin yeni enerji ve ticaret yolunun dışında kalmasında da Kürt karşıtı politikalar belirleyici olmuştur. AKP-MHP’nin işini asıl zorlayan ve zorlaştıracak olan işte şu an ortaya çıkan bölge ve dünya gerçeğidir. Bu durum olmasaydı, AKP-MHP’nin işleyen bir siyaseti olsaydı, içeride alicengiz oyunlarıyla ayakta kalmanın ve Türkiye’yi eskisi gibi yönetmenin yollarını bulabilirdi. Fakat dışarıda durum böyleyken sadece içerideki ayarlamalarla işi götürmek pek kolay olmayacak. Bu başta demokratik siyasete ve gerçekten de AKP-MHP zihniyetine, ideolojisine, geliştirmek istediği sisteme karşı olan herkes için önemli bir fırsat anlamına gelmektedir.