Yola nereden başlamalıyız? Kelamı ve sorusuna cevap bulamazsak, “birlik” kavramı amacına ulaşmayacaktır. Yol cümleden ulu ise, yolu “ulu” yapan nedir? Bu kutsal sesin demine kim Hû demiştir? Özümüzü bağladığımız bu gerçeğe adını veren kimdir? Ad koymak kutsallık ister, ad koymak kimliktir. Meydan kurulmadan, erkan yürünmeden ad konulmaz. Her kutsalın bir adı, bir mekânı, bir hikayesi varolmuştur. İşte bu yolu ulu yapanın sesi, Pir Xızır olmuştur. Meclisi riyaya uğramayanların yoludur bu yol. Xızır kemaleti en zor şartta bile umutsuzluğa kapılmadan krizden kurtuluşun ifadesi değil mi? Her daim hazır ve nazır olan, zaman ve mekânı aşan bir kemalet ve pratik sergileyen yöntem hangi yöntemdir?
Günümüzde yol pirsiz, Pir talipsiz kalmışsa, nahak zihniyet bizi biz eden değerlere saldırılıyorsa, topraklarımız, kutsal mekanlarımız, jiyarlarımız, dergahlarımız, mezarlarımız, tarihsel değerlerimiz Nemrudî zihniyetlerin zulmüne uğruyorsa, bu zulümden kurtulmanın tek yolu birlik meydanında ikrarlaşmak degil midir? An yoktur ki masum u pak olan evlatlarımızın kanları toprağa düşmesin, analarımızın havarları gök kubbeye ulaşmasın, hakikat ve özgürlük uğruna yola revan olan canlarımız zindanlara atılmasın, yaşamasına son verilmesin, “etkisiz” hale getirilmesin, sürgüne gönderilmesin. Bütün bu yaşananlar başta Alevi ocak pirleri olmak üzere, Alevi kurumlarına, bu konuda söz söyleyenlere tarihi sorumluluklar yüklemektedir.
Yaşadığımız dem i devranda Alevi süreklerine yönelik baskılar artıyorsa, devlet merkezli asimile kurumları görev başında ise birçok Alevi kurumu modern Ziggurat görevi görüyorsa, arsız, hırsız, nursuz Alevi süreklerinin içinde meydan açabiliyorsa, Aleviler adına söz söyleme hakkını kendinden buluyorsa, harami sofralarında Alevilik pazarlanıyorsa bunun tek sorumlusu “özünü dara alma” geleneğinin manasız kalmasıdır. Mana yitirilirse gidilen yol ve erkan seyir için olur. Bütün evren semah dönerken manaya varmak ister, aslolan manaya varmaktır. Çark ı pervazdaki aşkın anlamı manaya varmaktır. Hakikat ve özgürlük aşkı olmayınca manaya varılmaz. Bugün birçok komünal değerin yıkılışında kutsal mananın yitirilişi önemli etkendir. Manaya varmak, evrensel uyum halidir. Toplumsal manada birey, evren ve toplumun ikrarlı birliği ifadesini rıza toplumu, özgürlük toplumu, hakikat toplumu, ahlaki politik toplum olarak ifadeye kavuşur.
İnsan için özgürlük, kendini toplumu ile var etme, tamamlama eylemidir. Alevi süreklerinin tarihine baktığımızda her dönemin hakikat ve özgürlük arayışçıları aynı zamanda Pirlik sıfatı ile adlandırılmıştır. Dar ağacını miraç bilenler, “bizim için zından da bir meydan da bir” diyenler, derisi yüzülenler, bedenini iradesine delîl yapanların hepsi kendilerini evrensel oluş ile tamamlayarak pir oldular, reyber /rahper oldular. Tekçi zihniyetlere karşı haklı talepleri kazanmanın yolu ayrı durmak, parçalanmak değil; birlik meydanında bütünleşme, birbirini besleme, yaşatma ve var etme eylemidir. Bir temenni ifadesi olarak ya da hal hatır sorma sırasında “var olasın” kelamının manasının ne kadar anlamlı olduğunu, birliğin ne kadar önemsendiğinin ifadesidir. Toplumsal gerçeklikte iş yapan ve her zaman geçerli olan kanun; büyük manevi gücü harekete geçiren kişilerin varlığıdır. Bu kişiler, hakikat ve özgürlük arayışçıları, o büyük kutsal manevi ışığın ve gücün bir parçası oldukları iddiasıyla ortaya çıktıkları ve beklenen işaretleri topluma sundukları zaman, cümle can ve her varlık o güç ile harekete geçmiş olur. Bu tür kutsal, önderliksel kişilikler kitabı elinde tutan bilge gibidirler. Bu bilge kişiler olmaz ise bu Hak ve hakikat kitabı açılıp okunmaz. Her can bu kitabı sonuna kadar okuyamaz. Pir gerçekliğine bir de böyle bir can gözüyle bakmamızın zamanıdır.
