Özellikle seksenlerin neo-liberal politikaları ile sermayenin önü açıldı, devlet ve kamunun küçülmesi ile sermayenin büyümesi hedeflendi. Kamuya ait olan alanlar özelleştirmeler ile sermayenin hizmetine sunulmaya başlandı. O günden beri de ‘kamu yararı’ değişerek ‘sermaye yararı’ olmuştur. Özellikle İnşaat, maden, turizm sermayesinin beslenmesi için el koyma yeni dönemin gözde yöntemi olarak kullanılmaktadır. Kamu mülkiyetine geçen varlıkların sermayeye devri ile mülkiyetin el değiştirmesi sağlanmıştır.
Kanun bilmez, yasa tanımaz sermayenin kullandığı kamulaştırma ve sömürü sürecine değinelim; 1983’te çıkarılan kanuna göre acele kamulaştırma kararının alınması durumlarında, 7 gün içerisinde taşınmaza el konulabiliyor. Bu işlem yapıldıktan sonra değer tespiti ve diğer muamelelere geçilirdi ve taşınmaz sahibine de yapılan değerleme çalışması sonucu gerekli görülen ödeme yapılırdı.
Acele kamulaştırma üç durumda gerçekleşirdi; Birincisi yurt savunmasının gerektirdiği hallerde, İkincisi özel kanunlarda yer alan olağanüstü durumlarda,
Üçüncüsü ise bakanlar kurulu tarafından acil durumlarda verilen acele kamulaştırma kararları sonucunda.
Kamu yararı denilerek yapılanlara bakmak önemli olacaktır. Kamu; eskiden devletin kamusal hizmetler için çalışmalar yürüten kurumları adına yapılan bir yol-yöntemdi. Kamu yararı için de yapılan işlemler istimlak/kamulaştırma olarak adlandırılırdı ve bir noktada kamu yararı halkın yararı olurdu. Günümüzde ise Tarım arazileri, arsalar, meralar kamulaştırma adı altında gasp edilmekte, sermayeye devri yapılmaktadır. Bu durumda da mülkiyet hakkı da kalmamaktadır. Böylece, resmi, kanuni ve hukuki olarak el konulması sağlamaktadır.
Acele kamulaştırma, istimlak, Afet riski taşıyan alan (Riskli alan), Kentsel dönüşüm, yerinde dönüşüm, güvenlik politikaları, OHAL, Rezerv alanı ilan ederek her gün yeni bir yerde/yöntem/isimle yasa ve yönetmelikler karşımıza çıkmaktadır. Birkaç örnekle somutlaştırmak doğru olacaktır; Kamulaştırma / istimlak, Akbelen ormanlarını sermayenin rantına kurban eden bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Dikmece’de ise zeytinlikler acele kamulaştırma ile yok edilerek arazi-mülkiyet gaspına uğramaktadır.
Merkezi ve yerel yönetim ele ele vererek, Fiskaya gibi göz koydukları rantabıl olmuş, şehrin göbeğinde yer alan alanları ‘riskli alan’ ilan ederek sermayeye devrini sağlamaya çalışmaktadır. İstanbul dahil birçok yerde ve tabi Fiskaya da bu yöntem mülkiyet hakkının gaspı olarak tarihe geçmiştir.
Fiskaya, 1990’lı yıllarda yanlış güvenlik politikaları sonucu yaşam alanlarından zorla göçertilenlerin evi olmuştur. Ortak kültürü, dayanışmacı yaşamı bu kısa sürede oluşmuştur. Endüstriyel turizmin ayak seslerini ilk duyduğumuz yer Fiskaya oldu. Tepesine beş yıldızlı bir otelin yapılmasıyla birlikte işgal ve talanın önünde engel olarak görüldü. Fiskaya’da ki mahallelerin, kentin ve Hewsel’in silueti bozduğu, devamında türlü bahanelerle halk yaşam alanlarından edilmeye çalışılmaktadır. Sonunda kanuni-hukuki kılıf bulundu. Fiskaya’da bulunan Feri Köşkü ve Dicle mahalleleri çevre şehircilik ve iklim değişikliği bakanlığının 2017 de aldığı kararla riskli alan ilan edildi. Göç yolları görünenler ya anlaşarak ya da zorla yerlerinden edilerek kentin endüstriyel turizm sermayesine devri için çalışmalar başlatıldı.
Kamulaştırmanın zorla yapıldığına Suriçi’nde tanık olduk. Kamulaştırmaya razı olunmadığı durumlarda ve karşı çıkışlara dair sesler artınca zorunlu kamulaştırma yöntemi bulundu. Ona da direnç olunca zorla kamulaştırmalar başladı. Zorla kamulaştırmayı da zorunlu kamulaştırmayı da Suriçi’nde yaşayanlarda gördük. Mülk sahipleri adına herhangi bir PTT şubesinde hesap açılarak belirledikleri rakamları yatırarak zorla kamulaştırmalar yapıldı.
Rezerv alanı ilan etmek ile kendilerini aşan bir noktaya taşıdılar meseleyi. Gelen tepkilere verilen cevaplar ise kandırmacalarla dolu, neresinden tutarsak elimizde kalacak gibi. Toplumu ve doğayı esas almayan politikaların ömrünün olmayacağı bilinmelidir. Yerelde yaşayan ve bundan etkilenen yurttaşların karar alma süreçlerinde yer alması gerekir. Oysa itiraz etmesi bir yana mülk edinme, barınma hatta yaşam hakları ellerinden alınmaktadır.