Çin Renmin Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vijay Prashad sorularımızı yanıtladı: Asya derinden yaralanmış durumda. Hindistan kırılgan vaziyette. İsrailli yöneticilerin açıklamaları her yönden gaddarca. İşin sonu Arap Baharı gibi olmayacak. Kızgınlığın hükümetlerin dikkat etmesi gereken sosyal patlamaya dönüşeceğine inanıyorum
Mehmet Ali Çelebi
Küresel güçlerin Asya-Pasifik hattında yanlarında görmek istedikleri bir ülke Hindistan. Son aylarda Hindistan, Ortadoğu’yu da kapsayan stratejik alternatif bir proje ile gündemde. Hindistan, Çin’in İpekyolu’na alternatif Umman Denizi ve Pakistan sınırındaki Gucerat Eyaleti’nden başlayıp Suudi Arabistan, İsrail ve Akdeniz’e uzanan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) Projesi’ni gerçekleştirirse dev şirketler üretim bantlarını Çin’den Hindistan’a taşıyacak. Hindistan, özerklik deneyiminin geliştiği Kerala Eyaleti ve gerilla savaşının sürdüğü Kızıl Koridor ile de sıkça gündeme geliyor.
Paul Amar ile birlikte “Arap Baharı’ndan Kesitler” kitabının hazırlayıcısı olan Hindistanlı Akademisyen Vijay Prashad, Hindistan’daki mücadele ve otonomilerle ilgili çalışmalarla biliniyor. Çin Renmin Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vijay Prashad, WhatsApp vasıtasıyla otonomi deneyimlerine ve küresel aktörlerin güç mücadelesine dair sorularımızı yanıtladı.
Kerala Eyaleti’nde önemli olan kolektif yaşamı kurmak. Bunların biri tamamen kadınlardan oluşan 4 milyon üyeli Kudumbashree. Hükümete bağlı kalmak yerine toplumsal yaşama entegre oldular. Bunlar eyalette mücadele kültürü, sol kültürü yarattı
- Hindistan’ın güneybatısında okyanus kıyısındaki Kerala Eyaleti bir otonomi, yerel yönetim deneyimi ortaya koydu. 1957 yılında Hindistan Komünist Partisi’nin yönetime gelmesiyle kabuk değiştiren Kerala Eyaleti’nde statükoya alternatif olarak nasıl bir model oluştu?
Kerala’nın sosyal reform hareketine uzanan ilginç bir sosyal geçmişi var. Sosyalist güçler, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında özgürlük hareketinin gelişiminde ve Kerala’daki monarşiye karşı mücadelede büyük rol oynadı. Komünistler ortaya çıkıp eyaletin ilk seçimle gelen hükümeti olduğunda -ki halkın yarısı komünistlere diğer yarısı merkez sağ güçlere oy vermişti- gerilla güçleri yüzde yüz sosyalist toplum odaklı hareket etmedi veya komünistler her şeyde egemenlik kurmaya çalışmadı. Fakat gündem belirledikleri ve eyaleti sola kaydırdıkları aşikâr. Merkez sağ yönetimi devraldığında komünist politikaları sürdürmek durumunda kaldı. Burada önemli olan kolektif yaşamı kurtarmak ve güçlü iş birlikleri kurmak. Bunların biri tamamen kadınlardan oluşan 4 milyon üyeli Kudumbashree. Kudumbashree aynı zamanda bir üretim kooperatifidir. Yani kolektif yaşamı kurtarma girişimleri, kitlesel örgütler, ticaret odaları, kadın, öğrenci ve gençlik hareketleri ve benzerleri seferber oldu. Tamamen hükümete bağlı kalmak yerine daha çok toplumsal yaşama entegre oldular. Tüm bunlar eyalette bir mücadele kültürü, sol kültürü yarattı. Olay sadece yönetimi almak değil, aynı zamanda toplumu seferber etmek.
