3 Aralık 1994 günü Özgür Ülke’nin üç binası birden bombalandı. Günlük bir gazeteye böyle bir vahşi saldırı, sadece 50 yıl kadar önce Tan gazetesine yapılmıştı. Yargı ve baskılarla yayını durdurulamayan Özgür Ülke, bombalarla ve büyük bir katliam girişimiyle tamamen susturulmak istendi. Ancak gazete, ertesi gün yine bayilerdeydi
Hüseyin Aykol
Özgür Ülke, 1994 yılında 3 Aralık’ın ilk saatlerinde bombalandı. Gazetenin ulaştırma görevlisi Ersin Yıldız hayatını kaybederken, 23 gazete çalışanı yaralandı. Aslında kimler tarafından bombalandığı ilk günlerde biliniyordu ama bombalamadan 15 gün sonra ortaya çıkan ‘Gizli’ ibareli “Bu gazeteyi bertaraf edin!” belgesi, artık her şeyi anlatmaya yetiyordu. Yaşanan olayın en dikkat çekici boyutu ise bombalamanın faillerini devletin güvenlik güçleri değil, bombalanan gazetenin kendisinin ortaya çıkarmış olmasıydı. “Bertaraf edin” talimatının yer aldığı belgenin altında dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in imzası vardı. Otuz dördüncü yılına giren Özgür Basın geleneği, tarihine 52 gazete, 50’den fazla şehit, merkezin ve bürolarının bombalanmasını sığdırdı. Bayrağı bugün devralan ardılları ise, onlarca dosyalarla yargılanmakta ve sık sık kapatma cezası almakta. Özgür Basın geleneği tarihi boyunca toplatmalar, kapatmalar, tutuklanan çalışanlar, öldürülen dağıtımcılarına rağmen yayın yapma iddiasından ve yayın politikasından hiç vazgeçmedi. Bu gelenek, yayın tarihi boyunca onlarca farklı isimle gazete çıkartmak zorunda kaldı.
Durdurduk sandılar ama…
1994-1995 yılları arasında yayın yapan, baskı ve sansür politikasınsan en ağır biçimde etkilenen gazetelerden biri de Özgür Ülke idi. 3 Aralık’ın ilk saatlerinde Özgür Ülke’nin İstanbul Kadırga’da bulunan teknik binası, Cağaloğlu’nda bulunan merkez bürosu ve Ankara bürosu aynı anda bombalı saldırıya uğradı. Gazetenin ulaştırma görevlisi Ersin Yıldız’ın yaşamını yitirdiği ve onlarca çalışanın yaralandığı olayın ardından, gazetenin artık yayın yapamayacağı düşünülmeye başlanmıştı.
Ancak daha o sabah ülkemizin gördüğü en muhteşem dayanışma örneklerinden biri ortaya kondu ve değişik sosyalist dergi ve gazeteler bürolarını sadece 5 dakika süren bir toplantı sonrasında Özgür Ülke’ye açtı. Küçük bilgisayarlarını kapıp gelen aydınlarla, yaraları hastanede tedavi edilmekte olmayan ya da gözaltına alınmamış Özgür Ülke çalışanları bir araya geldi ve birkaç saat içinde ertesi gün bayilere ulaşacak şekilde gazete yapıldı. O haftaki yayınlarını iptal eden dayanışmacı sosyalist dergiler, “Özgür Ülke, kendi kendine yayın yapabilir hale gelinceye kadar bürolarının gazeteye ait olduğunu” ilan ettiler.
Bu ateş sizi de yakar!
4 Aralık 1944 günü sadece 4 sayfa olarak bayilere ulaşan Özgür Ülke gazetesi, “Bu ateş sizi de yakar!” manşeti ile durumu şöyle anlatıyordu: “Devletin en yetkili ağızları tarafından hedef gösterilen ve kapatılmak için çare aranan gazetemiz Çarşamba günü toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nun en önemli gündem maddeleri arasında yer almıştı. Gazetemizi susturma kararının alındığı toplantıda konuşulanlar, gazetemizin ismi anılmadan basına yansımıştı. MGK’nin gazetemize ilişkin son kararının ne olduğu üç gün sonra ortaya çıktı ve Özgür Ülke bombalandı.”
