Yerel yönetime ‘kent uzlaşısı’yla seçimlere gitmeye hazırlanan HEDEP, halkla birlikte belirlenecek adayın seçildikten sonra da birlikte yönetmeyi hedefliyor
Hüseyin Kalkan
İstanbul Kongre Merkezi’nde 6 Aralık’ta gazetecilerle bir araya gelen Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Birçok sorunun sorulduğu toplantıda sorular daha çok HEDEP’in yerel seçimler stratejisi ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecride ilişkindi.
Birlikte belirle, birlikte yönet
HEDEP’in yerel seçimlerde her yerde aday çıkarma eğilimi ve aday belirleme sürecinde izlenecek “kent uzlaşısı” yöntemine ilişkin sorulan soruya cevap veren Bakırhan, 14 Mayıs’ta yapılan seçimlerden sonra yaptıkları halk toplantılarına vurgu yaptı. Bakırhan’ın açıklamalarında anladığımız kadarı ile ‘Kent uzlaşısı’ sadece bir aday belirleme yöntemi olarak belirlenmemiş, aynı zamanda bir belediyeyi yönetme yöntemi olması üzerinde de durulmuş. Birlikte belirlenecek aday, seçildiğinde birlikte yönetmeyi de taahhüt etmiş oluyor.
Bakırhan, bu konuyla ilgili şunları söyledi: “2015’ten beri tek taraflı bir şekilde muhalefeti destekleyen ve iktidara kaybettiren bir yöntem denendi. Siyasi bir partiyiz ağır sorunları çözme çabamız var. Yapacağımız ve atacağımız her adım bu sorunların çözümüne olanak ve zemin sağlamalı. 2019 seçimlerinde başarılı olduğumuz bir sonuç aldık. Türkiye’nin demokratikleşmesi için sorunların çözülmesi için şimdiye kadar tek taraflı muhalefeti destekleyen iktidara kaybettiren bir yöntemimiz vardı. Şimdi halkımızın da önerileri doğrultusunda yeni bir şey söylüyoruz. Artık sadece kazan kaybettir değil. Hem bölgede belediyelerimizi kazanmayı hem de batıda tabanımızın yaşadığı yerlerde temsil edilmesini istiyoruz. Tüm çabamız, çalışmamız bunun üzerinedir.”
Kent uzlaşısı ve seçimler
Bakırhan, kendi adayları ile seçime girme kararının MYK tarafından belirlendiğini ve Parti Meclisi’nde de kabul edildikten sonra hayata geçirileceğini belirtti. Bakırhan, bu pazarlıklara kapı aralamak için atılmış bir adımın olmadığını söyledi. Kent uzlaşısının siyasi partileri aşan, kentin en geniş toplumsal uzlaşını sağlamak olduğunu dile getiren Bakırhan, “Halkımız soruyor: Bu faşizan politikalar hakkında, oy verdiğimiz muhalefet ne düşünüyor, ne yapıyor? Sağcı bir iktidarı sağcı bir muhalefeti destekleyerek değiştirme gibi bir amacımız yok. Kentin en geniş toplumsal uzlaşısını sağlayan demokratik şeffaf belediyeciliği hayata geçirecek güç birliği arayışımız devam edecek. Bu çağrı herkesedir. Tek bir partiye çağrı yapmıyoruz. Kenti yönetecek demokratik değerlere ve ilkeler sahip çıkıp, saygı duyacak bu konuda uzlaştığımız herkese kapımız açıktır. Bu konuda işbirliğine uzlaşıya açık olan herkese kapımız açıktır” dedi.
‘İşbirliğine kapı aralıyoruz’
Kent uzlaşısı ile adayların belirleneceğini ve merkezden atama olmayacağını dile getiren Bakırhan, batıda kısa süre içinde ön seçim yapma imkanlarının olmadığını belirtti. Bakırhan batıdaki tutumlarını şöyle açıkladı: “Batıda iş birliğine ve güç birliğine kapı aralıyoruz. Burada başka bir şey olabilir. Kürt meselesi Türkiye’nin meselesidir. Yeni dönemde sürekli aynı şeyleri yapmak bizi de yoruyor. Bir kuşatma var ve bu sadece bizim sorunumuz değil. AKP’nin vaatlerine kanacak bir parti değiliz. Kuru, boş vaatlere kanacak bir doğrultuda strateji belirleyecek bir parti değiliz. Hükümet yeni anayasa tartışıyor. Ama sorunlar çözülecekse, Türkiye’nin temel sorunlarını masaya koyup konuşacaksa konuşur, tartışırız. Bu ülkenin bir gerçekliğiyiz. Ebedi ilelebet hükümete kapalı kalıp, CHP’ye mahkûm bir siyasi parti değiliz. Türkiye kazanacaksa demokrasi kazanacaksa görüşürüz, konuşuruz, her şeyi tartışırız. Yeni anayasa tartışmalarına katılabiliriz, düşüncelerimizi söyleriz. Türkiye’nin temel partilerinden birisi olarak seçimlerden bağımsız olarak her masada düşüncelerimizi konuşmaya varız. Bu işbirliği yapacağımız anlamına gelmiyor.”