- “Kızıl Koridor” olarak adlandırılan bölgelere de mercek tutmanızı istiyorum. Charu Majumdar’ın Batı Bengal Eyaleti’nde isyan bayrağı açtığı 1967’den beri Naksalit/Maoist örgütlerle ordu arasında çatışmaların yaşandığı, “Kızıl Koridor” olarak adlandırılan Batı Bengal, Chhattisgarh, Odisha, Jharkhand, Bihar, Andhra Pradesh Eyaletlerinde direniş cepheleri ve politik tablo ne durumda? Maoist Komünist Merkezi ile Hindistan Komünist Partisi’nin (Marksist-Leninist) hareketinin 21 Eylül 2004’te birleşip oluşturduğu Hindistan Komünist Partisi-Maoist hareketi toplumsal sinerjiye yol açtı mı?
Maoist hareket oldukça ilgi çekicidir. Hindistan Komünist Partisi’nden (Marksist) ayrıldığı 1967’den itibaren varlığını sürdürmektedir. Hint yönetiminin kapitalist mi yoksa yarı-feodal mi olduğu ile ilgili taktiksel anlamda büyük anlaşmazlıklar vardı. Maoistler, yarı-feodal yarı-kapitalist bir devlet yapısı olduğunu, eğer baskı varsa toplumsal bir sol hareket ve silahlı mücadele geliştirilebileceğini benimsedi. Maoist hareket, 1960’lardan sonra benimsediği yönetim anlayışını göremeyince büyük zorluklar yaşadı. İşin aslı devlet yarı-feodal yarı-kapitalist değildir. Burjuvanın ve toprak ağalarının egemen olduğu karmaşık devlet yapısını 1940’lardaki Çin örneğiyle bire bir ilişkilendiremeyiz. Hükümet, çok yönlülüğü sayesinde Maoist hareketi bastırma ve kontrol altında tutmada muazzam başarı gösterdi. Maoistler Hindistan’ın kırsal kesimlerinin belirli bölgelerinde sıkışıp kalmış durumda. Kırsal ekonominin vergilendirilmesine katılımın haricinde 2000’li yıllardan bu yana ilerleme gösteremediler. Maoistler hakkında konuşulmayanlardan biri de liderlerinin tutuklama veya öldürme gibi etkili yöntemlerle eylemden uzaklaştırılmış olması. Ormanlarda tutuldular, izole edildiler.
Hindistan Komünist Partisi (Maoist) ile ilgili her ne kadar 2004’te birleşilse de ayrışmalar oldu, liderler tutuklandı vesaire. Sosyal bir sinerji yaratmanın mümkün olduğunu düşünmüyorum. Bu, solun diğer fraksiyonlarının kendine has tecritlere maruz kalmadığı anlamına gelmiyor. Fakat Maoistler özellikle de 2000’li yıllarda yaşadıkları baskıların ardından sol hareketin veya toplumun içinde varlık gösteremediler.
Sonuç olarak sağ iktidarla ilgili güncel bir değerlendirme yapmaları mümkün olmadı. Maoist bir görüş oluşturulamadı. Şehirlerdeki Pro-Maoistlerse insan hakları çalışmalarına yöneldi.
- Kızıl Koridor diye adlandırılan alanlarda merkezi iktidarın madencilik politikalarına ve çok uluslu şirketlere karşı sivil toplum alanında nasıl bir mücadele rotası söz konusu?
