‘Taşra Üniversiteleri, AK Parti’nin Arka Kampüsü’ kitabının yazarı Tuğba Tekerek gazetemize konuştu: Akademik niteliği çok düşük olan ama AK Parti il başkanını tanıyan insanların kadrolara girebildiğini görüyoruz. Bir akademisyen şunu söylemişti.‘Sempozyum yapacağımız zaman baktığımız ilk şey bu AK Parti’yi rahatsız eder mi?’ Özgürlük olmayınca bilim olmaz, üniversite olmaz
Hüseyin Kalkan
AKP döneminde sayısız üniversite kuruldu. İller bir yana bu üniversitenin unsurları ilçelere kadar yayıldı. Gazeteci Tuğba Tekerek, AKP’nin bu akademi severliğinin nedenlerine araştırdı. 8 yıl süren bu çalışmanın sonuçlarını ‘Taşra Üniversiteleri AK Parti’nin Arka Kampüsü’ adlı kitabında topladı. Tekerek’in bu çalışması geçtiğimiz günlerde 47. Sedat Simavi Ödülleri’nde, sosyal bilimler dalında övgüye değer bulundu. Tekerek’le kitabına ve bu üniversitelerle dair konuştuk.
- Bu kitap fikri nasıl doğdu, neden böyle bir kitap yazma gereği duydunuz?
Sekiz yıl önce gazete için haberler yaparken, Anadolu’daki üniversitelerinden akademisyenleri aradığımda orada çok farklı durumlar olduğunu fark ettim. Biz gazeteciler genellikle İstanbul’a Ankara’ya kapanıyoruz. Ama gözden ırak yerlerde çok ciddi değişimler oluyor. Bunu fark ettiğimden ilk fırsatta bu konuya eğildim ve sonrasında bunu kitaplaştırdım.
- Bu üniversiteleri çok genel akademik kriterler bakımından üniversite sayabilir miyiz? Bilimsel ve akademik yeterliliklerine dair neler söyleyebilirsiniz?
Üniversite aslında bir ideal. Tam bir özgür ortam tam bir özerklik, aslında Türkiye’de de dünyada da pek çok üniversitede yok. Ama üniversitede nitelikli eğitime, kaliteli araştırmaya ulaşma gibi bir arzu, bir çaba olmalı. Bu baskın unsurlardan birisi olmalı. Ama Türkiye’de özellikle taşradaki üniversitelerde nitelikli eğitimin, uluslararası standartlarda araştırmanın öncelikler arasında çok çok geri sıralara atıldığını, üniversitenin başka amaçlar için araçsallaştırıldığını görüyoruz. Örneğin, Munzur Üniversitesi psikoloji bölümünde psikoloji doktorası yapmış öğretim üyesi yok. Buradan alınan eğitime ne kadar üniversite eğitimi diyebiliriz? Çok tartışmalı. Ya da Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi’nde bir uluslararası sempozyum düzenleniyor ama bu uluslararası sempozyumda çeviri yok. Buna ne kadar gerçek anlamda bir akademik etkinlik? Çok tartışmalı.
Birinci faktör ekonomik. İkincisi; AK Parti ile uyumlu bir şekilde açıklamalar yapacak profesörler yetiştirmek. Üçüncüsü ve belki en önemlisi dindar ve milliyetçi nesiller yetiştirmek. Kürt illerinde ise, Kürt gençlerini kontrol altında tutma vazifesi görüyor bu üniversiteler.
- AKP bu üniversitelerde ne bekliyor. Sizin araştırmalarınız bize ne söylüyor?
Önemli motivasyonlardan biri üniversitenin kurulduğu şehirde ekonomik hareketlilik yaratmak. Oradaki dolmuşçuya, cafe sahibine, ev sahibine bir gelir yaratmak. Ayrıca oradaki daha büyük sermaye sahiplerine bir kaynak aktarım merkezi olarak kullanmak üniversiteleri. Örneğin inşaat ihaleleri için, araç alımları için… Birinci faktör ekonomik. İkincisi; Türkiye’nin 81 ilinde AK Parti ile uyumlu bir şekilde açıklamalar yapacak, tırnak içinde entelektüeller, profesörler yetiştirmek. Akademik çalışmaların AK Parti gözüyle yapılacağı bir ortam yaratmak. Üçüncüsü ve belki en önemlisi, dindar ve milliyetçi nesiller yetiştirmek. Bu mümkün olmuyorsa en azından gençleri kontrol altına almak, onların başka dünyalara uzanmasını, AK Parti iktidarını ideolojisini sarsacak yönlerde örgütlenmelerini, yetişmelerini engellemek. Kürt illerinde ise, Kürt gençlerini kontrol altında tutma vazifesi görüyor bu üniversiteler.
