Bazen şiir doğrudan hayatı anlatır. Nazım’ın şiiri ile Chen’in hayatı da öyledir. Çin’de başlayan hayatı İspanya’da sona eren Chen’in izini bulan Graeber ve Rojava dostu oğlu, mesafelerin ne kadar önemsiz olduğunu anlatıyor bize
Arif Mostarlı
Enternasyonalizm bahsi her açıldığında ilk aklıma gelen şeylerden biri Nazım’ın o muhteşem dizeleri olur: “Mavi pulu Asya’da damgalanmış / bir tek mektup bile almadım / ben ve bizim mahalle bakkalı / ikimiz de kuvvetle meçhulüz Amerika’da / fakat ne zarar / Çin’den İspanya’ya, Ümit Burnu’ndan Alaska’ya kadar / her mili bahride, her kilometrede dostum ve düşmanım var / dostlar ki bir kerre bile selamlaşmadık / aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz / ve düşmanlar ki kanıma susamışlar / kanlarına susamışım.”
Hakikaten öyle ama. Bazen oluyor işte, şiir hayata ya da hayat şiire birebir denk düşüyor ve kimileri ta Çin’den İspanya’ya gelip omzunu yoldaşlarının omzuna yaslayabiliyor.
Manhattan’da bir garson
Wen-Rao Chen ya da diğer adıyla Yick Dong Hong’dan söz ediyoruz.
13 Kasım 1913’te Çin’in Kanton eyaletinin Taishan Bölgesi’nde doğmuş Chen. Çalışmak için 20 yaşlarında Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etmeden önce, temel askeri eğitimin verildiği Çin’deki devlet okuluna gitmiş. Amerikan yurttaşlığına geçtikten sonra bir üçüncü ismi daha oluyor: Maurice Chen. Bir buçuk yıl da orada eğitim görüyor ama sonra çalışmaya başlıyor. Çoğunlukla Manhattan’daki restoranlarda kasiyer, garson ve aşçılık yapıyor. Bu arada, New York Çin Mahallesi’ndeki “Çinli İşçi Merkezi”nde oldukça aktif. 1 Ekim 1933’te Chen, ABD Komünist Partisi’ne de katılıyor.
Haydi barikata!
İspanya İç Savaşı patladığında Chen’in hayatı tümüyle değişiyor. O günlerde, ABD’de komünistler ve solcular tarafından oluşturulan Abraham Lincoln Taburu İspanya’da faşistlere karşı savaşmak isteyenleri neredeyse ring seferi gibi taşırken, 12 Haziran 1937’de Chen ve diğer 16 Amerikalı da kervana katılıyor. SS Georgic’e Le Havre gemisine binen enternasyonal savaşçılar önce Fransa’ya, oradan da karanlık bir gecede Pireneler’i geçerek 30 Haziran’da İspanya’ya varıyorlar.
18 Temmuz 1937’de Chen ve yoldaşları askeri eğitim için Tarrazona de la Mancha’ya gönderiliyorlar. Bu arada, New York merkezli bir gazete olan Chinese Vanguard’a gönderdiği mektupta, “Ağustos başında Lincoln Taburu’na atandım ve iki hafta sonra bir Amerikan Bölüğü dışında çoğunluğu İspanyollardan oluşan 24. Tabur’a transfer edildim. 24’üncü tabura katıldıktan iki gün sonra yürüdük ve ormandaki bir tepeye konuşlandırıldık. Üç gün süren hazırlıkların ardından Quinto’ya karşı taarruzumuza başladık” diyor. Mektuplarında, katıldığı sonraki savaşları da ayrıntılarıyla anlatıyor Chen. Zorlu bir çatışmayla Quinto’yu kurtardıktan sonra tabur durmuyor ve Belchite’e yöneliyor. Ağır kayıplar verilirken Chen de ayağından yaralanıyor ve 4 Eylül 1937’de hastaneye kaldırılıyor. “Hastanede durumum iyi” diye yazıyor oradan da. “Yürüyebilenler, İspanyol çiftçilere yardım etmek için her gün birkaç saatini tarlada geçiriyor. Bazen çiftçilerin hayvanlarıyla da ilgileniyoruz. Birkaç hafta önce bölge sakinlerinin ilgisini çeken bir etkinlik düzenledik. Bir hafta içinde herkesin katıldığı bir toplantıda yaklaşık 7 bin peseta topladık. Hastanede böyle bir hayatım var.”
Kuşatma ve ölüm
Bu arada, diğer iki Çinli yoldaşıyla karşılaşmak onu çok mutlu ediyor. Hua-Feng Liu ve İsviçre’den gelen Ching-Siu Ling ile epey bir hasret giderirken, Çin’deki savaşı da tartışıyorlar. “Burada anavatanımızdaki Japon saldırganlığına karşı savaşı düşünüyorum. Silahlarımız Japonlarınkinden daha az olmasına rağmen Çin, eksikliklerimizi aşmanın ve kazanmanın bir yolunu bulmalı” diye yazıyor 28 Eylül 1937’de. Daha sonra Chen, yeniden cepheye dönüyor.
Sonraki süreçte Chen, uzun süren ve kanlı Teruel savaşına da katılıyor. Nisan 1938’de bu kez Gandesa cephesinde görüyoruz onu. Burada talihsizlikler birbirini izliyor ve Hem Lincoln-Washington Taburu hem de İngiliz taburu, Franco’nun faşist birlikleri tarafından kuşatılıyor. Bazıları kuşatmayı yarıp çıksa da, bir bölümü çemberin içinde kalıyor. Sonrası meçhul. Çemberi yaramayanların arasında Chen de var. Muhtemelen kurşuna dizilip Gandesa’daki isimsiz bir toplu mezara atılıyor. Onunla ilgili bilgiler bu noktada kesiliyor ve 3 Nisan 1938’de 24 yaşındayken öldüğü kayıtlara geçiriliyor. Daha sonraları onunla birlikte savaşan askerlerden bazıları ve araştırmacılar 1988’de iç savaş gazisi Kenneth Graeber ile buluştuklarında, onun gösterdiği hastane fotoğraflarıyla Yick diye bilinen kişinin aslında Chen olduğu anlaşılıyor.
***
Chen’in hâlâ bir mezarı yok. Ama ne gam! O bir enternasyonal savaşçı ve bütün dünya onun ülkesi.
Tam da Nazım’ın dediği gibi; Çin’den İspanya’ya…
Ama hepsi de bu kadar değil. Daha çarpıcı olan bir başka ayrıntı, Chen’in izinin bulunmasını sağlayan Kenneth Graeber’in, antropolog ve devrimci filozof David Graeber’in babası olması. Üç yıl önce kaybettiğimiz Kürt dostu ve Rojava ile dayanışma eylemcisi Graeber’den babasına ve oradan da dünyanın öbür ucundan gelen Chen’in yaşamına uzanan zincir, gerçekten de tarihsel görünüyor.