Arada sırada Türkiye siyasi hayatının, Saray tarafından bilinçli bir şekilde karma karışık gösterildiği kanısına varıyorum. Örneğin Erdoğan Moldava Cumhurbaşkanı ile yapılan toplantının canlı basın toplantısında “uyumaya” başlıyor. Ben aslında Erdoğan’ın“tavşan uykusuna” yattığını, tek gözünün açık olduğunu düşünüyorum. Koskoca Erdoğan dünyanın gözü önünde hiç uyur mu? “Uyuma taktiği” yaptığına inanıyorum.
Başı ağır ağır göğsüne doğru düşmeye başlıyor,iyice düşüyor ve birden silkinir gibi yapıp,iki yanına bakıyor. Bütün dünya onu,o bütün dünyayı uykulu gözlerle seyrediyor. Sonra baş yeniden düşüyor. Gözleri kapalı. Dünyayı titreten başkan uykuya dalıyor.
Neden böyle oluyor? Çünkü Sözcü yazarlarının tabiriyle “asrın liderimiz”, aslında dünyayı, seni beni uyutuyor. Uyku bulaşıcıdır. Birisi karşınızda uzun uzun esnemeye başladığında siz de esnemez misiniz? Derken esneyen şahıs hafiften horlamayarak uykuya daldığında, siz de uyursunuz. Uyuyoruz.
Ne demişler: Su uyur düşman uyumaz.
Teşbihte hata olmaz. Size “su”, Erdoğan’a “düşman”demek istemiyorum. Sözün gelişidir. Erdoğan “düşman” değildir. “Babamızdır”. Başucumuzdadır. “Uyku numarası” yaparak, onun çocuğu olan milleti uyutmaktadır. Düşünün, uykunuz kaçmış, yarın sabah erkeden uyanıp işe gideceksiniz. Sağa dönüyorsunuz olmuyor, sola dönüyorsunuz uyku tutmuyor. Açıyorsunuz TV’yi, karşınızda göz kapakları ağır ağır kapanan “babanız”, hafiften horluyor. O horultu size masal sözleri gibi geliyor. “Uyusun da büyüsün ninni” diyen şefkatli bir sese dönüşüyor. Hafiften mayışıyorsunuz. Derken sabah oluyor.
Oysa Erdoğan uyanıktır. Siz uyur uyumaz o masanın başına geçiyor. Önünde beş dakika önce uyuttuğu kamu görevlisi Memed’in kararnamesi. Basıyor imzayı. Oysa siz uykunuzda büyüdüğünüzü, tıpış tıpış yürüdüğünüzü,işinizde yükseldiğinizi,önce bir araba aldığınızı, derken TOKİ’den bir daire sahiplendiğinizi, bekarlıktan kurtulduğunuzu, dünyalar güzeli bir hanımla evlendiğinizi, nur tupu gibi çocuklarınızla mutlu bir hayat yaşadığınızı görüyorsunuz.
Derken sabah oluyor dedik ya, elbette sabah oluyor. Hep gece olacak değil ya. Yepyeni bir enerji ve iyimserlikle yataktan fırlıyorsunuz. Mutlaka traş oluyorsunuz. Duş alıyorsunuz diyeceğim de, siz “Reisçisiniz”, bir güzel gusül abdesti alıyorsunuz. Ver elini işyeri.
Giriş kartınızı uzatıyorsunuz. Güvenlik görevlisi teyze oğlunuz. “Bu işyerinde senin isminde bir müstahdem çalışmıyor” demez mi? “Şok oluyorsunuz.” “Teyze oğlu ne diyon” diye kekeliyorsunuz. Adam yüzünüze tuhaf tuhaf bakıyor, “ne teyzesi ulan, diye hönkürüyor, benim PKK’li, FETÖ’cu, DHKP-ci bir teyze oğlum yok, defol.”
Bundan sonrası artık belli. Her gece, yatakta “uyuyan Başkan”ı izleyerek uykuya dalıyor, bütün gün avare avare sokaklarda pabuç eskitip, yeniden eve geliyor, yeniden TV’yi açıyor, yeniden Başkan’ın “mırıl mırıl horultusunu, kapanan göz kapaklarını,göğsüne düşen başını” izleye izleye uykuya dalıyor ve pembe rüyalar görerek uyuyorsunuz.
Siz uyursunuz ama başkan uyumaz. Onun Moldava’da,Ukrayna’da “uyuduğunu” sananlar yanılır. Uyutmaktadır. Size bütün güneş altındaki mutsuzluklarınızı, işsizliğinizi, açlığınızı unutturmakta, sizi buz gibi odanızda, soğuktan titrerken, tıpkı yirmi dilimlik kalorifer gibi sıcak bir uykuya ve pembe rüyalara göndermektedir.
Uyuyorsunuz. Şöyle düşünün, KHK’li bir kamu görevlisisiniz.İşsizsiniz.Nefesiniz kokmakta. Bir de “viran olası hanede evlad ü ayal” varsa, yanmışsınız. Simit alırken bile eliniz cebinize gitmiyor. Kursağınızdan lokma geçmiyor. “İşçi aranıyor” yazılı her levhanın önünde durup, umutla daldığınız her dükkandan “KHK’lı olduğunuz” ortaya çıkıyor, kovulmaktan beter ediliyorsunuz.
Bir de uyuyamadığınızı düşünün. Bir gece, iki gece,üç gece… Ne hale gelirdiniz. Dizlerinizde iş arayacak derman kalmazdı. Sıcak suyu kesilmiş viranenizde gusül apdesti almaktan zatürre olur, hastane kapılarında sürüm sürünürdünüz. Belki de ölürdünüz.
Şükredin ki, Başkan durumunuzun farkında. Uyur gibi yapıyor,dünyanın kendisini gırgıra almasına aldırmıyor. Sizin için çalışıyor. Uyumanız için,pembe rüyalar görmeniz için.
Daha ne yapsın.
Ben bu satırları yazıp, tam Yeni Yaşam’a postalayacaktım ki, kapım bir tekmeyle açıldı. Bizim Quto. Sağ eli “V” işareti yapmış, sol eli “yumruk” olmuş, avazı çıktığı kadar bir marş söylüyor.
“Uyan artık uykundan uyan
Uyan esirler dünyası
Zulme karşı hıncımız volkan
Bu ölüm dirim kavgası…” Quto’dan sonra beni artık uyku tutmuyor.