- Öğretim üyelerinin akademik formasyonu nasıl?
Bu üniversitelerde akademisyen sayısı 2006’dan 2023’e 85 binden 185 bine çıktı. Yüzbin yeni akademisyen sisteme girerken AK Parti mümkün olduğunca kendi çizgisindeki adayları kadrolara aldı. Bir akademisyen akademik olarak çok iyi niteliklere sahip olabilir. Ama sosyal medyada muhalif veya AK Partinin hoşlanmayacağı tweetler attıysa ya da akademik çalışmaları AK Parti çizgisinde değilse yani onun perspektifine uymuyorsa, akademik kadroya alınmama ihtimali yüksek. Öte yanda akademik niteliği çok düşük olan ama AK Parti il başkanını tanıyan insanların kadrolara girebildiğini görüyoruz. Bu durum akademik kadrolardaki niteliği ciddi şekilde düşürdü. Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi’nde sadece tarih lisansı olan bir hoca Avrupa Birliği’nden (AB) tutun ilk çağa kadar her türlü dersi veriyordu mesela. Böyle bir hoca ne anlatabilir öğrencilere? Ama şu da var bu süreçte AK Parti, öğretim üyesi yetiştirme programları çerçevesinde öğretim üyesi adaylarını yurt içinde ve yurt dışında eğitime gönderdi ve onlar şimdi atandıkları üniversitelere dönüyorlar, bu akademisyenler arasında iyi eğitim almış genç akademisyenler var. Onlar bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Yozlaşmış bir ortamda eğitimin niteliğini kısmen yukarıya çekiyorlar. Ama maalesef onların yapabildikleri de sınırlı kalıyor.
- Üniversite öğreniminde demokratik ortamın çok önemi var. Taşra üniversitelerinde böyle bir ortam var mı?
Üniversitelerde demokratik bir ortamdan söz edilemez. Özerklikten bahsetmeniz mümkün değil. Rektör, üniversitenin özerkliğini siyasi iktidara karşı korumak yerine neredeyse siyasi iktidarın bir uzantısı gibi davranıyor. O şehirdeki AK Partili siyasetçi, bürokrat elitin bir parçası gibi davranıyor. Ve AK Parti ideolojisi doğrultusunda üniversitesinin şekillenmesini sağlıyor. Üniversitedeki akademik etkinliklerde gözetilen ilk husus da siyasi iktidarın hassasiyetleri. Bir akademisyen şunu söylemişti. ‘Sempozyum yapacağımız zaman baktığımız ilk şey bu AK Parti’yi rahatsız eder mi, buradan bir sorun çıkar mı? Sorun çıkmaz kanaatine varırsak ondan sonra ilerliyoruz.’ İktidarın böyle bir çerçeve çizdiği yerde elbette özgürlük olmaz. Özgürlük olmayınca da bilim olmaz, üniversite olmaz.
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi… Kürt kimliğinin kurucu özneleri arasında sayılan Ehmedé Xaní’nin Kürt özelliğini geri plana atmak ve onu bir İslam alimi olarak sunmak, o kimliği ile ön plana çıkarmak istiyorlar. Ehmedé Xaní kimliği kesinlikle dönüştürülüyor. Kürt unsurundan koparılıyor.
- Bu üniversiteler kurulduğu kente Sosyal yaşantı ve fikir hayatı bakımına nasıl bir etkide bulunuyor?
Üniversitelerin olumlu etkileri arasında bulundukları şehirde yaratıkları dönüşümü sayabiliriz. Her ne kadar oradaki şehir halkı gençlerin getirdiği kültüre biraz ayak direse, o gençleri bir parça bastırmaya çalışsa da nihayetinde şehir halkı bu üniversiteden, üniversite öğrencilerinden para kazanıyor. Dolayısıyla onlara uyumlanmaya da çalışıyor. Şehirde değişim derken neyi kast ediyorum? Örneğin Bingöl’de bir taksi şoförü ile konuşmuştum. ‘Bundan on yıl önce bizim kızlarımız kot pantolon falan gitmezlerdi. Ama şimdi bunlar geldi, kot pantolon giyiyorlar. Bizim kızlarımız da bunlardan görüp kot pantolon giyiyorlar.’ demişti. Şehre bir AVM açılması, kafeler açılması, sinema açılması, üniversitelerin etrafında uydu kentlerin kurulması-hata Bingöl’dekinin ismi de uydukent- şehri değiştiriyor. Üniversiteler kendi içine kapalı ve muhafazakar şehirlerdeki mevcut kültürün kırılmasına yol açıyor.
