9 Kasım 2023 günü İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Dairesi tarafından 2 yıllık bir sürede yapılan çalışmalarla hazırlanan, “Koru İstanbul Strateji Belgesi” tanıtım etkinliği düzenlenmişti. İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanı Gürkan Akgün’ün açıkladığı Strateji Belgesi’nde, “Yaşamsal öneme sahip İstanbul’un doğal ve kırsal alanları, büyük ölçekli projeler, kontrolsüz kentleşme, madencilik, turizm, sanayi, enerji yatırımları vb. tehdit ve tahrip unsurlarının baskısı altında günden güne yok olmaktadır” vurgularıyla İstanbul’un büyük bir saldırı altında olduğu ortaya kondu.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ise yaptığı açılış konuşmasında, Koru İstanbul projesinin İstanbul’un en önemli meselesi olduğunu belirterek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin imar artışları ve rant sağlamaya yönelik kararlar ile doğal ve kırsal alanların yok edilmesine müsaade etmeyen bir yönetim anlayışıyla hareket ettiklerini söyleyerek, İstanbulluları İstanbul’u koruma mücadelesine katılmaya davet etti.
İstanbul’da 140 ağaç ve çalı türü, 2 bin 200 bitki türü, 96 kelebek türü, 58 memeli tür, 352 kuş türü bulunduğu belgede yer alırken, 86 bin 884 hektar tarım alanı ile 240 bin 400 hektar ormanlık alan halen yaşayabilmekte. Ayrıca çeşitli koruma alanlarının (SİT vd.) toplam yüzölçümünün 73 bin 106 hektar olduğu, İstanbul’un su ihtiyacının ise yüzde 60’nın Kuzey Ormanları’ndan sağlandığı paylaşılan bilgiler arasında. Tüm bu yaşamsal unsurları tehdit ve tahrip eden 15 farklı unsurlar sunum bilgilerinde yer aldı.
Tahrip edilen doğal ve kırsal alanlar şöyle sıralanmış; İnşaat ve yapılaşma ile 22 bin 657 hektar, sanayi alanları 1934 hektar, enerji nakil hatları 8 bin 918 hektar, Kuzey Ormanları otoyol ile 1730 hektar, maden alanları 10 bin 656 hektar, hafriyat ve atık alanları 1240 hektar, İstanbul havalimanı 4 bin 925 hektar, rüzgar enerji santralleri 791 hektar, turizm ve reaksiyon alanları 4 bin 874 hektar, tarım alanına dönüştürülmüş ormanlık alanlar ise 31 bin 158 hektar. Son 10 yılda İstanbul’da toplam olarak 87 bin 445 hektar doğal ve kırsal alan tahrip edilmiş durumda.
Tahrip edilen alanların büyüklüğü can sıkıcı olmasına karşın tehditler ise çok daha büyük ölçeklerde. Bunlar ise; Yapılaşma tehdidi 177 bin 222 hektar, Kuzey Ormanları Otoyolu 196 bin 805 hektar, maden alanları 142 bin 304 hektar, hafriyat ve atık alanları 16 bin 903 hektar, metro projeleri 6 bin 100 hektar, Kanal İstanbul projesi 35 bin 657 hektar, rüzgar enerji santralleri 21 bin 266 hektar, baraj projeleri 4 bin 770 hektar, yüksek hızlı tren hattı 448,5 hektar, sanayi alanları 72 bin 249 hektar, enerji nakil hatları 89 bin 180 hektar. İstanbul’u tehdit eden alanların büyüklüğü ise 375 bin 735 hektarla bugüne kadar yağmalanmış alanlara rahmet okutacak düzeyde.
Bu tespitlerin tartışmaya muhtaç olmasına karşın, tehdit altındaki alanların büyüklüğüne bakınca sırtımızı asla dönemeyeceğimiz bir durum İstanbul’da yaşanmakta. CHP’nin yaptığı çağrılara genellikle pek dönüp bakmam. Ancak bu kez ortaya konan gerçekler ve bu gerçeklere dönük çözüm yaklaşımlarına dönüp bakmak bir yana, sahiplenilerek ilerletilmesi gereken bir yaklaşım olarak değerlendirilmeyi hak ediyor.
