Defterlerin dolaşıyor elden ele sevgili Jiyan, defterlerin, mektupların, çiçeklerin… Gül kokusu siniyor üstümüze okuduğumuz her cümleden sonra. Ama güller mahzun ve mevsim güz! Hayat sapsarı yapraklarda dökülüp savruluyor sensiz Jiyan. Lice’nin masaldan evleri yeniden yakılıyor teker teker. Kapkara dumanlar dünyayı ve kırmızı papuçlu çocukluğumuzu yutuyor.
Güz geldi Jiyan. Şehba’daki çadırlarda ve tüm sürgünlerde üşüyeceğiz belli. “Vurulmuşum / dağların kuytuluk bir boğazında / bir hayra yoranım çıkmaz” diyecek şair.
Uçurum yüklü cümlelerin dolaşıyor elden ele Jiyan. Cesur ve bilge bir çocuk olarak biri şehit biri tutsak olan iki sevgili ablanın arasında sonsuz bir akasya gibi yükseliyorsun. O akasya üç direnişçi kadın olarak dünyaya yayılıyor; bazen ışık, bazen özlem, bazen nar çiçekleri, bazen de özgürlük aşkı olarak. Liceli çocuklar peşinizden ayrılmıyor. Rüzgarlara verdiğin yüzünde çiğdem gülüşü, zambak ve yeşil badem kokusu eksik olmuyor. Simurg’un hediye ettiği kaleminle defterler dolduruyor, mektuplar yazıyor ve kuşlarla dört bir yana yolluyorsun. Soluksuz bir çocuksun Jiyan! Üç kadınlık bir yürüyüş. Güller kuşanmış bir Amazonsun Jiyan, üç kardeşlik bir efsane… Zap’tan topladığın çakıl taşlarıyla Sur’lara yerleşiyorsun, peşinde tüm asi ve onurlu çocuklar. Çocukluğun çıkıp işbaşı yapıyor her bir Sur Taşı’nın arkasında… Çocukluğunun kentinde seni kucaklayan çocukluğun. İkirciksiz ve berrak şarkılarına hayran kalıyor. Ayak seslerini duyuyorsun ablalarının, taş sokaklarda, kuytu küçelerde… Bir kırlangıç yuva kuruyor omzuna gitmeyesin diye bir yere. Gitmiyorsun zaten…
Defterlerin parmak uçlarımıza umut ve direncin mürekkebini bulaştırıyor Jiyan. Her bir cümlen yürekte papatya oluyor, binlerce papatya! Ama kimsenin fal açası yok. Çünkü sen çıkıp gelmeyeceksen neylesin fallar, papatyalar.
Yıldızlara göç eylemiş olanlara hep “ben de geleceğim” demişsin. Kelimelerin serçe telaşıyla kavuşmak istemekte önden gidenlere. Kelimelerin sözüne sadık, sana dost. Kelimelerin kalbimizde gül kurusu, güz şarkısı… “Geleceğim” dediğin tüm randevulara gitmiş olmanın onurlu huzuru var yüzünde. Defterlerinde, kıpır kıpır bir hayatın ateş böcekleri. Yılgınlık yok asla onlarda, umutsuzluk ve beyaz bayraklar da. Okurken soluk soluğa kaldık; vadilerden, öfkeli nehirlerden, uçurum çiçeklerinin bahar uykusuna yattığı zamanlardan gelen sesinle. Ah sen ne güzel, ne asilsin Jiyan. Tüm çocuklar özgür ve mutlu yaşasın diye uçurtma uçurduğun surlara gelsek, bizi de defterine yazar mısın?