Kobanê Davası’nda savunmasını sürdüren DBP eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, ‘Demokratik özerklik, yerel demokrasi tartışıyoruz ve siz bunu önümüze suç olarak koyuyorsunuz ama bugün dünya bu sistemi konuşuyor. Demokratik özerklik Kürt sorununu çözecektir’ dedi
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşılık 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davası’nın 45’inci duruşması, Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye devam etti.
Bugün ki duruşma da Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel’in savunması ile devam etti.
Türkiye’de Kürt sorununun çözülmeden demokratikleşmenin mümkün olmadığını belirten Tuncel, “Bugün Kürtlerle yan yana gelmek dahi problem” diyerek bugünkü savunmasını bunun üzerine yapacağını söyledi.
İngiltere’nin bugünkü Orta Doğu sorunda tarihsel olarak başrol gösterdiğini ve tarihsel sürece değinen Tuncel, “Ortadoğu’da Kürtlerin ve Kürdistan coğrafyasının stratejik önemi vardır. Bunu Türkiye ve bütün dünya biliyor. Bugün Orta Doğu’da bir Kürt sorunu varsa, bunda tarihsel rol oynayan İngiltere’dir. İsyanların başını İngiltere çekmiştir. Bugün kurulan Türkiye’de rolü vardır. İngiltere, İsrail, ABD hegemonyasının üçlü koalisyonunun Türkiye üzerinde baskı rolü ortadadır” dedi.
‘OHAL koşullarında bağımsız yargılama olamaz’
Tuncel, mahkemenin müşteki olan AKP iktidarının tarafını tuttuğunu söyleyerek, “Bu dava yeni bir dava değil, tarihteki anti-Kürt davalarından biridir. Mahkemeniz bu doğrultuda kurulmuştur. Mahkemeniz, AİHM kararlarını, siyasi parti kararlarını yok saymış ve hukuksuz hareket etmiştir” dedi.
Tuncel savunmasına şöyle devam etti:
“Esas amaç maddi gerçeği ortaya çıkarmak değil, gerçeğin gizlenmesi, siyasi iktidarın Kürt düşmanı politikalarının sürdürülmesi, AKP’nin aklanmasıdır. AKP’nin davaya taraf olması mahkemeyi hukuksuz kılmaktadır ve mahkemeniz müştekinin bir tarafıdır. Heyetin uygulamalarından da bu bellidir. Kullanılan yöntem ve usul, esas uygulamalar çok önemlidir. Türkiye’deki hukuk sisteminde esas olan tutuksuz yargılama iken siz kullandığınız yöntemle özgürlüğümüzü elimizden aldınız. Hedefiniz toplumsal barış ve demokratik ilkelerin uygulanması mı yoksa barış, adalet, kadın hakları, anti-kapitalist yaşam için mücadele edenleri iktidarın yolunun önünden çekmek midir?
Bu davanın kumpas olduğu her aşamada ortaya çıkmıştır. 15 Temmuz bahane edilerek Türkiye uzun süredir OHAL ile yönetilmektedir. Delilleri araştırmadan davayı yönetmek bir polis devleti olduğunuzu tekrar ortaya koyan bir göstergedir. OHAL koşullarında bir bağımsız-adil yargılama söz konusu olamaz, ki Kürtler için davalar hep böyle yürütülmüştür. Tutuklu yargılanmamızı kim istiyor siyasi iktidar istiyor, tutukluluk süresi bitmesine rağmen hala kurala uymuyorsunuz ve tahliye etmiyorsunuz. HDP’lilerin dışarı çıkmaması gerekiyor bütün amacınız budur. Bu ısrarın başka anlamı var mı, yok. Yasalar Kürtlerin yasal haklarını korumak şöyle dursun, anayasal haklarını kullandıkları için tehdit altında bırakılıyor, tutuklanıyorlar.”
Gezi Davası’nda da, Şebnem Korur Fincancı ve Can Atalay davasında da durumun farklı olmadığını söyleyen Tuncel, “Kim muhalif ise tutuklanıyor. Türkiye mahkemelerinde yapılan yargılamalar hukuki değil, iktidarın çıkarlarını korumak için yapılmaktadır. Bu davada yer alan ‘dosyalardaki sanıkların yargılanması gerekiyor’ beyanı dahi maddi gerçekliğin ortaya çıkarılmasının hedeflenmediği ve adil yargılamanın önünde engel oluşturulduğunu gösteriyor” dedi.