Dünyada kapitalizmin doğa yıkımları her geçen gün genişleyerek devam ederken, bu süreç Türkiye’de çok ileriden yaşanmakta. Ekonomik krizlerle at başı ilerleyen ekolojik krizin yaşamı geri dönülmez bir çöküşe taşımakta olduğu tartışılmaz bir durum. Strateji belgesinde ortaya serilen gerçekler tehdidin büyüklüğünü açıkça gösterirken, bu tehdidin çok yakın bir tehdit olduğu ise bir başka gerçek. AKP iktidarı rant odaklı kent ve çevre politikalarıyla sermaye kesimlerinin yağma yolunu genişleterek sürdürmekte.
Çıkardığı yasa ve yönetmeliklerle tüm yağma ve rantı merkeze taşıma adımları, belediyelerde yitirdiği iktidarın sonucunda gelişmekte. Çünkü her yönüyle çöküş içinde olan iktidarın yağmayı sürdürme koşullarının başkaca yolu kalmamış durumda. Büyükşehir Belediye Yasası’yla, kırsal alanların sermaye talanına daha hızlı biçimde eklemlenmesi uzun yıllar önce sağlandı. Kent merkezlerinde ise dar gelirli insanların mahallelerinden uzaklaştırılmasıyla sermaye kesimlerine yeni parseller açıldı.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ‘kentsel dönüşüm’ iddiasıyla planlar oluşturulup imar ruhsatları verirken, yeni çıkarılan afet kanunuyla birlikte ilan edilebilecek ‘rezerv alanlar’ ile yerel yönetimlerin yetkilerini tamamen elinden alıyor. Yasanın Meclis’ten geçmesinin hemen ertesi günü AKP’li Beyoğlu Belediyesi’nin muhtarlıklara yazı gönderip, aralarında rantı yüksek olan Cihangir, Asmalı Mescit, Gümüşsuyu gibi mahallelerin bulunduğu bölgelerde kentsel dönüşüm iddiasıyla saha çalışmalarının başlatılacağını duyurması, elinde tuttuğu ve gelecek yerel seçimde ele geçirmeyi planladığı belediyeler eliyle de yağamaya hızla girişeceği anlaşılmakta.
Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’nın kurulması ve belediyelerde olan pek çok yetkiyi devralması yağmanın nasıl işletileceğini gözler önüne sererken, bölgelerde Başkanlığın altında özel bölgeler oluşturulmanın ilk adımı ‘Marmara Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü’ oluşturularak atıldı. İktidarın ilk hedefi İstanbul’la birlikte tüm Marmara ve Trakya ve bu durum yaşamsal anlamda büyük bir tehdidin gelişeceğine işaret etmekte.
Diğer yandan, ‘Ulusal Su Kurulu’nun kurulmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararının Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesi dikkat çekici bir gelişme. Ayrıca geçen yıl çıkarılan ‘Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la satır aralarına yerleştirilmiş maddeyle tek karar verici Cumhurbaşkanı Erdoğan olmuştu. Bu durum yine Su Kurulu kurulma kararının satır aralarına gizlenmiş vurgularla yerel yönetimlerin su sorumluğunun merkezi hükümete devredileceğinin işaretlerini vermekte.
Bir diğer gelişme ise Tarım ve Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü’nün Kasım 2022’de İstanbul’da madencilik faaliyetlerini önemli ölçüde kısıtlayan kararının, geçtiğimiz Ekim ayında İstanbul 6. İdare Mahkemesi tarafından iptal edilmesi madenciliğin hızlanacağını göstermekte. Orman Genel Müdürlüğü tarafından alınan kararı yargıya taşıyan İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB), açtığı davayı kazanırken, İMİB’den “Söz konusu kararla birlikte İstanbul’da madencilik faaliyeti yapılabilmesi için gerekli olan orman izninin alınabilmesindeki engel ortadan kalkmıştır” ifadeleri sevinçlerini ortaya seriyordu.
Tüm bu gelişmeler Koru İstanbul Strateji Belgesi’nin önemini açığa çıkarırken, bu belgenin doğal yaşamı, işçi ve emekçi sınıfları savunan ve ranta karşı çıkan tüm kesimlerce tartışmaya açılarak sahiplenilmesi gerektiğini göstermektedir.