1990’lı yılların başında, devletin kuruluş kodlarında var olan, Teşkilat-ı Mahsusa geleneği bir kez daha kendini göstermeye başladı. İnsan Hakları Derneği’nin 1990 yılı genel kurulunda Kürtçe bir konuşma yapan sevgili Vedat Aydın bir süre sonra tutuklandı, tahliye edildikten sonra da evinden gözaltına alınarak işkenceyle katledildi. Bu 90’lı yılların başında Teşkilat-ı Mahsusa’nın insanlık suçu oluşturan uygulamalarının da bir başlangıcıydı ve ardından korkunç günler başladı. Hemen hemen her ay onlarca insan öldürülüyordu ve bu insanların ortak özelliği Kürt olmalarıydı. Köyler basılıyor, yakılıyor, küçücük yaştaki çocuklar öldürülüyor ve insanlar gözaltında kaybediliyordu. Gerçekten akıl almaz bir süreç yaşanıyordu.
Bütün bu insan hakları ihlallerini, bizler İnsan Hakları Derneği üyeleri ve yöneticileri olarak her olaya anında ulaşarak raporlamaya çalışıyorduk. O kadar korkunç olaylarla karşılaşıyorduk ki…
Ve bu korkunç olayları toplum o kadar bilmiyordu ki buna hepimiz çok sinirleniyorduk. Haber olarak küçücük bir gazetede bile yer almayan, büyük insanlık suçlarına tanıklık ediyorduk. İşte Kürdistan’da işlenen bu büyük insanlık suçlarını haber yapmak üzere, bir gazete yayın hayatına başladı. 1992 yılında Özgür Gündem adı altında yayınlanan gazete, bölgede olan hak ihlallerini tüm dünyaya duyurmayı amaçlıyordu. Hepimiz çok heyecanlıydık. Çünkü gerçekten tanıklık ettiğimiz olayların büyüklüğü ve acılığı karşısında toplumun bu suskunluğu kabul edilemez bir durumdu. Özgür Gündem gazetesi yayınlandığı ilk günden itibaren avukatı olarak seve seve görev aldım. Özgür Gündem yayına başladı ve ardından gazeteye yönelik çok fazla saldırılar yaşandı. Birçok gazeteci öldürüldü, hatta bütün Kürtlerin sevgilisi olan Kürt bilgesi Musa Anter’in dahi canına kıydılar. Sadece gazeteciler değil, küçük yaştaki çocuklardan oluşan gazete dağıtımcıları bile katlediliyordu. Ancak Özgür Gündem, yayınlarına hiç durmadan devam ediyordu. Özgür Gündem gazetesi, 1994 yılının Nisan ayında kapatıldı, yerine Özgür Ülke gazetesi yayınlanmaya başladı. Aynı gelenek farklı bir isimle yayın hayatındaydı.
Tarih 2 Aralık 1994, Ayşe Zarakolu ve Ragıp Zarakolu’nun sahibi olduğu Belge Yayınları’nın yayın ofisi Cağaloğlu’nda Talas Han’da bulunuyordu. Ben de işlerimi bitirdikten sonra Ayşe ablanın yanına gider, Küçükyalı’da oturduğumuz için, her gün birlikte karşıya geçerdik. O gün yine onların ofisine gitmiştim. Karşı odaya, yeni insanlar gelmişlerdi. Ayşe abla “bu insanlar benim hiç hoşuma gitmedi” dedi. Gerçekten bize çok kötü bakıyorlardı, hatta nefretle bakıyorlardı diyebilirim. Duvarları deliyorlardı, sanki yeni taşınıyor havasındaydılar. Biz çok şüphelendik, buna rağmen iş çıkışı ofisten ayrıldık, karşıya geçtik. Sabaha karşı bir haber geldi, Özgür Ülke gazetesinin hem Kadırga’daki teknik binası hem de Cağaloğlu, Talas Han’ın en üst katında bulunan yeri bombalanmıştı. Bu adamların neden o gün orada olduklarını o zaman anladık, evet o adamlar bombayı yerleştiren kişilerdi.
Özgür Gündem bombalandığında Ersin Yıldız yaşamını yitirdi, 23 kişi de yaralandı. Yıllar sonra, Susurluk raporunda yani devletin kendi içinde hazırlattığı Susurluk raporunda Özgür Gündem’in bombalanması kararının, Milli Güvenlik Kurulu’nda alındığı yazılıydı. Bu bombalama olayının ardında gerçek bir araştırma yapılmadı, deliller toplanmadı, soruşturma doğru dürüst yürütülmedi. Çünkü faili belliydi. Faili belli olan tüm saldırılar gibi Özgür Gündem davası da büyük bir cezasızlıkla son bulmuştu.
Ancak Özgür Gündem ve onun yarattığı geleneğe karşı devlet aklı hiç değişmemişti. Her zaman Özgür Gündem’e ve özgür gazeteciliğe saldırı bu devletin planları içinde yer aldı. Gazete sürekli kapatılıyor, sürekli isim değiştiriyor ancak yazmaya, yayınlamaya devam ediyordu. Hiç vazgeçmedi özgür gazetecilik basın yayın hayatından, hiç vazgeçmedi…
Özgür Gündem denilince benim aklıma çok insan gelir ama en çok Musa Anter ve Burhan Karadeniz gelir. Öldürülen her gazeteci için, Musa Anter’in Maltepe’deki evinde çektiği acıya, defalarca şahit oldum. Özellikle Hüseyin Deniz çok yakından tanıdığı bir insandı ve Hüseyin Deniz’in ardından yazdığı “senin toprağını öpeyim Hüseyin” yazısı bugün gibi aklımdadır.
Mesela Burhan Karadeniz, gencecik yaşında vurdular onu. Yurtdışına gitti. MED TV ve ROJ TV zamanlarında defalarca bir araya geldik Burhan’la. Tekerlekli iskemlede yaşamını devam ettirdi. Onun o hüzünlü ama her zaman gülen gözleri bugün gibi aklımda. Sonunda yaşadıklarına dayanamayıp göçtü gitti bu dünyadan.
Özgür Gündem 2011 yılında ilk çıktığı günkü adıyla yayınlanmaya başladı. Bana o zaman; Dayanışma amacıyla yayın yönetmeni hanesine adınızı yazabilir miyiz? Diye sorduklarında hiç şüpheye düşmeden hemen kabul ettim. Çünkü benim Musa amcaya, Burhan Karadeniz’e, Hafız Akdemir’e bu yolda yaşamını yitirmiş tüm gazetecilere borcum olduğunu düşünüyordum.
Ama tabii ki en çok da Gurbetelli Ersöz’e. Gurbetelli, o zor zamanlarda bu gazetenin genel yayın yönetmeni olarak görev yapmış, birçok baskıya maruz kalmıştı. Bu nedenle hiç düşünmeden kabul ettiğim ve dayanışma amacıyla yerine getirdiğim Özgür Gündem Genel Yayın Yönetmenliği nedeniyle yazmadığım yazılardan şu anda hakkımda 26 yıl 9 ay hapis cezam var.
Özgür Gündem, yaşadığımız coğrafyada ifade özgürlüğüne yönelik baskıların “temsili” bir hali. Bu coğrafyada onun kadar baskı gören bir yayın organı olmadı. Bu nedenle de hepimizin özgür gazetecilik geleneğine sahip çıkmamız gerekiyor.