Tarım arazileri ve meralar enerji ve maden şirketlerine verilerek hayvancılık ve tarımsal üretimler darbeleniyor. Kürt coğrafyasında yoğunlaşan GES’ler Xarpêt ilçesi Dep’in meralarını işgale hazırlanıyor
Rizeli Halil Demirdağ’a ait Smart Güneş Enerjisi Teknolojileri Araştırma Geliştirme Üretim Sanayi ve Ticaret AŞ’nin sahibi olduğu Smart GES Enerji Üretim AŞ tarafından Xarpêt (Elazığ), Dep (Karakoçan) İlçesi, Qeresaka (Kavakdere) Köyü sınırları içerisinde yer alan 134 hektarlık meralık alanda 75 MW kurulu gücünde Karakoçan Depolamalı Güneş Enerji Santrali (DGES) kurup işletilmesi için adım atıldı.
Dep’te 13 bin 400 dönüm mera
Proje kapsamında Qeresaka köyü coğrafyasında 13 bin 400 dönüm mera alanı alan üzerinde 177.271 adet güneş paneli kullanılacak. Ayrıca üretilen elektriğin depolanması için 75 MWh kapasiteli bir Enerji Depolama Tesisi (EDT) kurulacak. Tesis lityum-iyon batarya teknolojisi ile çalışacak. İktidarın bölge halkının hayvancılık yaptığı mera alanlarını hazineye devredip şirketlere devretme süreci Qeresaka coğrafyasında da uygulamaya konurken, bölge halkının ve özellikle köylülerin bu girişimlere karşı yoğun tepkileri var.
Çemişgezek’te 27 bin 400 dönüm
Tüm bu yaşanan süreçlerde ise bölgelerde insansızlaştırma politikalarının uygulandığına işaret ederken, meralık alanlar da işgal ediliyor. Bölge de başta Rîha, Amed, Mêrdin , Dersim ve Wan olmak üzere Kürt coğrafyası güneş tarlaları ile yağmalanıyor. Ataer Holding’e ait Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları’nın ‘enerji ihtiyacı’ için Dersim coğrafyasında tarım ve mera arazisi GES için işgale hazırlanılması bölge halkını göçe zorlayan bir özellik taşıyor. Dersim’in Çemişgezek İlçesi sınırları içinde 274 hektarlık vasıflı tarım arazisi üzerine 563 bin 652 adet güneş paneli ile bölge işgale açılırken, işgal Dep coğrafyasına doğru genişliyor. EKOLOJİ SERVİSİ
‘Yenilenebilir’ yalanı!
Kapitalizmin yarattığı ekolojik krizin bir parçası olan ‘Küresel ısınmaya’ çare olarak ‘yenilenebilir enerji’ savıyla bir süreç işletiliyor. Kapitalizmin dünyada ki yaşamı uçurumun kıyısına getirmesinin en temel nedeni olan aşırı üretim ve tüketim üzerinden elde ettiği birikimleri sürdürmek dışında hiçbir hedefi olmayan ‘yenilenebilir enerji’ söylemi yaşanan ekolojik krizi çözmek şöyle dursun derinleştirmekten başka bir sonuç vermesi beklenmiyor. Rüzgar enerjisi için ormanların, meraların, deniz ekosisteminin yıkımına yol açılırken güneş enerjisi için tarımsal arazilerin ve meraların işgal ediliyor olması ise ekolojik yıkımın bir başka boyutta sürdürüldüğünü gösteriyor.
Lityum aküler
Yenilenebilir enerjinin depolanması için ihtiyaç duyulan olmazsa olmaz olan lityum madenciliği büyük yıkımlara yol açmaktadır. Dep’te inşa edilmek istenen güneş tarlası depolamalı GES çerçevesinde içerik taşırken depolamada gerekli olan lityum aküler büyük bir felaket anlamına geliyor. Lityuma ulaşmak için yapılan madencilikte maden alanlarını çevreleyen tarım arazileri ve sular zehirlenirken, doğal alanlar atık alanlarına dönüştürülüyor. Bir ton lityum için yapılan üretim sürecinde iki bin ton toksik (zehirli) atık ortaya çıkıyor. Ekstraksiyon yani ayrıştırma işleminde ortaya çıkan toksit maddelerin yaratacağı kirlilik ise asla önlenemediği gibi ortadan da kaldırılamıyor.
Meralar hızla yok ediliyor
Üzerinde evcil hayvanların otlatıldığı doğal bitki örtüsü bulunan alanlara mera deniyor. Meralar yüksek ve taban suyu derinlerde bulunan kıraç ve meyilli yerlerde oluşurlar. Mera bitkileri kısa boylu, köksaplı ve sülüklü bitkilerdir. Aynı zamanda inek, koyun vb. hayvanların en çok sevdiği beslenme alanlarıdır.
Türkiye’de 1950’li yıllarda mera alanlarının toplamı 50 milyon hektar civarında iken bugün mera alanları 14 milyon hektara düşmüş bulunmakta. Son yıllarda enerji ve maden şirketlerince adeta yağma alanına dönüşen meralar hızla yok edilmeye devam ediliyor.
Tarım arazileri ve açlık
Dünya üzerinde 2 milyara yakın insanın açlık çektiği, temiz suya erişemediği günümüzde, açlığın en büyük nedeninin susuzluk ve tarım arazilerinin giderek yok edilmesi olduğu biliniyor. Yaşanan süreç bu iken tarım arazileri veya meralar üzerini işgal ederek ‘güneş tarlaları’ oluşturup yaşanan ekolojik krize ve dolayısıyla açlığa çözüm bulunabileceği ve ‘temiz enerji’ söylemi yalan bir iddia olmaktan öteye geçemiyor. Diğer yandan yaklaşık 4 milyon hektarlık araziyi ekmekten vazgeçen çiftçilerin durumu ‘yenilenebilir’ enerji programını uygulanabilir kılarken, Türkiye gibi ülkelerde tarım politikalarının nedenlerinden birisinin tarımı enerjiye kurban eden politikalar olduğu açığa çıkıyor.
EKOLOJİ SERVİSİ