İkinci Dünya Savaşı bir emperyalist savaş olarak başladı. Hitler 14 Haziran 1941 yılında Sovyetler Birliği’ne saldırdığı gün, savaşın karakteri değişti. İlk ölen Sovyet askeri ile birlikte… Artık savaş Sovyet halkı için “anayurt savaşı”, dünya halkları için “faşizme karşı savaş” oldu.
İsrail-Hamas savaşı, Siyonistlerle Müslüman Kardeşler arasında bir savaş olarak başladı. Ne zaman insanlığa karşı bir savaşa dönüştü? İsrail’in bir hastahaneyi bombalamasıyla birlikte mi? İlk Filistinli çocuğun öldüğü gün mü? Savaş soykırım savaşına dönüştüğü zaman mı?
Belki hepsi…
Ama ben bu savaşın “insanlığa karşı” bir savaşa dönüştüğü sembolik günü 3 Aralık 2023 günü olarak hatırlayacağım.
Gazzeli şair Refaat Alareer o gün ablası, kızkardeşi, kızkardeşinin dört çocuğu ile birlikte bir apartmana atılan bomba ile hayatını kaybetti.
Rafaat kadınlar ve çocuklarla birlikte ölümünden bir gün önce, yayınlanır yayınlanmaz 30 milyon insanın izlediği şu şiiri yazmıştı:
“İlla ölmem gerekiyorsa, sen yaşamalısın…
Hikayemi anlatmak için…
Eşyalarımı satıp bir parça kumaş ile uzun kuyruklu ve beyaz tüller satın almak için…
Gazze’de, bir yerde bir çocuk, cennetin gözlerinin içine bakarken,
Kendi aile efradına, hatta kendisine bile veda etmeden giden babasını beklerken,
uçurtmayı görür…
Senin bana yaptığın uçurtmayı,
Yükseklerde uçarken,
Ve bir an için bir meleğin orada olduğunu düşünür,
Ona sevgiyi geri getirmek için…
Eğer ölmem gerekiyorsa, umut getirsin,
Bir masal olsun bu uçurtma…”
Refaat Alareer tarafından yazılan bu şiir, Filistin halkının tüm insanlığa bıraktığı vasiyetnamedir.
Şimdi bütün ülkelerin çocukları gökyüzüne, Refaat’ın gömleğinden yapılmış milyonlarca uçurtma salmalı. Masum gözleriyle sonsuz maviliğin derinliğinde, beyaz bulutların arasından sızan güneş ışınlarını seyretmeli. Barış meleğinden öksüz kardeşlerinin babalarını, annelerini geri getirmesini dilemeli…
Gökyüzünü karartan ölüm uçaklarına, füzelerine, dronlarına karşı gökyüzü uçurtmalarla aydınlanmalı. Her yerde. Tüm dünyada, Türkiye’de, Kürdistan’da…
Vicdansız dünyada çocukların sonsuzlukta uçan uçurtmalarına, devlet denilen canavar saldırsa da, kuşlar, albatroslar, martılar, güvencinler, kargalar, kırlangıçlar, bülbüller ve serçeler, sonunda şahinler ve kartallar eşlik edecektir. Çocukların sevinçli haykırışlarına, kuş ordularının çığlıkları karışacaktır. Tankların homurtuları, makinalı tüfeklerin tarakaları, bombaların infilakları duyulmaz olacaktır.
Uçurtmasının peşinden koşan çocuk, Refaat’in şiiridir. Çocukluk insanın kaybedilmiş cenneti, büyüdükçe kirlettiği masumiyet evrenidir. Çocukluk, azap içinde kıvranan insanlığın cehennemine göklerden yağan yağmur tanecikleridir.
“Çocukları öldürmeyin efendiler.”
Şairleri de.
Çünkü şair kaç yaşında olursa olsun çocuktur.
Şair Bayram Balcı’nın şiiriyle kapayayım bu hazin “uçurtma” masalını:
“gözleri kuşlu çocuk
aklı yokuşlu çocuk
düşününce annesini
karnı acıkan çocuk
anar mısın beni de
yıldız takarken gökyüzüne
elleri karlı çocuk
yüreği dağlı çocuk
üşüyünce sokaklarda
şarkılar söyleyen çocuk
güler misin beni de
koşarken dünyanın üstüne”…