1 Kasım Dünya Kobanî ile Dayanışma Günü’nün 4’üncü yıl dönümündeyiz. Demokrasi, barış ve özgürlük hayali kuran insanlık, 21 yüzyılda yaratılan karanlığa karşı gerçekleştirilen nefes nefese bir direnişe tanıklık etti.
Bu direniş ve sonrasında gerçekleşen özgürleşmesinin 4’üncü yıldönümünde Kobanî yeni saldırılarla karşı karşıya. Tarih tesadüfler üzerinden gelişmez; 1 Kasım’ın Dünya Kobanî günü ilan edilmesi de Kürtlere yönelik saldırı dalgalarının bu tarihe denk getirilmesi de rastlantı değil. IŞİD, Kürtler öncülüğünde gerçekleşen özgürlüğü tam da doğduğu yerlerden biri olan Kobanî’de boğulmak için görevlendirilen bir paravan örgüttü ve başaramadı. Dünya halkları, IŞİD’in yenileceğini anladığı anda büyük bir umutla harekete geçti ve Kobanî direnişini sahiplendi. IŞİD 26 Ocak 2015 tarihinde kendisi için sonun başlangıcı olacak bir hezimetle Kobanî’de yenildi.
O gün Kobanî’nin düşmesini dört gözle bekleyen ve bunu “Kobanî düştü düşecek” sözleriyle dile getirenler, verdikleri görevi yerine getirememiş olmasından dolayı IŞİD’e çok öfkeliler. O öfke ile IŞİD ile ittifaklarını bozsalar da IŞİD’den devşirilen grupları kanatlarının altına aldılar. IŞİD’in beceremediği görevi şimdi doğrudan onu görevlendiren güçler yerine getirmeye çalışıyor. O yüzden tam da Dünya Kobanî Günü’nde Kobanî’ye saldırıyorlar.
Kobanî sadece özgür Kürdün var olma mücadelesi değil, özgür insanlığın nefes aldığı, gelecek açısından umutlandığı bir direnişti ve şimdi bu umudu bitirmek bu nefes borusunu kesmek istiyorlar. 1 Kasım’da Kobanî’ye yönelik saldırıların başka bir anlamı yoktur.
Üstelik, bugün Kobanî’ye yönelik saldırılar, ilk saldırı değil. Dünya Kobanî Günü’nün ikinci yıl dönümünde yani 2016’da, Kobanî zaferini, halkların kurtuluş umudu gören HDP hedef alındı. 4 Kasım 2016 tarihinde HDP Eş Genel Başkanları, milletvekilleri siyasi bir darbe ile gözaltına alınıp tutuklandı. Bugün çoğu Kobanî’ye yönelik yaptığı açıklamalardan dolayı yargılanıyor. Bu açıdan yargılanan HDP’li seçilmişler şahsında IŞİD’e karşı elde edilen zafer ve kazanımlardır. Şimdi de 4’üncü yıl dönümünde saldırı dalgasının ikinci aşaması devreye girmiş durumda.
Bu saldırı dalgası içeride Kürt kesimlerinden destek almıştır ve ancak uluslararası bir onay kapsamında devreye girmiştir. ENKS’nin “Rojava’ya yönelik yeni bir plan kuruluyor” diyerek zil takıp göbek atarak anlattığı plan, Kürde yönelik saldırı ile hayata geçirilmeye çalışılıyor. Cevdet Yılmaz gibi isimlerin de ENKS’yi tamamlayan bir yerden Kobanî saldırılarına destek vermesi Kürdün tarihsel yarasının yeniden kanatılması ve Lozan Kürtlerinin yeniden devreye sokulmasıdır.
Bu saldırı iddia edildiği gibi sadece seçim süreciyle de ilgili değil. Elbette iktidar bunu içeride bir siyasi kazanıma dönüştürmeye çalışıyor. Ancak Efrin saldırıları 24 Haziran seçimlerinde AKP açısından çok büyük bir sayısal kazanım olmadı. Savaş siyaseti günlük politikayı inşa etme aracı değil, tarihsel bir iktidar kurma, yayılma siyasetinin bir parçasıdır. IŞİD’in Ortadoğu’ya ve Kobanî’ye yönelik saldırılarının motivasyonu “Halifelikti”, bugünkü saldırıların motivasyonlarında benzer bir devamlılık aramak gerek.
Saldırının günlük motivasyonu da milliyetçiliktir ve milliyetçilik yeşerdiği toprakların başına bela bir siyasal hastalıktır. Milliyetçilik köreltir, ahlaki yozlaşmayı, toplumsal aşınmaları beraberinde getirir. Dünyada milliyetçilik ve ırkçılık ile ihya olan, muradına eren herhangi bir topluluk yoktur, olamaz da. Milliyetçilik eninde sonunda adına hareket ettiği halkın da başına beladır. O açıdan Kobanî’ye yönelik saldırılara onay veren güçler Türkiye halklarının dostu olmadığına göre, bu plana ilk önce karşı çıkması gereken Türkiye halklarıdır.
Yapılması gereken Eşme Ruhu’na sahip çıkmaktır. Karşılıklı kılıçları kuşanmanın kimseye bir faydası olmayacaktır. Savaş sadece ve sadece silah şirketlerine kazandırır, kaybeden ise tarihsel olarak kader birliği etmiş halklar olur.