Madencilikle ilgili geçerli bir kitlesel örgütlenme sağlamak o kadar da kolay değil. Bunun nedeni, madenciliğin görece uzak bölgelerde yapılması. Oraların nüfusu, madencilik grupları oluştursa da bölünmüş haldeler. Şüphesiz, madencilik birçok yönden istismara açık bir sektör. Topluma zarar veriyor, öte yandan toplumun belli bir kesimi bundan fayda sağlıyor. Bu da yönetimin madencilikle ilgili hegemonyaya dayalı bir gündem yaratmasına fırsat sağlıyor. Endüstrileşme ve kalkınmayla ilgili Hindistan’da fikir birliği mevcut. Madencilik de bunun bir parçası. Asıl mevzu madencilik değil, daha çok bu işin kontrolünün kimlerin elinde olduğu; özel sermayenin mi (ki aslında durum bundan ibaret), çoğul yönetimin gelişmekte olan firmalarının mı, yoksa toplumun mu? Çekişmeler kimin faydalandığıyla, kimin kontrol ettiği arasında gidip geliyor. Madenciliğe karşı mücadelenin 30 yıl önceki gibi olduğunu söyleyemeyiz.
Asya derinden yaralanmış durumda
- Nükleer silah ve konvansiyonel silaha büyük bütçeler ayıran Hindistan’ın çok kutuplu dünya oluşurken sıçrama yapacağı senaryoları konuşuluyor. Diğer yandan gelir dağılımı uçurumu derin olan, yoksulların hâlâ trenin çatısında yolculuk ettiği Hindistan haberleri sık çıkıyor. Hindistan; ABD, Çin ve Rusya arasında nasıl bir salınımda? Hindistan küresel güç olmaya çalışırken sömürünün yarattığı sorunları, etno-politik, teo-politik sorunlarını nasıl aşmayı düşünüyor?
Hindistan’ın bu çok kutuplu konumuyla ilgili nasıl bir tutum sergilediği sorusuyla ilgili ilginç bir yere dikkat çekmek istiyorum. Öncelikle Hindistan devasa ekonomili bir ülke olduğu gerçeği gözden kaçırılmamalı. Günümüz Hindistan’daki ruh hali bunu yansıtıyor. Aşırı sağcısının da politik güçlerin de görüşü, Hindistan’ın kendi ulusal çıkarlarına göre hareket etmesi yönünde. İşte bu yüzden Hindistan BRICS Projesi’nde 2009’dan beri kilit bir konumda. Bunun nedeni aşırı sağın, merkez sağın, hatta sınıf çıkarlarını da ön planda tutan solun dahi Hindistan’ın ulusal çıkarlarıyla ilgilenmesi. Fakat Hindistan’ın ABD’nin alt düzey müttefiki olmaması gerektiği konusunda ortak görüş mevcut. Hindistan’ın BRICS Projesi’nde kalmasını sağlayan da bu fikir birliği. Aynı zamanda Hindistan ile Çin arasında büyük bir sorun yaşanıyor. Sömürge döneminden kalma sınır anlaşmazlıkları sürüyor. Bu anlaşmazlıkların sonucunda çıkan 1962 Çin-Hindistan Savaşı, sınırda çatışmalara yol açtı. Bu konu önemini koruyor. Neden derseniz anlaşmazlıkların sürdüğü iki sınır var. Bunlardan biri Jammu ve Kashmir bölgesindeki Leh Ladakh, diğeri Arunachal Pradesh. Sınır ayrılıklarını kaldıracak bir ivmelenme yok. Her türlü politik girişim engellemelere maruz kalıyor. Eğer Avrupa ve ABD’den Asya’ya doğru gerçekten bir kutup kayması olacaksa bu sorun çözülmeli. Asya derinden yaralanmış durumda. Hindistan-Çin dışında Hindistan, Çin ve kıtadaki üçüncü önemli güç Endonezya arasında da ayrılıklar yaşanıyor. Rusya ve Çin arasındaki son zamanlardaki yakınlaşma da ilginç bir rol taşıyor çünkü Hindistan’ın da Rusya ile yakın bağı var. Çok kafa karıştırıcı değil mi? Pekâlâ, Hindistan’ın planı nedir, nasıl bir küresel güç olmayı planlıyor? Maalesef genel kapitalist görüşe göre endüstriyi özel sermaye üzerine kurarsanız bu sizi dünya haritasında ön plana çıkarır. Özel sermayenin elinde işleyen devasa dinamik bir endüstrinizin olması yeterlidir. Açıkçası ortada yoksulluğun veya açlığın kökünü kurutacak, okuma yazma oranını yükseltecek gerçek bir proje veya sosyal gündem olduğunu söylemek güç. Hindistan kırılgan bir vaziyette. Hükümetin sosyal demokrasiyi ön planda tutan herhangi bir gündemi olmadığı için ulusal çıkarları koruma politikaları, sadece hükümete yakın sömürgeci liderlerin ait olduğu burjuvazinin çıkarlarını gözetiyor.
