Onun kaderi sanki göç yollarına yazılmıştı. Müzikten kopmamak için hep göç etmek zorunda kaldı, önce Amed’den Dîlok’a, sonra İstanbul, Almanya, tekrar İstanbul, Bağdat, Hewlêr’e göç etmek zorunda kaldı. İzmir’de yaşama veda etti. Bir daha Amed’e dönmesine izin verilmedi
Hüseyin Kalkan
Eyşe Şan, sadece dili değil sesli de Kürtçe olan bir sanatçı idi. O Türkçe türkü ve şarkıları Kürtçe gibi okurdu. Buna herhalde Kürtçe bir gırtlağa sahip olmak diyorlar. Kürt müziğinin yasak olduğu yıllarda herkes gizli gizli onu dinledi. Ancak Şan radyolarda Türkçe şarkılar da okudu. Bu şarkılar sanki Kürtçe şarkılarmış gibi dinlendi.
Kim Eyşe Şan’ın yaşamı ile ilgili bir şeyler yazsa ya da anlatsa onun zor bir yaşamı olduğunu belirterek söze başlar. Eyşe Şan 1938’de Amed’de dünyaya geldi. Çok güzel bir sesi vardı. Sesi yanık, kor gibi, kızıl kadife olarak nitelendirildi. Herkes onun sesini duymak için elinden geleni yapardı. Eyşe Şan devletin yanı sıra çevresinden de baskı gördü. Bu yüzden bütün yaşamı sürgünde geçti. Amed’den Dîlok’a, oradan İstanbul’a, Almanya’ya, Bağdat’a, Hewlêr’e ve en sonunda yaşamının sonlanacağı İzmir’e uzanan sürgün yıllarını yaşadı. Ölümünden sonra da üzerindeki baskı ve şiddet sona ermedi. 1996 yılında yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle İzmir’de yaşamını kaybeden Eyşe Şan’ın son isteği olan Amed’e gömülmesine izin verilmedi.
Dengbêj divanı baba evi
Eyşana Kurd, Eyşe Xan, Eyşana Eli olarak da tanınan, Qederê ve Dayikê gibi unutulmaz şarkılara da imza atan Eyşe Şan 1938 yılında Amed’de doğdu. Babası da dengbêjdi ve küçük yaşta müzikle tanıştı. Baba evinde kurulan dengbêj divanlarıyla yaşama gözlerini açtı denilebilir. Müziğe mevlitler söyleyerek başlar. Dokuz yaşında babasını yitiren Şan, çevresinin, kadınların şarkı söylemesine şiddetle karşı çıkması ve maruz kaldığı feodal baskılar nedeniyle genç yaşta Amed’den ayrılmak zorunda kalır. Dîlok’a yerleşen Şan, Kürtçe müziğin yasaklanması nedeni ile radyoda Türkçe şarkılar söylemeye başlar. İki yıl boyunca bunu sürdüren Şan, 1963 yılında o dönemde sanatın merkezi olan İstanbul’a göç etti. İstanbul’da Kürtçe ve Türkçe karışık parçalar okuduğu konserlerle ünlendi. ‘Ez Xezalim’ adlı parçası çok sevildi ve ünlendi. Kısa süre sonra çıkardığı Kürtçe-Türkçe ilk kaseti, onu tüm dünyanın tanımasına yol açtı. Ancak Eyşe Şan’ın tanınması, onun üzerindeki baskıları azaltmaz, bilakis arttırır. Kürtlere ve Kürtçe’ye yönelik yasakların ve tehditlerin en şiddetli dönemi olan bu yıllarda baskılara daha fazla dayanamayan Şan, Almanya’ya göç eder. Sürgünde sanatını sürdürmeye çalışan Şan, 18 aylık kızı Şahnaz’ı yitirir. Bu gurbet de Şan için bir yıkım olur. Bu dönemde yarattığı ‘Qederê’ adlı parça adeta yaşamının ve duygularının bir özetidir. Şan, Almanya’da geçirdiği bu dönemin ardından yeniden İstanbul’a döner. Üç çocuğu ile birlikte İstanbul’da yaşamaya başlar. Şan bu kez, Kürtçe söylediği şarkılar nedeniyle devletin baskı ve tehditleri ile karşılaşır. Bunun üzerine 1979 yılında Bağdat’a gider. Bağdat’ın Sesi Radyosu’nda Eyşana Elî adıyla sesini duyurmaya başlar, Bağdat, Musul, Hewlêr, Duhok’ta konserler verdi.
Sevgili ve yasak kent
Daha sonra tekrar Türkiye’ye dönerek, İzmir’de çocuklarıyla birlikte yaşamaya devam eden Şan, akrabalarının tehditleri nedeniyle doğduğu ve çok sevdiği Amed’e bir daha dönemez. Çünkü yakınlarına göre bir kadının, erkeklerin bulunduğu bir ortamda şarkı söylemesi büyük bir günahtır. Sadece annesi sahip çıkar Eyşe Şan’a. Ancak ananın desteği de barış için yeterli olmaz. Ölümünden önce son kez kızını görmek isteyen anneye akrabaları izin vermez. Öfke bununla da bitmez ve bu feodal zihniyet, Eyşe Şan’a, annesinin mezarını ziyaret etmesine izin vermez. Bu olay Eyşe Şan’ın hayatında büyük bir yara açar.
Kadınların çığlığı
Eyşe Şan, bu acısını, Kürdistanlıların belleğinde, müzik hafızasında derin izler bırakan ‘Dayikê’ şarkısıyla dillendirir. Eyşe Şan ‘Dayikê’ ile tüm annelerin yüreğinin sesi olmuştur. Kendi yaşamında tanık olduğu Kürtlerin acı ve baskı dolu yaşamını şarkılarında dillendiren Eyşe Şan, yine de bütün acılarını vakur bir şekilde karşılayacak ve şunları söyleyecektir: “Ezilmişlik, kendisiyle beraber büyük acı ve keder yaratır. Eğer bizim de özgür bir ülkemiz olsaydı, halkımız da kendi değerlerinin kıymetini bilirdi. Biz halkımızın ve ülkemizin ezilmişliğine feda olacağız…” Eyşe Şan’ın acı ve keder dolu yaşamı yakalandığı amansız kanser hastalığı nedeniyle 18 Aralık 1996 tarihinde İzmir’de son bulur. Doğduğu yer olan Amed’e gömülmeyi vasiyet etmiş olmasına rağmen, bu isteği yerine getirilmez.
Kışanak’ın sözü
Kürt siyasetinin gelişmesi ile birlikte üstü kapatılan ve unutulmaya terk edilen birçok mesele tekrar canlandırıldı. Üzerindeki ölü toprağı kaldırıldı ve Kürtlerin kültür dünyasına katıldı. Eyşe Şan için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Ölümünün 18. yılında Amed’de Aram Tigran Kent Konservatuarı Eyşe Şan için bir anma organize etti. Anmada Şan’ın bir döneme damga vuran parçaları seslendirildi. Eyşe Şan’ın kız Yasemin Şan ve oğlu Murat Şan bu etkinliğe katıldı. Dönemin Amed Belediye Eşbaşkanı olan Gültan Kışanak, Eyşe Şan’ın vasiyetini yerine getirmek için mezarının İzmir’den Amed’e getirileceğini açıkladı. Kayyım politikalarının devreye girmesi ile birlikte hem Eyşe Şan anmaları hem de mezarını Amed’e getirme projesi yarım kaldı.