‘Hukuk iktidarı koruma biçimine dönüştürülmüştür’
Tuncel, ilk hukuk düzeninin sermayenin korunması için inşa edildiğini belirterek, “Bugüne kadar ezilenlerin ve kadınların tarihi yazılmamış, egemenlerin tarihi yazılmıştır. Kapitalist sistemle birlikte bilim de güç ve sermayenin hizmetine sokulmuştur. Buradan hukuk fakülteleri de nasibini almıştır. Hukuk toplumu dizayn etme ve iktidar, sermaye koruma biçimine dönüştürülmüştür. Kanunlar karşı çıkarılması imkansız hale getirilmiş ve iktidarı sürdürme aracına getirilmiştir. Çıkarlar söz konusu olduğunda yasalar uygulanmayabilir, tıpkı sizin yaptığınız gibi bir hal almıştır. Siyasi iktidar ve onun küçük ortağının açıklamaları yasa yerine geçmekte ve bu doğrultuda insanlar gözaltına alınıp, tutuklanmaktadır. AYM ve temel hukuk kurumları anayasayı uygulamak yerine siyasi iktidarın atadığı kişiler tarafından verilen kararların merkezi olmuştur. İktidar bloğu AİHM kararları kendi çıkarlarına uygun ise uyguluyor. Sizin mahkemeniz de 37 insanın yaşamına mal olanları açığa çıkarmak yerine başka bir şeyin peşine düşmüştür: Kürt siyasetçileri yargılama” sözlerini kullandı.
‘Merkezileşmenin adı ölüm demek’
Tuncel, şöyle devam etti:
“Bugün Kürt halkına dayatılan özgürlük değil bunun önüne engel koymaktır. Özgür bir halk ve toplum olma olanakları elinden alınmaktadır. Özgürlük sadece Kürtlerin değil, Türklerin ve diğer halkların da sorunudur. Birlikte yaşadığımız toplumun, bireylerin özgürlüğü yoksa biz de özgür değiliz. Çoklu kimlik, bireylerin kendini içinde bulacağı bir yaşam örgütlemek ve inşa özgürlüktür. AKP insanlara kölelik dayatmakta ve Kürtlerin, ekolojinin, halkların iktidarın hedefinde olmasının temel sebebi budur. Tekçi otoriter, faşizan, Kürt düşmanı politikaları bu ülkeyi bölmektedir. Tek dil, tek, inanç, tek millete dayalı ulus devlet sistemi aşılmadığı sürece sorunlar çözülmeyecektir. Sömürgeleştirilip bağımlı hale getirilen bir çevre demokrasinin yapısını da belirlemiştir. Günümüzde hem ulus devlet hem kapitalist sistem toplumun ihtiyaçlarına cevap verememektedir. Dünyanın her yerinde mevcut sisteme yönelik bir değişim ve özgürlük, adalet arayışı var. Gerici faşist hareketlerin eğilim kazandığı bu dönemde, 14 Mayıs seçimlerinde toplumun değişim isteği de açığa çıkmıştır.
Demokraside sistemin önemi kadar, kuvvetler ayrılığı da çok önemlidir. Bugün yasama, yürütme, yargı iktidarın elinde toplanmıştır. Demokratik özerklik, yerel demokrasi tartışıyoruz ve siz bunu önümüze suç olarak koyuyorsunuz ama bugün dünya bu sistemi konuşuyor ve merkezileşmenin sorunlarını tartışıyor. Biz katılımın toplum için önemini savunuyor ve bunun Kürt Sorununun çözümünde de önemli rol oynadığını söylüyoruz. Biz açık açık her yerde bu tartışmaları yürüttük. Kadın sorununda, Kürt sorununda hayati bir sistemdir ama siz bizi ‘terörist’ olarak adlandırıyorsunuz. Biz böyle yönetmek istiyoruz. Bu kürsüde de bunu savunuyoruz. Programımızda da yazıyor, demokratik özerklik Kürt sorununu çözecektir. Halk kendi kararlarını verecek, merkez değil. Dünya bunu tartışıyor. Bunun için cezalandıracaksanız, buyurun cezalandırın biz bu programımızdan vazgeçmiyoruz. 6 Şubat depreminde merkezileşmenin sorunlarını gördük, Tayyip Erdoğan emir vermedi diye yardım gitmedi. Merkezileşmenin adı ölüm demek.”