Ben, o gün de her zamanki gibi çok erkenden gazeteye ulaştığımda binadan halen dumanlar yükseliyor ve itfaiyenin çalışmaları sürüyordu. Her tarafta arabalarıyla polisler vardı ve kimseyi binaya yaklaştırmıyorlardı. Binanın karşısındaki küçük parkta toplanmış meraklı insanların arasında biraz dolaştım ama tanıdık hiç kimseye rastlayamadım. “İşte bu sefer başardılar. Onca gözaltı, onca şehide rağmen kapatmayı aşmasını bildik ama galiba, bu kez işimiz bitik” diye düşündüm. Hemen HEDEF dergimize giderek, o gün matbaaya verilecek sayıyı, Özgür Ülke’nin bombalanışını verecek şekilde değiştirmeye başladım. Dergiyi matbaaya gönderdikten sonra, başka ne yapılacağıyla ilgilenebileceğimi düşünüyordum. O zaman cep telefonu falan da yok. Kimi nerede bulabileceğim bile meçhuldü. Öğleye doğru büronun telefonu çaldı. Arayan Gültan Kışanak’tı. “Hemen şu adrese gel, gazeteyi yapıyoruz” dedi. O gün sanki hiçbir şey düşünmedim; ama ertesi gün dört sayfalık gazetemizi bayiden satın aldığımda hissettiğim duyguyu ölçebilecek hiçbir barometre yoktu!
Muazzam bir dayanışma
Özgür Ülke gazetesine yapılan bombalı saldırının ardından Özgür Ülke’ye destek yağdı. Gazetenin bombalamada kullanılamaz hale gelen ve ardından bir dönem AKP Eminönü İlçe Örgütü olarak kullanılan binasının önü günlerce Özgür Ülke dostlarının akınına uğradı. Gazete günlerce sosyalist dergilere ait olan üç-dört ayrı büroda çıkarıldı. Söz konusu sosyalist dergilerin çalışanlarının yanı sıra her gün dayanışma çalışması için bürolara gelenler oldu. Ben gece yarısı dost bir derginin bürosuna gidiyor ve sabahlara kadar çalışıp, dünya sayfalarını hazırlıyordum. Özgür Ülke’ye yönelik saldırıya karşı aydınlar da büyük tepki gösterip, dayanışma gösterdiler. Aydınlar bombaya karşı tepkilerini Özgür Ülke’nin köşelerine yazdıkları yazılarla dile getirmekle yetinmeyerek, aralarında yazar Orhan Pamuk, Ahmet Altan, Latife Tekin, Murathan Mungan ile Lale Mansur’un bulunduğu kalabalık bir grupla İstiklal Caddesi’nde “Ülke’ne Sahip Çık’ sloganlarıyla gazete satışı yaptı. Aydınların gazete satışı da polis tarafından “Özgür Ülke’nin satışı yasak” denilerek engellenmeye çalışıldı.
Belgesi ortaya çıktı
Gazetenin bombalanmasından üç gün önce MGK toplantısında “bölücü yayınların susturulması” denilerek, hedef gösterilen Özgür Ülke, bombalanmanın üzerinden 15 gün geçmeden dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in imzasının bulunduğu ‘Gizli’ ibareli belgeyi yayınladı. Belgede doğrudan Özgür Ülke gazetesinin ismi verilerek “Bölücü ve yıkıcı faaliyetlere destek verecek şekilde yayın yapan basın organlarının faaliyetleri son günlerde devletin bekası ve manevi değerlerine açıkça saldırı şeklini almıştır. Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne yönelik bu önemli tehdidin bertaraf edilmesi maksadıyla Adalet Bakanlığı’nca bu kadar suç duyurusu olmasına rağmen hukuken etkili bir şey yapılamamasının nedenlerinin belirlenerek, giderici önlemlerin alınmasına” denilerek, emir yayınlanmıştı.
