Miskin yaz bitti çoktan. Şimdi sonbahar. Yeni bir imge arıyor şimdi bütün şairler. Ahmet Uysal gibi çıkarır sandıktan güz gömleğini:
“Güz gömleği giydi şiir-Hüzün sanıyor görenler-Açık kalmış bir düğmesi-Ki rüzgâr girsin diyedir-Cebinde yağmur kokusu-Bir tutam kurutulmuş ot-Yeni bir imge arıyor-Onunla, ince akan su-Bir kadın eli değmiştir-Belki de yıllar öncesi-Saklar durur unutamaz-O gömleği giydi şiir”
***
Sıcak yaz akşamlarının yerini serinliğin aldığı, yağmurların başladığı, sararmış yaprakların rüzgarda uçuştuğu mevsimin adıdır sonbahar. Turgut Uyar’ın dediği gibi bir şarkıda demlenir şair efkarı:
“Eylül toparlandı gitti işte-Ekim filan da gider bu gidişle…Gözlerimde bir yağmurlu gün başlar-Vakit ikindidir, mevsim sonbahar-Bir gülüş, bir mahzun bukle saçlarında-Bir eski çiçeği andırırsın yazdan-Ve bir şarkı başlar kahvelerin birinde-Bizi ömrümüzden alır götürür-Bir şarkı, faslı hicazdan.”
***
Sonbahar…Uçsuz bucaksız çağrışımıyla bir adıyla güz…Biraz daha hüzün katılmış adıyla hazan…Günler hazinleşir kimi dizelerde, veda faslına döner Yahya Kemal’de:
“Fânî ömür biter, bir uzun sonbahâr olur-Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, târümâr olur-Mevsim boyunca kendini hissettirir vedâ-Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ-Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir-Günler hazinleşir, geceler uhrevîleşir”
***
İlkbahar gibi cilveli, yaz gibi miskin değil, hesaplaşma mevsimidir sonbahar. Görmüş geçirmiş, tüm mevsimlerin muhasebesini yapmış bir bilge edasındadır, donanımlıdır sonbahar. Her kelamına itibar edilmelidir.En çok şairler konuşur bu mevsimde. Konuşma sırası Nazım Hikmet’indir:
“Çiçekli badem ağaçlarını unut.-Değmez, bu bahiste-Geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı-Islak saçlarını güneşte kurut-Olgun meyvelerin baygınlığıyla parıldasın-Nemli, ağır kızıltılar-Sevgilim, mevsim sonbahar.
***
Not alınacak çok şey var bu mevsimde. Hep ayrılıklar ya da bitişler mevsimi olarak adlandırılır bu mevsim..Oysa aynı zamanda bir başlangıç mevsimidir sonbahar. Ahmet Telli’deki gibi tutunmak gerek doğanın yelesinden:
“Heybendeki kır çiçekleri-bir yangındır güze doğru tutuşturur yüreğinde-uzak özlemlerin külünü-hiç beklemediğin bir anda-Güz gelip de yangın başlamadan-tutmalısın doğanın yelesinden-yüreğindeki seher yeli-varmalıdır sabah olmadan-gül bahçesine sevda hevengine.”
***
Naiftir, narindir kırılgandır sonbahar. Göç mevsimidir, gökyüzünde bulutlarla yarışta sanki sökün eden tüm kuşlar. Metin Altıok’un dizelerindeki gibi yüreği acıyla buruşturur:
“Sonbahar-ki acının değişmez dipnotudur-Sesinin solgun göğünde-Küçük bir yıldızla bir harfi tutuşturur.-Savrulur her yana kavruk kelimelerle,-Yüreğini acıyla buruşturur.-Bakışının pasıyla zırhlanan dünya,-Binlerce pıtrak yapıştırır yüzünün kumaşına-Sonbahar -ki doyumsuz bir aşkın sonudur.”
***
Bazen bir kitabın son sayfalarını okuyor gibiyizdir. Doğa soymuştur. Atmıştır üstündekileri. Sonbahar size bütün çıplaklığıyla gelir. Bir potada eritir zamanın tortularını Şükrü Erbaş’ın dizelerindeki gibi hüznün tüm koşulları emre amadedir:
“Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını -yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var -göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. -Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir -keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı-ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, -yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. -Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür hanım?”
***
Evet…Yaşanan yaşanmış, söylenen söylenmiştir. Şimdi yeni şeyler söylemek zamanıdır. Yeni baharlara varmak için tüm hüzünlerini sinesinde eritir sonbahar. Sanki hüzzam makamındadır bütün nağmeler ve bütün renkler…Biriktirdiğiniz onca rengi kullanmanın tam zamanıdır. Tuval boştur, herkes ezgisinin makamını kendi bulacak, kendi çizecek o yeni resmi.