2023 yılı, aynı zamanda Lozan Antlaşması’nın yüzüncü yılı, 2023 yılı TC’nin yüzüncü yılı. Bu iki tarihi gelişme iç içe gelişti.
Türkiye, Lozan Antlaşması’nı Kürt halkını yok sayma, inkara, asimilasyona ve imhaya tabi tutmada stratejik bir destek ve aynı zamanda yol haritası olarak gördü. O gün bu gündür yürüdüğü yol ve yürüttüğü siyaset ve devlet çizgisi de bu temeldedir.
Türkiye geçen tarihi süreç içinde Irak’ı, Suriye’yi ve İran’ı da kendi çizgisinde Kürt karşıtı çizgide tutmak için çok büyük bir çaba harcadı ve önemli oranda başarılı da oldu.
Bu devletler Türkiye’nin Kürt karşıtı politikasının mimarlığından hayli faydalandılar ve kendilerine örnek aldılar. Türkiye gibi Kürt halkına yönelik her türlü kötülüğü kendilerine hak saydılar.
Türkiye’nin Kürt karşıtı politikası sırf Ortadoğu ile sınırlı kalmadı. Türkiye aynı zamanda uluslararası alanda içine girdiği, dahil olduğu, ekonomik, siyasi, kültürel, diplomatik ve askeri platform ve angajmanların her türünde Kürt karşıtlığını hep dinamik tutma tutumunu sergiledi.
Türkiye Kürt halkının taleplerini, mücadelesini ve haklarını görünmez kılmak için elinden ne geldiyse yapmaktan bir an bile geri durmadı ve bu yönde vermediği taviz kalmadı.
Türkiye’de sık sık tekrarlanan bir nakarattır; ‘devlete devamlılık esastır.’ Devletin Kürt sorununda Kürtlere yönelik temel esası, esasın içeriği ve devamlılığı; Asimilasyonun sürekliliği, aşağılamanın sürekliliği, sürgünlerin sürekliği, Şark Islahat Planı’nın devamlılığı , hukuksuz yargılamaların devamlılığı; 1925 katliamı ve yargılamaları, 1938 katliamı ve yargılamaları, 12 Eylül 1980 faşist askeri cuntanın, faşist, ırkçı mahkemeleri ve işkenceleri. Devamlılık esasının diğer versiyonu ise; 1990’larda 4 bin civarında Kürt köyünün devlet güçleri tarafından yakılıp yıkılması ve milyonlarca insanın baskıyla, zorla göç ettirme uygulamaları ve devletin paramiliter güçleri tarafından binlerce insanın kaçırılıp infaz edilmesi.
1999’dan bu yana İmralı’da Sayın Öcalan’a yönelik sergilenen hukuksuzluk, sergilenen insanlık dışı muamele, sergilenen Kürt düşmanlığı ortada.
Yine Kobanê davasında sergilenen hukuksuzluk, sergilenen yalanlar, yapılan manipülasyonların sınırı yok.
Başurê Kurdistan’a yönelik işgal saldırıları, Rojava’ya yönelik işgaller, Rojava’nın tüm altyapısına, üstyapısına ve toplumsal varlığına yönelik yapılan saldırılar.
Hakeza 2015’te Sur’da, Cizre’de, Şırnak’ta ve Gever’de sergilenen vahşet! Devletin ve AKP iktidarının Kürt halkına yönelik temel tasavvurunun en açık halidir.
Tarihin ve yüzyıllık tarihin diğer yüzünde ise Kürt halkının büyük mücadelesi var.
Kürt halkı sömürgecilerin kıyıcı uygulamalarına, hak gaspına, irade gaspına, kaderlerinin gaspına, tarihlerinin, kültürlerinin ve ülkesinin gaspına karşı ağır bedeller temelinde büyük bir mücadele verdi ve vermeye devam ediyor.
Sayın Öcalan’ın 1973 tarihinde yön veren çıkışının üzerinden yarım yüzyıllık bir zaman geçti. Sayın Öcalan öncülüğündeki çıkış tarihin ve Kürt halkının tarihinin en büyük mücadelesini, direnişini ortaya çıkardı.
Sayın Öcalan ortaya çıkarılan direnişi Kürt sorununun barışçıl ve demokratik temelde çözümüne zemin yaptı. Türkiye faşizmi o kadar kudurgan bir hal sergiliyor ki Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu demokratik çözüm siyasetini, Kürt sorununu barışçı temelde çözme yaklaşımını etkisizleştirmek için başvurmadığı saldırı, başvurmadığı kirli yol ve yöntem neredeyse kalmadı.
İmralı tecridi saldırı konseptinin en pervasız, en ahlaksız yanını oluşturuyor. Amaç Kürt sorununun barışçıl ve demokratik temelde çözümünü bertaraf etmek.
Kürt tarafı, Kürt siyaseti, Kürt sorununun demokratik çözümünü demokratik Türkiye siyasetinde ısrar ederken devlet ve AKP iktidarı çözümsüzlük politikasını sürdürme ısrarını en saldırgan haliyle sürdürmeye devam ediyor. İktidar cumhuriyetin yüzüncü yılında ne kadar çok Kürt öldürdüğü, Kürtlere ait mekanları, alt ve üstyapıyı yıktığı ile övünüyor. Ortaya koyduğu vizyon tamamen kategorik Kürt düşmanlığıdır.