Belge, bombalanmadan üç gün önce kaleme alınmıştı. Bir zamanlar ünlü bir ruh sağlığı hekimi olan dönemin Hükümet Sözcüsü Yıldırım Aktuna, “bertaraf edin” emrini doğal emir olarak karşılarken, bombalama olayı için, “Türkiye’yi zor durumda bırakmak için kendi kendilerini bombaladıklarını düşünüyoruz” diyecek kadar vicdanı körelmişti.
Bombalar da susturamadı
Tan gazetesinin yakılmasından 50 yıl sonra bombalanarak yok edilmek istenen Özgür Ülke’nin İmtiyaz Sahibi Hasan Küçükoba idi. Gazetenin Genel Yayın Yönetmenliğini ise A. Baki Karadeniz üstlenmişti. İlk yazı işleri müdürleri Süha Soysal Demirci ve Murat Saraç’tı; ancak bombalamaya rağmen yayını durdurulamayan gazeteyi bu şekilde susturacağını düşünen yargı, daha ilk ifadesine giden yazı işleri müdürlerimizi tutuklama yöntemine geçtiği için Özgür Ülke’nin 7 yazı işleri müdürü tutuklandı. Gazetenin yayınlanabilen 247 sayısından 220’si hakkında toplatma kararı verildi. Toplatma ve yazı işleri müdürlerine yönelik tutuklama serisi işe yaramayınca bombayla tamamen susturulmak istendi. Ancak gazete, buna rağmen yoluna devam etmesini başarınca, bu kez 2 Şubat 1995 günü -yani daha birinci yılını dolduramadan- İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi tarafından “Özgür Gündem’in devamı olduğu” iddiasıyla kapatıldı. Ancak Özgür Basın geleneği, okurlarını uzun bir süre gazetesiz bırakmadı ve 13 Nisan 1995 gününden itibaren Yeni Politika gazetesini yayınlamaya başladı.
Belge Yayınları da bombalanmıştı
Özgür Ülke gazetemizin İstanbul-Kadırga’daki merkez binası dışında, bir de İstanbul bürosu da vardı. Yeni Ülke döneminden beri kullandığımız bu büro, Cağaloğlu’ndaki Talas Han’da idi. Aynı akşam sabaha karşı bombalanan üç yerden biri de bu büroydu. Buranın alt katındaki bir odada da Belge Yayınları bulunuyordu. Belge’nin yanındaki boş odayı kiralayan birileri orada matkapla birkaç gün bir şeyler yapmıştı. İstanbul büromuz havaya uçarken, bombanın konulduğu odanın yanında bulunan Belge Yayınları da berhava olmuştu. Bombacıların asıl hedefi belli olduğundan ve Özgür Ülke’ye yönelik saldırıyla ilgili kamuoyunun dikkatini dağıtabileceğini düşünen Belge Yayınları yetkilileri, o günlerde “bizi de bombaladılar” diye ortaya atılmadılar.
Ancak Belge Yayınları, bombalamanın meydana getirdiği yaraları sarmaya çalışırken, devlete karşı tazminat davası açtı ve vergi yasasının felaket/yıkım durumlarında muafiyet tanıma hükmünü göstererek, 5 yıl vergi ödemedi. Yani bir nevi sivil itaatsizlik yaptılar. Bombalamanın devlet tarafından yapıldığı ifşa olduğundan olsa gerek, Belge Yayınları’nın üstüne de gelinmedi. Sonunda vergi affından yararlandılar. Bu arada, bombalamadan uğranılan zarar için İdare Mahkemesi’ne açılan dava da kazanıldı. Bir miktar para da oradan geldi.