Osmanlı’dan Türkiye’ye azınlıklara karşı devam eden ırkçı saldırılar, İsrail ve Filistin arasındaki çatışmaların ardından arttı. Konuya dair konuşan ESU Üyesi David Vergili, herkesi tedbir almaya çağırdı
Ercan Kaplan
Osmanlı İmparatorluğu döneminde etnik azınlıklar mübadele, katliamla ve soykırımlarla yüz yüze geldi. Bunların arasında en bilinenleri Pontos Rum Soykırımı ile Ermeni Soykırımı ve Sayfo Süryani Soykırımı. Etnik azınlıkların durumunda o yıllardan bu yıllara değişen bir şey olmadı. Türkiye’de belirli periyotlarla yapılan katliamlarla toplam nüfus içindeki sayıları oldukça düşürülen azınlık toplumlarına yönelik saldırılar, son dönemde artmaya başladı.
Şimdi güncel olarak Kurdistan ve Türkiye’de etnik azınlıklara yönelik yaşanan birkaç ırkçı ve hak ihlali örneğini sıralayalım:
Süryani yurttaşın katledilmesi
Süryani yurttaş Gevriye Akgüç, 6 Kasım’da Mêrdîn’in Mîdyad ilçesine bağlı Anhil (Yemişli) Mahallesi’nde bulunan evinin avlusunda kimliği belirsiz kişilerce ateşli silahla katledildi. Olaya ilişkin gözaltına alınan ve aralarında korucuların da bulunduğu 15 kişinin Mardin Adliyesi’ndeki işlemlerinin ardından serbest bırakıldıkları öğrenildi. Akgüç, İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde bulunan Süryani Kadim Ortodoks Mezarlığı’nda defnedildi. Konuya dair açıklamalarda bulunan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Mêrdîn Milletvekili George Aslan, “Süryanilerin burada kalmasını istemiyorlar, Süryanilerin burayı terk etmesini ve gidenlerin de geri dönmemesini sağlamak istiyorlar” dedi.
Savaş Gazze’de ırkçılık Türkiye’de
İsrail’in Gazze’ye saldırılarını gerekçe gösteren ırkçı bir grup, 8 Kasım’da İstanbul’un Fatih ilçesinde bulunan Kanlı Kilise olarak da anılan Meryem Ana (Muhliotissa) Kilisesi ve Fener Rum Lisesi ile lisenin metruk yemekhanesinin duvarlarına ırkçı yazılar yazdı. Grup duvarlara, “Kahrol İsrail” ve “Kudüs Filistin’in başkentidir” şeklinde yazılar yazdı. Ayrıca okul ve kilise binasına taş atıldığı da öğrenildi. Kilisenin zangocu, saldırganlar hakkında Fatih’in Balat semtinde bulunan karakola şikayette bulunurken görgü tanıklarının ifadelerine göre duvarlara takkeli ve sarıklı 3, 4 kişilik bir grubun yazılamalar yaptığını söyledi. Irkçı saldırganların henüz bulunamadığı öğrenildi.
Kilise ve mensuplarına saldırılar
Eskişehir’de ise 29 Ekim’de İlhan Önder isimli şahıs gittiği Protestan Kilisesi’nin pastörüne saldırdı. Gözaltına alınan Önder, sorgusunda amacının pastöre zarar vermek olmadığını iddia ederek “hoşgörü testi” yaptığını söyledi. Yine Meletî’nin Hacı Abdi Mahallesi’nde bulunan Kurtuluş Kilisesi’nde vaiz ve yönetici olarak görev yapan Mehmet Çolak, Türk İntikam Tugayı (TİT) adlı grup tarafından 10 Ağustos’ta “Eğer kiliseyi bırakmazsan kafanı koparacağız” şeklinde ölümle tehdit edildiğini belirtti. Çolak, İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) başvurarak suç duyurusunda bulundu. Kurtuluş Kilisesi’nin bir başka mensubu olan Mesut Türkmen de Wêranşar (Doğanşehir) ilçesinde silahlı saldırıya uğradı. Ayrıca 6 Şubat depremlerinin ardından Hrıstiyan yurttaşlar tarafından kurulan yardım çadırı Bursa Uludağ Kültür Eğitim ve Yardımlaşma Derneği (BUKEDDER) üyeleri tarafından hedef gösterilerek, “Buraları boş bırakmamak lazım” dedi.
Yahudilere ırkçı tepkiler
İzmir’de kişi ya da kişilerce 28 Ekim’de Etz Hayim Sinagogu’na “Katil İsrail” şeklinde yazılamalar ile ırkçı bir saldırı gerçekleştirildi. Son olarak ise kendilerini hekim olarak tanıtan bir grup, Fatih’te bulunan Or-Ahayim Musevi Hastanesi yakınında İsrail’i protesto etmek amaçlı eylem düzenledi. Beyaz önlüklü grup, kanı anımsatmak amacıyla ellerine sürdükleri kırmızı boyayla önlüklerine el baskısı yaptı. Grup, sanal medya hesabından “kanlı” önlükleriyle her cumartesi günü sessiz yürüyüş yaparak Gazze için nöbet tutacağını belirtti.
‘Şiddete çağıran iklimi bertaraf etmeli’
Konuya ilişkin ulaştığımız Avrupa Süryaniler Birliği (ESU) Üyesi David Vergili, çatışma ve kriz dönemlerinde azınlıkların hedef haline getirildiğini vurgulayarak, “Sistemin dışında bırakılmış ve azınlıklaştırılmış savunmasız, dini ve etnik gruplar, çatışma dönemlerinde ve uluslararası kriz durumlarında hedef gösterilen, dışlanan, nefret söylemi objesi ve saldırıların hedefi olan ilk gruplardır. Ortadoğu’da din eksenli çatışma ve savaş ortamından dolayı farklı ülkelere dağılmış gruplar, asimetrik bir şekilde hedef olur ve yaşam alanları kısıtlanır. Son dönemlerde Türkiye’de farklı azınlık grupları ve değerleri saldırılara uğradı. Bunun önüne geçmek için özellikle hükümetlerin başta olmak üzere sivil toplum kuruluşların azınlık ve savunmasız grupları hedef gösteren, şiddete çağıran iklimi bertaraf etmeli ve gereken yasal tedbir alınmalıdır” ifadelerini kullandı.