- Buna beklenmedik ve istenmeyen bir sonuç diyebilir miyiz?
Bence bekliyorlardı. Bu kadar büyük çapta değildi elbette ama yeni üniversite dalgaları daha önce de oldu. 80’lerde 90’larda da oldu. Mesela Maraş’a üniversite böyle bir değişim dönüşüm getirmişti. Beklenmedik sonuç diyemeyiz bence.
- Öğrencilerin barınma ve sosyalleşme imkanları nasıl, bu üniversitelerde?
Sosyalleşme imkanı derken ben size bir öğrencinin söylediğini aktarayım: ‘Vallahi burada yatmaktan yoruluyoruz. Yani lise öğrencisi gibi okula gidiyoruz geliyoruz. Onun dışında kalan zamanlarda yurt veya evde yatıyoruz.’ Üniversitede gençlerin ilgisini çekecek sosyal etkinlikler, kültürel etkinlikler çok sınırlı. Şehirde de aynı şekilde. Öğrencilerin, kendisini geliştirmesine imkân sağlayacak bir ortam yok maalesef. Barınma açısından da durum aynı. Ben kitapta Dersim’i yazmıştım. O sene öğrencilerin yurt bulması da çok zordu ev bulması da. Barınma açısından da son derece problemli bir resim var karşımızda.
Her şeye rağmen
Bütün olumsuzluklara rağmen bu üniversiteler gençlere bir arada bulunma imkanı sağladığı için bazı olumlu gelişmelere yolu açılıyor. Tuğba Tekerek, bu değişim dinamiğini şöyle anlatıyor: “Bütün bu söylediklerim genele dair. Ve aslında tablo çok daha parçalı. Örneğin bir üniversitede bir bölümde idealist hocalar daha iyi bir eğitim ortamı yaratmaya çalışabiliyorlar. Giresun Üniversitesi sosyoloji bölümü öğrencilerinin aldıkları eğitimden memnun olduklarını görmüştüm. Bir rektör birazcık daha demokrat olunca, üniversitedeki ortam farklılaşabiliyor. Ek olarak şunu söylemek isterim: Hep olumsuz yönlerini anlatıyorum, ama bir yandan bu üniversiteler çok nitelikli olmasa da yoksul öğrencilerin üniversiteye erişimini sağlıyor. Muhafazakar ailelerdeki kız öğrencilerin üniversiteye erişimini sağlıyor. Bu yirmi yıl öncesi hayal edilmesi mümkün olmayan bir şeydi. Bu öğrencilerin pek çoğu mezun olduktan sonra işsiz kalıyor, yada eğitim aldıkları alanda çalışamıyor, ama bir kısmı da gerçekten meslek sahibi olabiliyorlar. Mesele 2 yıllık acil tıp teknisyenliği okuyor, birazda çalışkansa, -tırnakları ile hayata tutunmaya çalışıyor gençler- KPSS sınavında bir yerlere atanmayı başarıyor. Üniversitelerin böyle olumlu etkileri olduğunu da söylemeliyim.”
Ehmedé Xaní’yi Kürtlükten soyutlamak
Tuğba Tekerek’in mercek altına aldığı üniversitelerde birisi Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi. Tekerek’in kitapta bu üniversiteyi incelediği bölüm, bu üniversitelerin Kürt kentlerindeki işlevine ışık tutar nitelikte. Bu üniversitenin belediye kayyımı kaymakamın ricası üzerine düzenlediği ‘Uluslararası Ahmedi Hani sempozyumu’ onu Kürt kimliğinden soyundurma sempozyumuna dönüşür. Tekerek, bu sempozyumu şöyle anlatıyor: “Ehmedé Xaní örneğinde şunu net olarak görüyoruz. Kürt kimliğinin kurucu özneleri arasında sayılan Ehmedé Xaní’nin Kürt özelliğini geri plana atmak ve onu bir İslam alimi olarak sunmak, o kimliği ile ön plana çıkarmak istiyorlar. ‘Uluslararası Ahmedi Hani sempozyumları’ ilahiyatçılar tarafından düzenlenen, düzenleme kurulunda her yıl il müftüsünün da olduğu bir etkinlik olarak gerçekleştiriliyor. Burada Ehmedé Xaní kimliği kesinlikle dönüştürülüyor. Kürt unsurundan koparılıyor. Bu üniversitelerde Kürt gençleri de orada Kürt kimliğine dair bir şeyin olmadığı bir müfredattan geçiriliyor, daha çok dindar ve milliyetçi hocaların olduğu kadrolardan eğitim alıyor.”