Kutsal olan yol ise; o zaman bu geleneğin sürdürülmesi ve kutsalların ahlakî anlam deryası ile var olmaya devam etmesinde, Pirlik ve ocak olmazsa olmaz kurumlardır. Ocaklar ve Pirler Aleviliğin toplumsal hafızası, canlı kaynakları, aynı zamanda örgütlü gücüdür. Pir hem inançsal hem tarihsel hafızasını temsil etme anlamında Alevi inancının ve dolayısıyla toplumun lideridir. Tarih göstermiştir ki toplum lidersiz yol almamıştır. Pirler ve ocaklara saldırmanın asıl amacı Aleviliğin ve toplumun dağıtılmak istenmesidir. Cumhuriyet modernitesi ile beraber “Tekke ve zaviyeler yasası” ile “ötekinin” toplumsal hafızasının dağıtılmasının “devrim yasası” olarak kabul edilmesi boşuna değildir! Yaşanan zulmat deryasına karşı Ocaklarımız, toplumsal hafıza olan pirlerimiz birer canlı kalkan olarak süreği bugüne getirmişlerdir.
Alevi yolunun piri olmak demek bozulanı, dağılanı, parçalananı, rengi soluyanı, doğru yoldan sapanı bir araya getirip, ruh vermek demektir. Bugün kadim sözlerimiz cansız, manasız, etkisiz, ruhsuz kılınmış durumdadır. Sözün mana gücü kalmadığı gibi manevi gücü de kalmamıştır. Maneviyatın olmadığı bir yerde toplum da toplumsallık da olmayacaktır. Yolun kadim ve kutsal yasası “ne devletli ne dinselleşmiş dogmatik tarikatçılıkla” ayakta tutulmayacağı temel gerçekliktir. Toplumsallığın, birliğin, iriliğin, diriliğin doğal ve kadim özünü ise ahlaki ilkeler oluşturmuştur. Ahlak varsa, edep-erkan varsa toplum ve toplumsallık vardır. İnsanlığın tarihsel hafızası ahlak ile maddi ve manevi kültürel değerlerle yaşam haline gelmiştir. Ahlaktan yoksun kalmış bir toplumun kaybedecek bir şeyi kalmamıştır. Hakikat ve özgürlük arayışını, kemaletini, edep erkanını, politik hafızasını, insanî değerleri yitirmiş demektir. Böyle bir toplumda boşluk çok olur, rahatlıkla Hınzır paşaların, Nemrudî zihniyetlerin müdahale alanına dönüşür. Zulmat deryasına meydan açmak, zulme direnmemek inancımızın erkanında en büyük ahlaksızlıktır. Alevi zihin dünyasında ruhen ve bedenen iktidardan uzaklaşmak en büyük ahlaki ilkedir.
Toplum binlerce yıldır ahlaki ilkelerle ayakta durmuş, kendini korumuştur. Bugün Alevi süreklerine dayatılan “ahlaksız” olana rıza göstermektir. Nahak zulmatın tekçi, dinci, ırkçı aklı toplumu ayrıştırmak, parçalamak, birbirine düşürmek, denetim altına almak üzerine kuruludur. Alevi Bektaşi Kültürü ve Cem Evi Başkanlığı kurumu bu amaçla kurulmuştur. Kaba bir red mantığı ile bu kurum etkisiz hale getirilmez. Bu misyoner akla karşı, “yol bir sürek bin bir” diyerek, yolun hakikatine niyaz olarak semaha durarak bu kurumlar etkisiz hale getirilir. Semaha durmak özgürlük arayışıdır, direniştir, ayağa kalkmaktır. Yola ikrar verilmeden, sürekler birlik meydanında birlenmeden, ikrarlaşmadan, saflaşmadan, üryanlaşmadan nasıl semaha durulur. Semaha duran canlara Gulbank verilirken boşuna mı “semalar saf ola, yüzünüz ak ola” denilir.
Alevi sürekleri, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında toplum kırımına uğramamaları için demokratik siyasetin öznesi olan bütün “ötekilerle” birlik ve beraberlik için “Gerçeğe HÛ” demeleri gerekiyor. Yol ulularımız birliği nasıl yakaladılar? Yolda birlik deyince neler anlaşılmalı? Birlik çalışmalarının yöntemi ne olmalıdır? Evde, iş yerinde, sokakta, siyasette, eylemde, politikada birlenmek ne anlama geliyor? Daha önce yapılan çalıştaylar birliğin yolunu açtı mı? Alınan kararlar uygulandı mı? Başarılı olunmadı ise nedeni, ne içini tartışılacak mı? Başarılı olan yönler nelerdir? Sorunların çözümünün önündeki en büyük engel nedir, kimlerdir, nasıl bir zihniyettir? Bu zihniyet hangi kaynaklardan besleniyor? Sorularına derinlikli cevapların verilmesi Alevi süreklerinin Cumhuriyetin ikinci yüzyılında katliamlardan kurtulmalarının yolunu açacaktır.
Zulmat deryasına karşı gayreti ile delîl olanlara aşk olsun.