Şu iyi ve kötü, güzel ve çirkin kavramları hemen hemen tüm dinlerde ve toplum yaşantısında vardır. Mesela Arap ve Yahudi dinlerinde Şeytan ile Cebrail, Kürtlerin milli dini olan Zerdüştlükle Ehremend ve Hürmüz gibi. Karl Marx’ın komünist dini de diyalektik üzerine kurulmuştur.
Kimi der ki, efendim eğer kötü, zor, çirkin ve zulüm olmasaydı, insanlar iyiyi, rahatı, güzeli ve merhameti nasıl anlayacaklardı? Ama ben bu fikirde değilim. Keşke birinci grup pislikler olmasaydı da, varsın anlamadan rahatı, güzeli, iyiyi ve şefkati yaşasaydık. Dinlere bakılırsa cennette kötülükler yok ama arada tüm insanlar rahat içinde yaşıyorlar. Yani şimdi anlıyoruz da elimize ne geçiyor? Tüm hayatımız boyunca biz Kürtler, Ehremend ve Şeytan’ın eline bırakılmışız, alem ise bizim Hürmüz ve Cebrail ile kol kola geziyor.
Bu durumdaki tersliğe Recaizade Ekrem Talu ve kendimi örnek göstermiştim. Bu yazımda da eski Yunan filozofu Eflatun ile yine ben garibanı mukayese edeceğim. Denilebilir ki, “Ulan Musa sen kim, Eflatun Cihan kim?” Ama olsun, ikimiz de insanız ya, hiç olmazsa insanlığımızla akraba oluyoruz. Hem ne diye bundan 2400 yıl önce yaşamış (MÖ 430-347) bir Yunanlı benden daha rahat yaşamış olsun? Ama oluyor işte. Anlaşılan yine Kürtlük yakamıza yapışıyor. Anlaşılan Kürt şairi Ehmedê Xanî de bu halimize şaşmış da Allah’a şu soruyu soruyor: “… Acaba Kürtler neden mahrum kalmışlar ve hepsi birden neden mahkûm olmuşlar?”
Vallahi nedenini ben de bilmiyorum. Ama herhalde diğer uluslar varlığın ve özgürlüğün kıymetini anlamasınlar diye, Allah, Kürtleri bu duruma kurban etmiş.
Bakın Eflatun Allah’ın kendine verdiği şu dört nimet için kendisinin borçlu ve müteşekkir olduğunu söylüyor. Nimetler şunlarmış: 1. Atinalı oluşu, 2. Hür oluşu, 3. Erkek oluşu, 4. Sokrat’ın devrinde yaşaması ve onun talebesi olması…
Allah günah yazmasın demek ben Allah’a borçlu değilim. Bakın neden: 1. Ben Türk uyruğu ve belalı Nusaybin’in Eski Mağara köyündenim, 2. 75 yıldır hür değilim, 3. Erkek de sayılmam, 4. Hocalarım da sözüm ona Ord. Prof. Sulhi Dönmezer ve Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’dur. Üstelik Başbakan Recep Peker’le Başbakan Akbulut arasındaki devr-i saadette yaşadım. Ve böylece dünya diyalektiğinde hep bana ve bize olumsuzluk düşüyor. Bu durumda kime şükredeyim bilmiyorum ki!
Gerek yurtiçinden ve gerek yurtdışından çokça yılbaşı tebriği aldım. Teker teker cevap yazma olanağım yok. Ben de tüm gönderenlerin hatta göndermek isteyenlerin de yeni yılını kutlar, gözlerinden öperim.
Herkes sağlığımı soruyor. Kimse endişe etmesin, kolay kolay ölmem.
——————-
26 Ocak 1991