G-20 Zirvesi’nde Suudi Arabistan, BAE ve ABD yeni bir projeyle çıkageldi: Koridor. BAE’ye ulaşan, oradan İsrail’e yani Hayfa’ya çıkan, Yunanistan’a yani Avrupa’ya kadar uzanan ticari koridor birçok problemi de beraberinde getirdi
- 9-10 Eylül 2023’teki G-20 Yeni Delhi Zirvesi’nin sonuçlarını nasıl okudunuz? Hindistan’dan başlayıp Suudi Arabistan, BAE, İsrail, İtalya, Fransa, Almanya arasında Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru açılmasına dair anlaşmanın küresel güçlere, Ortadoğu’ya askeri-politik yansımaları neler olabilir?
G-20 Zirvesi’nin, ABD’nin kendi gündemini öne çıkaracağı bir buluşma olması öngörülüyordu. Fakat toplantıdan önce Hindistan, kapitalist olsun olmasın ulusal çıkarları -aslında kapitalist ulusal çıkarlar demek daha isabetli- doğrultusunda adım attı. G-20 Zirvesi politik olmamalı, Ukrayna konusu ayrışma yaratmamalıydı. ABD bu görüşe katılmak durumunda kaldı. Bu BRICS katılımcıları için görkemli bir zaferdi. G-20’de Ukrayna ile ilgili görüşmelerin yaşanmaması, ortak bir siyasi görüş dile getirilmemesi hususunda anlaşıldı. İlginç bir gelişmeyle Çin Devlet Başkanı’nın katılmadığı G-20 Zirvesi’nde Hindistan, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve ABD yeni bir projeyle çıkageldi: Koridor. Bu ilginç bir proje. Gucerat’tan başlayıp Birleşik Arap Emirlikleri’ne ulaşan, oradan İsrail’e yani Hayfa’ya çıkan, Yunanistan’a yani Avrupa’ya kadar uzanan bu ticari koridor birçok problemi de beraberinde getirdi. Bunlardan ilki, bu koridordaki en az iki limanın Çinlilerce kontrol edilmesiydi. Neticede koridor, Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifi’ne alternatif bir proje olmasa da inisiyatifin güzergâhını kullanıyordu. İkincisi, Yunanistan ve Türkiye arasındaki deniz yolu anlaşmazlıkları da göz önüne alındığında nasıl olup da bu koridorun kurulabileceği kafalarda soru işareti yaratıyordu. Tüm bunların yanında İsrail, Gazze’ye savaş açınca Suudi Arabistan’ın Hayfa’ya uzanan bir koridor işletmesi imkansızlaştı. Öte yandan kişisel çıkarlar ortaya çıktı. Hindistan’ın önde gelen kapitalistlerinden Gautam Adani, Gucerat Eyaleti’nin başbakanı Narendra Modi’ye en yakın kişilerden biri olmasının yanında Gucerat, Yunanistan ve Hayfa’da liman sahibiydi. Bu koridorla yakından ilgileniyordu. Fakat şimdilerde ne Birleşik Arap Emirlikleri ne Suudi Arabistan ne Yunanistan ne de İsrail bu koridorun bölgede işler duruma gelmesini sağlayabilir. Bu projenin duraklamada olduğunu söylemek hafif kalır. Acil yaşam desteğine ihtiyacı var.
