Tüm gücüyle taarruza geçmiş ataerkil sisteme karşı en büyük silahımız omuz omuza durmaktır. Bizi biz olmaktan çıkarmış sistemleri, benliğimizle, varlığımızla barışık ve bir kadın ulusu oluşumuzun farkında olarak her anda itirazlar geliştirmek binlerce yıllık erk temellerini sarsacak en büyük güçtür
Dilan Yıldız
“Çürüyen çağların dişlerinde
ısırılmış etimin kanı kurudu
ortaçağ cadılarının boyunlarına asıldı kimliğim
dipleri bataklık lanetlenmiş saçlarımın
Havva’nın kırmızı elmasıydım sunuldum
aldatandım, yerim yoktu cennette kovuldum
gözlerimin sürmesinden aktı katran tarihim
ne vakit yazıldı kara talihim”
Ben binlerce yıl önce yaşayan ana kadınım, tanrıçayım, Lilit’im, İştar’ım, Ninhursag’ım, İnanna’yım, yüzlerce yıl önce yaşamış cadıyım, Mirabellerim, Simon’um, Olympe’yim, Mariam’ım, Meryem’im, Rabia’yım, Leyla’yım, Beritan’ım, Zilan’ım, Saray’ım, Hevrin’im, Nagihan’ım, Evin’im ve daha binlercesiyim. Ben atan bir kadın damarıyım. Öyle kolay mı beni yok etmek? Ben hakikatim. Yaşamın nehirlerinden aktım bugüne. Binlerce yıllık yaşamım boyunca hep direndim. Direndikçe çoğaldım. Şimdi milyonlarcayım ve sokakta direniyorum. Ben kadınım, kadın ulusuyum.
Toplumsal yaşamın ana hattında yürüyen, yaşamı dokuyanken bugün 365 günden sadece ikisi bizlere hediye edilmiş. 25 Kasım ad itibariyle bile binlerce yıllık kırımın en somut kanıtıdır. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü olarak tanınan bu günde bizler üzerimizdeki binlerce yıllık kırım katliam şiddeti sona erdirmek için alanlara çıkıp ses yükseltiyoruz. Yaşama anlam katmak için çıktığımız bu uzun yolculukta binbir hileyle karşılaşıyoruz.
“Enki bahçemize dalıp yemedi mi şifasal bitkileri? Nehir kenarında çoban tecavüz etmemiş miydi bize? Marduk bizi katledip dünyayı yaratmamış mıydı? Elmayı yedik diye kovulmadık mı cennetten?”* Hades bizi alıp kaçmamış mıydı yer altına? Bilge olan bizleri cadı diye yakmadılar mı meydanlarda? Kadının toplumsal sözleşmesini yazdık diye giyotine götürülmedik mi? 3 devrimci kız kardeştik ve canice Dominik’te katledilmedik mi? Paris’in göbeğinde katledilmedik mi? İlk tanrıçaların doğduğu topraklarda onlarca kurşunla katledilmedik mi? Şu anda bile yüzlercemiz kırımdan geçirilmiyor mu? 25 Kasımlarda itiraz için alanlara çıkan kadınlara aynı erkek-devlet aklı saldırmıyor mu? Mücadele eden kadına, yaşamı direnmekle geçen kadına, bu akıllar cadı ya da daha güncel olarak terörist ilan edip kaba kuvvetle saldırıp bu şiddeti daha da derinleştirmiyor mu?
Sorulacak o kadar çok soru var ki ama bunların hepsini sıralama şansımız yok. Hepsinin dayandığı bir cevabı elbette var. Ataerkil akıl kendini büyütme uğruna tüm argümanları kullandı ve kullanıyor. Tarih içinden akıp gelen bu aklın kadın kırım politikası bugün tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmiş. Eril düzen kendini iki cins arasında başlamış olan eşitsizlik üzerinden var etti.
Kadına yönelik şiddeti derinleştirdikçe toplumu toplum olmaktan çıkarıp bir ucube topluluk pozisyonuna getirdi. Toplumu bir kimliğe kavuşturan kadın kimliğini parçalamak en kutsal görevi pozisyonunda.
Toplu kadın kırımlarından tutalım ev içi şiddete, kamu şiddetinden psikolojik şiddete kadar şiddetin üretim fabrikaları her zaman yönetim mekanizmaları oldu. Erkek-devlet aklı ataerkinin kurumsallaşmış şekliyle en kaba ve en derin şiddet argümanlarını her anda bizlere sergiliyor. Binbir emekle elde ettiğimiz mücadele ve eylem günlerimizde bile bir gözdağı verircesine şiddete karşı alana çıkan kadınlara şiddet uygulayan, nefret kokan bir sahneyle karşılaşıyoruz. Bu sahne bir itiraf narasıdır. Bize açık açık tüm şiddet argümanlarını üreten, erkeğe uygulatan ve aklayan benim ve benim ardıllarımdır itirafıdır.
Binlerce yıllık akıl kadın gerçekliğini reddederek, kendini en üst mertebede zannederken tam da karşısında devasa bir kadın mücadelesi yükselmektedir. Onu tepetaklak edecek güce sahip bu devasa kadın örgütü karşısında afallayıp tökezlemeye başladı. Özgür kadını yaratmak ve yılın her gününü kadınlara yaşanılır kılmak için hayranlık uyandıran bir öz güç ve öz irade ile yaşamın her alanında mücadeledeyiz.
Bize karşı topyekün bir saldırı varken, her anda saldırılar devam ederken kendimizi sevmenin tam da zamanı diyoruz. Kendimizi tanımak, kendimize ad koymanın anı geldi de geçti. Tüm gücüyle taarruza geçmiş ataerkil sisteme karşı en büyük silahımız omuz omuza durmaktır. Bizi biz olmaktan çıkarmış sistemleri, benliğimizle, varlığımızla barışık ve bir kadın ulusu oluşumuzun farkında olarak her anda itirazlar geliştirmek binlerce yıllık erk temellerini sarsacak en büyük güçtür.
Acılarımıza üzülecek zamanımız yok. Dahası eklenmesin diye etik- estetik bir örgütlülük ve mücadele zamanı. Kol kola yan yana cins bilinciyle yıkanmış yarınlar bizi bekliyor.
Bu yazımı 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele haftasında özgür kadını yaratmak için mücadele etmiş ve bu uğurda katledilmiş tüm kadın yoldaşlara armağan ediyorum. Devriniz daimidir!
“Eyy kıskanç gök tanrı yere düşürdün yüzümü
bereketimle yeniden yarattım yeryüzünü
kutsal kitaplardan silsen de ismimi
yazacağım yıldızlarla karanlığa isyanımı
Yok olmadan doğurduğum ateşin küllerinde
doğacağım anka kuşu gibi yeniden
anlatacağım efsanesini gelecek çağların
çekilin yoldan, geliyorum tarih öncesinden.”
*Nurbanu Kablan’ın İsyan şiirinden