Bazen çok yaşamanın hem avantaj hem de dezavantajları vardır. Avantajı şu: İnsanın dediklerinin doğru çıktığını daha hayatta iken görmesi kadar değerli bir saadet yoktur. Örneğin eğer Galile ve Pascal şimdi hayatta olsalardı ne kadar mutlu olacaklardı. Bir de bunun tersini düşünelim; eğer Hz. Musa, İsa ve Muhammed sağ olsalardı, ümmetlerinin hareketlerinden ne kadar üzülüp, utanacaklardı. Demezler miydi ki, demek bizler hiçbir şey vermemişiz.
Ama ben birinci, yani mutlu kategoriye giriyorum. Bakın nasıl 55 yıldır Ortadoğu’da Kürtlere uygulanan politikaların yanlış, haksız ve insanlık dışı olduğunu söyler, yazarım. Bu dediklerim için adım Kürtçü’ye, bölücüye, komünistliğe, hatta vatan hainliğine çıktı.
Peki ben ne diyordum? Kürtlere uygulanan siyasetler değil sosyal kanunlara, doğa kanunlarına da aykırıdır. Bir insan kucağında büyüdüğü anasının dilinden konuşmaz da ne konuşur. O çocuk anası Moğolca, Tatarca ve Oğuzca nasıl konuşsun ki. Peki bugün, Meclis ve Bakanlar Kurulu’nda gündem olan “artık Kürtler için serbest konuşsun” istemleri toplumumuz ve devletimiz için 21. yüzyıl kapısında bir lütuf değil de, yüz karası değil midir? Uygar alem demez mi ki, yahu demek Türkler 20 milyon vatandaşlarını dilsiz ve dolayısıyla kültürsüzlüğe mahkûm etmişlerdir.
Ben her zaman söylerim; Türkler ön Asya ve yakın Avrupa’ya devrine göre zulüm yapmışlardır. Onun için bugün tüm civar millet ve devletler Türklerin düşmanıdır. Acemler, Araplar, Rum ve Yunanlılar, Bulgarlar gibi. Demek ki, Türkün ve Kürdün düşmanı müşterektir. Kuraldır, kişilerin düşmanı ortak olunca kendileri dost olurlar ama şimdi biz bunu düşünüyor muyuz?
Türk kalkmış, 20 milyon Kürt vatandaşını dışlıyor. Bundan kimin zarar göreceği meydandadır. Fakat ne idüğü belirsiz bazı Trakyalı muhacirler Anadolu’ya egemen oldular ve Kürdü de Türkü de ayaklar altına alarak bu kuralı bozdular. Eskilere gitmeye lüzum yok. Son kahramanlarımız Yugoslavyalı sayın Kenan Evren, sayın Hayri Kozakçıoğlu’nu örnek olarak göstermek yetmez mi?
——————
10 Şubat 1991