Sosyal patlamaya dönüşür
- “Arap Baharı’ndan Kesitler” adlı kitap çalışmanızda Arap Baharı’nın cesaret ve yaratıcılığın ürünü olduğunu vurguluyorsunuz. Bundan sonrası için isyanların etkilediği Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da halklar ve devletler için neler bekliyorsunuz? 7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı sonrası başlayan Gazze Savaşı’nın da etkilerini göz önünde bulundurursak…
İsrail’in Filistinlilere yaşattığı soykırım niteliğindeki korkunç bombardımanın etkilerinin neler olabileceğini öngörebilmek güç. Bir yandan da gelen vahşet görüntüleri insanları üzüntüye boğuyor. İsrailli yöneticilerin açıklamaları her yönden gaddarca, zalimce ve sömürgecilere yaraşır türden. Elbette insanlar sokaklara dökülüp protesto edecekler. İsrail’le bağların koparılabileceğini gösteren birkaç adım dışında Arap dünyasının genelinden benzer öfkeyle bir tepki gelmedi. Mesela Ürdün cesurca davranarak İsrail’in onayını almadan uçakla yardım kargoları gönderdi. Onun dışında emirlikler çekingen davrandı. İsrail’le bağları koparmadılar. Bazıları diplomatik ilişkileri askıya aldı fakat yine de olmaları gerektiği kadar açık sözlü olamadılar. Bu yüzden Ürdünlülerin, Filistinlilerin, Mısırlıların ve diğerlerinin işlerin nereye gittiğini görerek hükümetlere baskı kurmaları gerektiğini düşünüyorum. Örneğin Ürdün Krallığı hakkında eğer daha kararlı adımlar atılmazsa bunun Haşimi yönetiminin sonunu getireceğini söyleyebilirim. Sisi’ye de Mısır Kralı’nın 1948 savaşının ardından küçük düştüğünü ve bu sayede devrildiğini hatırlatırım. Mısır ordusu gayet iyi finanse edilmesine, silah ve cephane yardımı almasına rağmen Gazzelileri savunmak adına hiçbir şey yapmıyor. Gazze üzerinde bir uçak bile uçurmuyor. Birleşmiş Milletler’den uçuşa yasak bölge talep etmiyor. Hür Subaylar Hareketi’nin 1948 hezimetinden sonra ortaya çıktığına dikkat çekerim. Bu dönemin ardından neler yaşanacağı belirsiz. Gazzeliler soykırım altında vahşice katledilirken Arap orduları hiçbir şey yapmadan oturuyor. Bir şeyler öngörmemiz mümkün değil. Bu işin sonu Arap Baharı gibi olmayacak. İnsanlar kızgın, üzgün, çaresiz hissediyorlar. Desteğe ihtiyaçları var. Neler olacağını göreceğiz fakat bu kızgınlığın ve çaresizliğin, bahsettiğim hükümetlerin dikkat etmesi gereken bir sosyal patlamaya dönüşeceğine inanıyorum.
Vijay Prashad kimdir?
Marksist tarihçi, yazar Prashad, Hindistan’ın Batı Bengal Eyaleti’nin başkenti Kalküta’da doğdu. Marksist Hintli politikacı Brinda Karat’ın yeğeni olan Prashad, doktorasını 1994’te Chicago Üniversitesi’nde yaptı. Trinity College’da Trinity Disiplinlerarası Çalışmalar Enstitüsü’nün uluslararası çalışmalar profesörü ve başkanı oldu. ABD ve Batı emperyalizmine, kapitalizmin trajedilerine, lityum gibi madenler etrafındaki politikalarla yapılan darbelere karşı analizler yaptı. Vijay Prashad, Institute for Social Research yönetici direktörü. LeftWord Books’un Baş Editörü. Çin Renmin Üniversitesi’nde Chongyang Finansal Araştırmalar Enstitüsü’nde araştırmacı.
*Çeviri için Haziran Günel’e teşekkürler.