‘Finans kapital ulus devlet üzerinden yükselirken, açlık, işsizlik ve kaotik düzen yaratıyor’
Kapitalizmin girdiği krize ve işçiler üzerindeki etkisinden bahseden Tuncel, “Finans kapitalizmin geldiği süreç toplumun çöküşüyle eş zamanlı ilerliyor. Bakın son zamanlarda kara para aklamalar, sarayın ağırladığı fenomenlerin tutuklanması bu yozlaşma ve çürümenin ürünüdür. İktidar insanları kullandıkları kadar kullanıp daha sonra kenara atmaktadır. Finans kapital ulus devlet üzerinden yükselirken, açlık, işsizlik ve kaotik bir düzeni yaratmaktadır. Dünya çapında kapitalizm bunalımı Türkiye’de kendini beyaz Türk faşizmi olarak ortaya koymuştur. Başta Kürt kimliği olmak üzere tüm hak ve özgürlük hareketlerine karşı komplocu beyaz Türk faşizmi gelişmiştir” diye konuştu.
‘Çözüm masasının devrilmesi AKP’nin politikaları sonucudur’
Tuncel, savunmasında ‘çözüm masasına dair şöyle konuştu:
“12 Eylül faşist askeri darbesi Türk-İslam-ulus devleti temel çıkış politikası olmuştur. AKP’nin ortaya çıkışı tesadüfi değildir. Bu eksende sürekli dilinden düşmeyen ‘yerli ve milli’ söylemi kendi tarihi gerçekliğini, ortaya çıkışını saklama sloganıdır. Türkçü, İslamcı ve tekçi merkezi politikası etrafında yükselmiştir. Sayın Öcalan ile görüşmeler sürerken ve Dolmabahçe mutabakatından sonra masanın devrilmesi de bu tekçi politikasıyla ilgilidir. Sayın Öcalan’ın barış için uğraştığını ve çözümden yana olduğunu daha öncede ortaya koymuştum. Bu barış talebinin kim tarafından bitirildiğini de belirtmiştim.”
Çözümü bitirmeye ilişkin çokça girişimler de olmuştu. Örneğin Sayın Öcalan çözüm sürecinde Paris’te üç devrimci kadın Sakine, Leyla ve Fidan’ın katledilmesini çözüm sürecini bitirmek olarak okumuştu ve Tayyip Erdoğan, Urfa’da ‘bunu FETÖCÜLER yaptı’ demişti. Buna rağmen çözüm süreci devam ettirildi ve diyalog sürdü, ta ki masa devrilene kadar. Süreci boğmak isteyen güç odakları ise açığa çıkarılmadı. AKP 2002’den bu yana süreci bozmak ve çöktürme planını uygulamak için hareket etmiştir. 2006 yılında Sayın Öcalan ile görüşmeler yapılsa da AKP’nin hedefin çözüm olmadığı ve Kürt siyasetini tasfiye etmek olduğu açığa çıktı. AKP ve uluslararası güçlerin çıkarına olmadığı için Kürt sorunu çözüme kavuşturulmamıştır ve bugün burada süren Kobanê Davası bunun sonuçlarından biridir. Çağdaş Kürt gerçekliğine karşı yürütülen 200 yıllık savaş bugün Cumhur İttifakı eliyle soykırımcı bir yöne doğru evirilmeye çalışılıyor.”
‘Mücadelenin olduğu yerde başarılı olamayacaklar’
Çöktürme planları, kayyım siyaseti, kapatma davası ve binbir emekle oluşturulan kurumların tasfiyesinin bu politikaların sonucu olduğunu belirten Tuncel, Kürt kimliğinin inkarının ve asimilasyon politikalarının istenilen sonucu vermediğini belirtti. Tuncel, “Kürtler bu politikalara karşı direniyor ve mücadele ediyor. Mücadele ve direnişin olduğu yerde AKP ve küçük ortağının başarılı olması mümkün değildir. Bu politikaların toplumu getireceği nokta, savaş ve çatışma ortamıdır. Kim ölümden yana kim yaşamdan yana, kim savaştan kim barıştan yana? Ne yapacaksınız 35-40 milyon insanı? Birlikte yaşayalım diyoruz parti kapatıyorsunuz, belediyelere el koyuyor, vekillerini tutukluyorsunuz. Ben buradan yine bir çağrı yapıyorum Ortadoğu’da yeni bir düzen kurulurken neden Kürt-Türk barışı ile girmiyoruz. Kürtler barışa hazır ama iktidarın bu faşist karakterinin değişmesi gerekiyor. Cumhuriyeti demokratikleştirmeyi talep ediyoruz. Mahkemeniz de bunu bir parçasıdır, alacağınız kararla bu düzene mi dahil olacaksınız yoksa savunmadan ve haklardan yana mı olacaksınız?” diye konuştu.
Verilen aranın ardından Tuncel’in savunması devam edecek.
Kaynak: JINNEWS