Linç kültürü otoriter rejimden gücünü alan korkakların kolektif saldırısı ile ortaya çıkar. Bu belirlemenin doğruluğu ülkemizde yüzlerce olay ve sonuçlarıyla test edilmiştir. Bu makalede altını bir kez daha çizmek istediğimiz ve hatırlattığımız yaşanmışlıkların ortadan kalkması yeni bir yaşamı kurma mücadelemizdeki inatçı duruşumuza bağlıdır.
Futbolda şiddet bu sefer “üstten” geldi! Ankaragücü Başkanı Faruk Koca, takımının Çaykur Rizespor ile oynadığı maçın bitiminde hakem Halil Umut Meler’i yumruklayarak, Türkiye’de şiddetin geldiği noktayı tüm ülkeye gösterdi.
Sporseverlerin canlı şahit olduğu olaydan sonra saldırıyı siyasiler dahil kınamayan kalmadı! Hal böyleyken hiçbir ilgili kendini halen konu ile sorumlu görmüyor!
“Münferit meydana gelen yumruklama olayı Türk futboluna zarar vermiştir” denilerek yapılan haber ve yönlendirmeler, aslında linç kültürünü meşrulaştırmaya, otoriter rejimi aklamaya yöneliktir. Bu sebeple olayların sonuçları üzerinden yapılan kınamalar bizim için hükümsüz niteliktedir.
Olayın birincil aktörü Fair Play Ödüllü Koca, “Bu ödülü almak bundan sonra atacağımız adımlarda bize daha fazla sorumluluk yüklüyor” ifadelerini kullanmışken aslında liyakatsizliğin sonucunun şiddete dönüşme potansiyelini ispatlıyor.
Tribünlerde beyaz Torosların tekerlek izleri!
Beş Mart günü, Bursaspor’a konuk olan Amedsporlu futbolcuların ve teknik heyetin kaldığı otele maçtan önceki gece havai fişek atıldı. Sonra da tribünlerde, 1990’larda faili meçhul cinayetlerle özdeşleşmiş beyaz Toros arabanın ve Yeşil lakaplı istihbaratçı Mahmut Yıldırım’ın pankartları açıldı. Katliam ve şiddet içeren mesaj vermek isteyenlerin bu cesareti nereden aldıklarını bilmeyen var mı?
Hak aramaya devlet baskısı devam!
Urfa’da çalıştıkları fabrikada karşılaştıkları baskı, tehdit ve işten çıkarmalara karşı iş bırakma eylemi başlatan Özak Tekstil işçilerinin eylemi devam ediyor; aynı zamanda devlet gücü ile hak arama mücadeleleri de bastırılmaya devam…
Emek hakkı arayışının devlet baskısıyla susturulma gayreti tekstil işçileri üzerinden devam ediyor.
Azmettiricileri biliyoruz!
İstanbul Sözleşmesi’nin kadın cinayetleri ile ilişkisini görmezden gelen, sözleşmeyi reddederek kadınların erkeklerce öldürülmelerine davetiye çıkaran otorite, cinayetlerde azmettirici rolü üstlenmiş olmuyor mu?
Unutmadık!
Hrant Dink’i öldüren Ogün Samast, cinayetten 16 yıl 10 ay sonra tahliye edildi. Rakel Dink’in 16 yıl önce, cinayetten sonra Samast’ı kastederek söylediği “Bir bebekten katil yaratan karanlık” sözü her şeyi net olarak anlatan, vurucu bir cümle olarak hafızalara kazınmıştır.
Hukuksuzluğun ve adaletsizliğin hedefi, cezasızlıktan güç alan siyasi yapılarla birlikte sistemli olarak tasarladıkları toplumu baskılamaktır. Bu, faşizmi kurumsallaştırmak isteyen rejimlerin başvurduğu bilinen bir yöntemdir. Çaykur Rizespor maçında hakem Halil Umut Meler’in yumruklaması, ardından tekmelenmesi gibi insanlıktan çıkmış ruh hallerini daha da izlemeye devam ederiz…
Yayında kontrolsüz yakalandılar
Bu kez canlı yayında kontrolsüz yakalandılar, çıplak gözle izlenildiler. Savunamıyorlar ve onların ifadesiyle söylemek gerekirse “sözde” kınamak zorundalar.
Olayın kamuoyunda yarattığı infialden sonra yumrukçu Başkan hastalandı!
Ve hastane önüne yönlendirilen, linç kültüründen beslenenlerin “eline sağlık başkan” haykırışlarını, kolluk kuvvetlerinin nazik güvenlik tedbirleri arasında başkanlarına demokratik! desteklerini sundukları gösteriyi izledik.
Sonuç?
Fenomenleri takip ederek büyüyen çocukların, paranın gücüne tanrı gibi inanan ailelerin evinde büyüyen, sabah-akşam sana iyi bir gelecek vermek için nelere katlanıyorum diyen ebeveynlerin milyonları bulduğu bir sistem içinde büyüyen çocukların akran zorbalıklarına tanıklık ediyoruz. Hakeme saldıran başkanların, kadınları öldüren erkeklerin, hak arayan işçilere saldıran kolluk kuvvetlerinin, mazlum halklara saldıran devletlerin güç savaşının dünyanın en normal şeyiymiş gibi algılanması ne kadar doğal olabilir?