AKP’li Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak Enerji Bakanı olduğu 2016 yılında yürürlüğe sokulan “yaz saati” uygulamasına okullarına karanlıkta gitmek zorunda kalan başta öğrenciler olmak üzere tüm çalışanlar isyan ederken, bu uygulamayı iktidar ve enerji şirketleri dışında kimse desteklemiyor. Sorduğumuz soruya önden cevap verip devam edelim; Uygulamanın tek nedeni şirketleri beslemek!
Haklı karşı çıkışlara rağmen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, yaz saati uygulamasının yıl boyunca uygulanmasının daha faydalı olacağını belirterek, kış saatine geçilmeyeceğini ilan etti. Hemen hemen bütün dünyada yürürlükte olan yaz-kış saati uygulamasının nedeni, çocuklar okullarına karanlıkta gitmesinler diye değil enerji tasarrufu yapmak için uygulanıyor. Özellikle okuluna, işine giden yurttaşlar üstünde olumsuz birçok etkisi var, ancak biz bu konuya girmeyeceğiz ve uygulamanın asıl nedenine bakacağız.
Türkiye’de 105 bin 927 MW elektrik üretim kapasitesine ulaşıldığı TEİAŞ ve Enerji Bakanı tarafından duyurulurken, her 100 MW artışta TV ekranlarının karşısına çıkıp övünmekten geri durmuyorlar. Geçtiğimiz Ekim ayında övünülen kapasiteden kullanılan elektrik 27 bin MW civarında. Yani 106 bin MW olan kapasitenin sadece yüzde 25’i kullanılabilmiş. 2023 yılı Temmuz ve Ağustos aylarında yükselen elektrik kullanım kapasite ise yüzde 35’i geçemedi.
Türkiye’de 1973 yılından 2016 yılına kadar açıklanan verilere göre kış ve yaz saati uygulamasının enerji tasarrufuna katkı sağladığı açılanırken, 2016 yılında bunun tam tersi bir açıklama ile kış saati uygulamasından vazgeçilerek daha fazla tasarruf edileceği yalanı ile yaz saati uygulaması kalıcı hale getirildi. O dönem Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) yaptığı açıklama ile böyle bir tasarrufun olmadığını, aksine elektrik enerjisi kullanımında yüzde 6,5 düzeyinde artış olduğunu açıklandı.
EMO’nun 2016’da belirlediği yüzde 6,5 artış bugün epeyce aşılmış olmasına karşın, yüzde 6,5 artış oranı üzerinden cebimizden ne kadar paranın çalındığına bakalım. Bugün sıradan 4 kişilik bir ailenin ortalama aylık elektrik tüketimi 230 kWh civarında (230 kW aşılırsa ücret katlanıyor). TÜİK verilerine göre Türkiye’de 19 milyon küsur hane var.
Bu 19 milyon hanenin aylık toplam elektrik tüketimi 230 kW üzerinden 4 milyar 370 milyon kWh. 2023 yılı en düşük kademe olan yani 230 kW’a kadar elektrik kWh ücreti 1 lira 73 kuruş. Buna göre 19 milyon hanenin toplam elektrik bedeli 7 milyar 560 milyon 100 bin TL oluyor. EMO’nun 2016’da belirlediği yüzde 6,5 artışa göre yaz saati uygulaması nedeniyle bu durumda cebimizden 491 milyon 406 bin 500 TL çalındığı ortaya çıkıyor. Bu rakamın en düşük seviyede ulaştığımız rakam olduğunu yine hatırlatalım.
491 milyon lira halkın cebinden alınıp şirketlere taşınırken, bu rakama yakın bir para ise halkın ödediği vergilerden enerji şirketlerine aktarılıyor. TEİAŞ’ın ‘piyasa şartlarında çalışması zorlaştığı’ iddiasıyla elektrik santrallerine her ay kapasite desteği adı altında yüz milyonlarca para ödeniyor. Neymiş, ‘piyasa şartlarından dolayı’ imiş! Bu nasıl bir akıl diyemeyeceğim, çünkü çok akıllılar. Fıtratları gereği, 7500 TL emekli maaşı ve 11 bin TL asgari ücret ile ‘piyasa şartlarında’ açlığa mahkûm edilen halk elbette gündemlerinde yok.
AKP, Türkiye’nin ihtiyacı olan enerji üretimlerini çok aşan bir üretime yol verirken temel yönelimi, oluşturulan havuz şirketlerine birikim alanı açmaktı. Bu birikim yolunu açarken halktan toplanan vergiler ve alınan dış borçların aktarılması yoluyla enerji işine hızla girdi. İktidara geldikleri dönemdeki dış borç stokunu 10 kat aşan borç batağına saplanılmış durumda. Bu alınan borçlarla sermaye kesimleri beslenirken halk ise her geçen gün daha da büyük bir yoksulluğa gömülmüş halde.
Kapitalizmin olmazsa olmazı enerji her biçimiyle karşımıza çıkıyor. Bazen nükleer santral, termik santral, HES, rüzgâr, güneş ve bazen de biokütle enerji santralleri, katı atık yakma ve enerji üretim tesisleri adı altında birçok biçimi ile karşılaşıyoruz. İktidarın ifadesiyle, ‘Ülkemizin enerji ihtiyacı var’ söylemi, gerçekte hangi sınıfın çıkarlarına ve ihtiyaçlarına karşılık geliyor? Buna yanıt vermek zorundayız. 2016 yılından beri bu soyguna işaret etmeye çalışırken, maalesef yeterli farkındalığı ortaya çıkaramadık.
İktidar ithal ve yerli kömürle enerji üreten termik santrallere, doğalgaz çevrim santrallerine ve HES’lere kapasite bedeli adı altında her ay ortalama 400-500 milyon lira ödeme yaparken, açıklanan en son Ekim ayı ödemesi 411 milyon lira oldu. İktidar bunun nedeni olarak bu santralleri sistemde tutmak olduğunu belirtiyor. Enerji üretimi yapmak için kurulan santraller niçin sistem dışına çıksın ki? Bunun elbette bir nedeni var çünkü tüm santraller kapasiteleri kadar üretim yapmaları halinde çok büyük bir enerji fazlası ortaya çıkmaktadır.
Herhangi bir şirket satamayacağı enerjiyi niçin üretsin? Ya da iktidar hangi saikle kullanılamayacak kapasitede enerji santraline yol verir? Avrupa’ya enerji satma hayali pompalanarak girişilen bu yüksek kapasite içinden çıkılmaz bir soruna dönüşürken, şirketlerde rıza oluşturmak isteyen AKP, 2016’da yaz saatini kalıcı hale getirerek şirketlere nefes aldırırken, şirketlere yetmeyen bu nefes yeni nefes yollarıyla elektrik fiyatları yükseltmiş ve nihayetinde şirketlerin üretmedikleri enerjinin bedeli ödemeye başlanmıştır.
Başlıkta sorduğumuz soruya tekrar yanıt verelim; Fıtratı sermayeye hizmet olan AKP köprü, otoyol, şehir hastaneleri, havalimanları vb. uygulamalarla sermayeye servet aktarıyor. Elektrikte de aynı süreç yaşanırken, maalesef bu konu yeterince gündeme gelmiyor, getirilmiyor!