Görüşme açıklaması
Geçtiğimiz günlerde HEDEP yetkilileri ile Adalet Bakanı arasında bir görüşmenin yapıldığı belirtilmişti. Tecrit ve hasta tutsakların durumunun görüşüldüğü buluşmadan sonra bazı basın organlarında görüşmenin yerel seçimlere ilişkin olduğu iddia edilmişti. Hatimoğulları, bu görüşmeye dair bir gazetecinin sorusu üzerine şunları söyledi: “Kapalı kapılar ardında herhangi bir siyasi parti ile yerel seçimlere dair görüşme yapılmadı şu ana kadar. Ama bu şu anlama da gelmiyor. Bizler demokratik bir zeminde ilkeleri konuşulmuş, kent uzlaşı ile sağlanmış olan kapılara açık olduğumuzu söylemiştik. Biz kapalı kapı ardında geçmiş dönemde de görüşme yapmadık. Tek adama kaşı bir tutum belirledik. Bizim bir araya gelerek yaptığımız bir protokol yok. En büyük eleştirimiz de kapalı kapılar ardında gerek iktidar olsun gerek muhalefet olsun protokol imzalayanlaradır. Bakanlıkla yapılan görüşmede cezaevleri sorunu görüşüldü. Şimdi de olmalı ve olacaktır bu tür görüşmeler. Bunları seçimle ilgili olarak okumamalı. Seçimle ilgili olanları biz zaten duyururuz.”
‘Öcalan sürece dahil edilmelidir’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride dair bir soruyu yanıtlan Bakırhan şunları belirtti: “Tecrit bu ülkenin bir gerçekliği. Partimizin bu konuda net bir tutumu var. Türkiye’nin temel sorunu Kürt sorunu ise ve yaşanan sorunların çözülmesi isteniyorsa bu tecridin kaldırılması gerekiyor. Sayın Öcalan çözüm sürecinde Türkiye toplumu için çok önemli düşünceler ortaya koydu. Demokratik ulus, demokratik cumhuriyet, eşit yaşam düşüncesi çok kıymetlidir. Maalesef o süreç rafa kaldırılınca Türkiye’de başka şeyler olmaya başladı. Yolsuzluklar, tek adam rejimi, açlık, yoksulluk dünya kadar sorun yaşanıyor. Bu sorunun çözülmesinin aslında Türkiye toplumuna ne kazandıracağı çok açıktır. Bu sorunun çözümünde çok önemli bir muhatap var. Çözüm iradesi var, çözmek istiyor. Bu iradenin 3 yıldır ailesi ile avukatlarıyla görüştürülmemesi Türkiye toplumu için olumsuzdur. Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve çözüm konusunda aktör olduğu da bilinerek sürece dahil edilmesi gerekiyor. Aksi halde yeni anayasa dedikleri şey tek adam rejiminin daha da kurumsallaştırılması olabilir. AKP anayasası olabilir. Yeni anayasa tartışmalarının olduğu bir süreçte Kürt sorunu tartışılmıyorsa, çözümün aktörü devreye sokulmayacaksa kuşkuyla bakılır. Nitekim uygulama da onu gösteriyor.
Açlık grevi vurgusu
Cezaevlerindeki açlık grevi toplumumuzun ayıbıdır. Dışarıda olanlar anti demokratik uygulamalar karşısında sesini çıkaramıyorsa, örgütlenemiyorsa, bu rejimi geriletemiyorsa bu cezaevindeki insanlara kalıyorsa, bizim yani demokratik muhalefetin oturup düşünmesi tartışması lazım. Önümüzdeki günlerde açlık grevlerinin bir daha olmaması için, toplumun bu konuda daha duyarlı olması için tutsakların özgürleşmesi için yoğun bir çabamızın olacağının bilinmesini istiyoruz. Bu konuda zaten duyarlıydık ama daha da önümüze koymamız gerekiyor.”
Protokol utanç belgesiydi
CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile imzaladığı protokolün ittifak ve işbirliğini nasıl etkileyeceğine dair soruyu yanıtlayan Bakırhan, belgenin bir utanç belgesi olduğunu vurguladı. Bakırhan şunları söyledi: “Halkımızda şöyle bir rahatsızlık var: Durduğumuz yer ne kadar dayanışıyor ne kadar yanımızda ve ikili hukuka karşı ne kadar itiraz ediyor. Acaba doğru yerde miyiz? Yaptığımız şey gerçekten Kürt sorununu çözmek için, Türkiye’nin demokratikleşmesi için, tecridin kaldırılması için, hasta tutsaklar için işe yarıyor mu sorusunu soruyor kendisine. Protokol sonrası bölgede ciddi bir rahatsızlık var. Kürd’ü reddeden devlet kodları ile hazırlanmış, yüzyıllık politikanın ikinci yüzyılda da devamı olan bir belgeden bahsediyoruz. Bunun rahatsızlık yaratmaması düşünülemez. İttifak politikalarımız, eksikliklerimiz, yetmezliklerimiz tartışıldı. Ama bizde seçim sonrası bir özeleştiri sürecine girdik. CHP’de seçim sonrası bu gelişti. Bu protokol bir utanç belgesidir. Bu protokolü unutmayacağız. Önümüzdeki dönemlerde yapacağımız işbirliği, güç birliği de bir kırgınlık yarattı ama engel değil tabi. Çözüme katkı sunacaksa, kayyımcı zihniyeti, tecridi kaldıracaksa demokratik katılımcı yeni bir anayasa olacaksa otururuz, konuşuruz. Bu ilkelerimizden taviz vereceğiz anlamına gelmiyor. Çözüme hizmet edecekse biz herkesle görüşürüz.”