Hitler’in ırkçılığı “laik” bir ırkçılıktı.
Yanlış okumadınız. Siz laikliğin her şeye kadir olduğunu düşünseniz de böyledir. Laiklikle demokrasi arasında asla sökülemez bir tutkal olduğunu sansanız da Hitler’in bir eşine rastlanmayan ırkçı fanatizmi laik bir fanatizmdi.
Öyle tuhaf solcular var ki, “kırmızı çizgimiz laiklik” derken “kırmızı” trafik lambasını yaktıklarında, ırkçılık tanklarının “zınk” diye duracağına inanmaktalar.
Durmaz. Durmamıştır.
Laiklik demokrasi getirmez. Demokrasi laiklik getirir çünkü. Biz “özgürlükçü laiklik” diyoruz ya, Kemalizmin “güvenlikli kıyısında” tavşan pisliği gibi ne kokar ne bulaşır olanlar, bu kavramı yerden yere vururlar. Laikliğe şu ara “kamuculuktan” vazgeçip bir de “devletçiliği” ekleyen bu gibiler, biraz sonra programlarını “altı bölümle” tamamlayacak, her paragrafın altına bir de “ok” resmi ekleyecek. Dön baba dönelim “laik, devletçi, cumhuriyetçi, (hele şu milliyetçiliğin devrim şekerine bulanmış hali) anti-emperyalizm, halkçılık, devrimcilik” yolundan Kemalizme gidelim. Yerel seçimde CHP tabanındaki balıklara attıkları olta böyle. Ava giden avlanır. CHP’li yakalayacağım diyenler yerel seçimden dört dörtlük CHP’li olarak çıkarlar.
Tekrar laikliğe dönelim. Kemalist iktidar laikti. Altı oku vardı, gel gelelim demokrat değildi. Daha ilk adımında Pontus halkını vurdu. Ardından Kürd’e saldırdı. “Şapka” giymedi diye Müslüman’ı sallandırdı.
Ama Menderes demokrattı, lakin Eylül pogromu yaptı diyebilirsiniz. Demokrat filan değildi. CHP’den gelmeydi. Partisinin adı “demokrattı”. Demokrasi Türk devletinin sınırlarından burnunu bile uzatmamıştır.
“Vatan kurtarıcılarına” bir kere daha hatırlatalım: Laiklikle vatan kurtulmaz. Vatan kurtulursa “din devletten, devlet dinden kurtulur” laiklik olur.
Laikliğin bu hali bir büyük meseleyse, “laik olmayan” devlet ve örgütlerin hali şu çağda aynı beterlikte bir mesele.
Dün Fehmi Koru’nun yazısında ilginç iki “ayete” rastladım. Birisi Hamas’ın kullandığı Kur’an’ın 5. Suresi, 23. Ayeti. İsrail’e “girerken” kullanmışlar:
“Korkanlar arasından Allah’ın kendilerine lütufta bulunduğu iki (yiğit) adam şöyle dedi: ‘Kapıdan üzerlerine hücum edin; oraya girdiğiniz an artık kesinlikle siz galipsiniz. Eğer müminler iseniz ancak Allah’a güvenin”.
İsrail ise, yine Koru’nun aktardığına göre, bir yıl önceden Hamas’ın operasyonunu biliyormuş ve “hele bir girsinler” diye beklemişler ve girdiklerinde ne yapacaklarını da Talmud’dan şu ayetle ifade etmişler:
“Eğer biri seni öldürmeye gelirse, kalk ilk sen onu öldür”.
Demek ki, nasıl laiklik ırkçılığın panzehiri değilse, Hitler’in elinde ne hale geldiyse, Netanyahu’nun ve Hamas’ın elinde de din o hale gelmiş. Irkçılığın manevi mızrağına dönüşmüş. Biri Hz. Muhammed’i, öteki Hz. İbrahim’i birbirlerinin kanına girenlerin “başkomutanları” yapmaya yeltenmekte. Demek ki “laik ırkçılık da oluyor, dinci ırkçılık da…”
Neden oluyor bütün bunlar?
Laik diktatörlüklerle, dinci diktatörlükler arasında “üçüncü” alternatif bir zamanlar enternasyonalist sosyalizmdi. Yıkıldı. Meydan bunlara kaldı.
Aslında kalmadı: Kürt özgürlük hareketinin bir sözcüsü, “eğer Filistin halkı Kürt halkıyla birleşirse (ben buna İsrail’deki demokratları da ekliyorum) Ortadoğu barışa kavuşur” demişti.
Özgürlükçü laik, konfederal devrimci demokrasi günümüzün tek çaresidir.
Ne İslam düşmanlığı, ne Yahudi düşmanlığı ve ne de Haçlı düşmanlığı. Demokratik enternasyonalizm.
Sarılın bu paradigmaya…
“Kimin bu paradigma?”
Ve subhanallah. Siz anladınız onu…